BÖLÜM BİR | Bağ Bozumu

15.1K 704 108
                                    

Sıcak yağmur damlaları bulutların arasından üzerimize inerken topuklu ayakkabılarımın sesi kaldırımda bir melodi gibi yankılanıyordu. Kucağımdaki şarap paketini sıkı sıkı tutup ceketimin arasına saklamaya çalıştım. Gözlerim yan yana uzanıp giden dükkanların tabelalarından gezinip durdu. Aradığım tabelayı görene dek durmadan yürüdüm. Öyle ki bu evimin çevresinden birkaç sokak uzaklaşmam ve yeterince yorgun değilmişim gibi kendimi daha da yormama sebep oldu. Umutsuzca bitireceğim sokağın köşesinde gözüme çarpan tabela ile durdum. Kahverengi tonlarının hâkim olduğu tabelada italik harflerle yazılmış isme baktım ve birkaç saniye sonra Bağ Bozumu'ndan içeriye girdim. Antikacının kapısı küçük bir çan sesiyle açılırken seslendim.

''Merhaba?''

İçerideki küçük kapının boncuklu perdesi arasından genç bir adam çıkageldi.

''Merhaba, hoş geldiniz.''

''Hoş buldum.'' derken bana yakışacak şekilde gülümsedim. Gözlerim antikacının sahip olduğu nostaljik havayla birebir uyuşan bu adam üzerinde takıldı. Tıpkı burası gibi kahverengi tonlarıyla bezenmiş, kareli pantolonu, siyah kemeri ve içine soktuğu kazağıyla elleri cebindeydi.

''Nasıl yardımcı olabilirim? Aradığınız özel bir şey var mı?''

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

''Nasıl yardımcı olabilirim? Aradığınız özel bir şey var mı?''

''Aslında yok.'' dedim dürüstçe. ''Evime yeni taşındım ve hala tam olarak yerleşemedim.''

Etrafı daha rahat görebilmek için dönerken devam ettim. ''Yeni ev kokusundan hoşlanmıyorum. Hep orada yaşıyormuşum gibi hissettirecek güzel şeylere ihtiyacım var.''

Güzelce gülümsedi ve ellerini cebinden çıkarıp iki yana açtı. ''Doğru yerdesiniz.''

Etrafı incelemeyi sürdürürken ona en ilgili gülümsememi sundum.  ''Farkındayım.''

Dükkânın içerisinde birkaç adım atarak yürümeyi sürdürdüm. Antika masaların üzerine özenle yerleştirilmiş masa saatleri ve abajurlar arasından geçtim. Yuvarlak, büyük bir masanın önünde duraksadım. Su yeşili kahve fincanlarını, mozaik desenli yemek takımlarını izledim bir süre. Hepsinin ortasına bakır, gösterişli bir vazo yerleştirilmişti. Daha büyük abajurların etrafından dolanıp duvarlara asılan tablolara yöneldim. Sıra sıra asılmış yağlı boya tablolarını incelerken çocuk yerinden çıkıp ağır adımlarla yanıma kadar geldi. Sanki onu bulmayı bekliyormuşçasına önünde durduğum tablonun karanlık havasıyla omuzlarım düştü. Ellerini bir iple bağlamış gibi başının üzerinde tutan kadının beyaz elbisesinin etekleri kanı anımsatan kırmızılıklarla kaplıydı. Esmer teni, tıpkı benimki gibi simsiyah saçları beline kadar geliyordu. Ressamın, kadının ceylan gözlerinde başarıyla yansıttığı hüznü tablodan çıkıp bana kadar ulaşmıştı. Neredeyse orada olduğunu unuttuğum çocuk konuştu.

''Nadirdir.''

''Öyle mi?''

''Tahmini en az 150 yıllık, imzasız.''

ARMAĞAN (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin