Bana yetişmeye çalışırken, "Sen aptal mısın?" dedi , yavaşlayıp Draco'ya baktım. "Sen bile böyle düşünüyorsan durumum vahim" yüzünde duygular değişti, "Harry'e neden inanıyorsun?"
"Bilmiyorum" dedim kısaca. Bu gerçekten aptalca hissettirmişti, "Cedric'in durduk yere ölmedi!" tekrardan yürümeye başladım. Peşimden geldi, "Diasy, iyi değilsin şuan! düşünemiyorsun" Ona aldırmadan bahçeye çıktım. "Bak başını belaya sokacaksın" onu sertçe kenara çektim, "Anlamamış olmazsın değil mi? O gece babamda oradaydı ve Cedric'in ölmesine göz yumdu!" Boğazımda bir yumru oluşurken, Draco bana sanki küçük bir çocuğu ikna etmeye çalışır gibi baktı. "Biliyorum" dedi yüzüme bakmadan. "Biliyorsan susma" dedim sertçe, Göz yaşlarım çoktan intihar etmişti. Draco bana odaklandı, "Lütfen ağlama" dedi.
"Ağlamıyorum" dedim, yüzümü hızlıca silerken. O anda bana sıkıca sarıldı, göz yaşlarım daha da arttı. "Onu özlediğini biliyorum" dedi teselli edercesine. Göz yaşlarımı durduramadım. Birisi görecek diye ödüm kopuyordu, Dracodan ayrılıp etrafıma baktım. Draco göz yaşlarımı sildi, "Prensesler ağlamaz" dedi gülümseyerek. O sırada biz doğru gelen Pansy ve Blasie'yi fark ettim. Kendimi toparlamaya çalıştım. "Ne yapıyorsunuz bu köşede" dedi Blasie şüphe ile. Draco cevap vermedi. "Diasy sen iyi misin?" Pansy beni günahı kadar sevmezdi niye şuanda umursar gibi yapıyordu ah doğru yanında Draco var. "Çok iyiyim" dedim 32 diş gülümseyerek. Cevabımı bile dinlemeden Draco'nun koluna girdi ve onu bahçeye sürükledi.
Blasie ile tek kalmıştık bir süre gerici bir sessizlik oluştu, gitsem mi? konuşsam mı? karar veremedim. "Emin misin iyi olduğuna" dedi gözlerimin içine bakarak. Göz devirmemek için kendimi tuttum. "İyiyim ya ne abarttınız" dedim ciddiyetle. "Neyse benim birkaç işim var" dedim ve cevap beklemeden oradan ayrıldım.
Kütüphaneye doğru yürürken Weasley ikizleri beni durdurdu. fred, "Hey Malfoy Selam" dedi. "Selam weasley" dedim beni neden durduklarını anlamaya çalıştım. "Deneme için aday olmak ister misin?" dedi elindeki şekerleri sallayıp. Gülümsedim, "Çok isterdim ama maalesef kütüphaneye gidiyorum" keyiflerini hiç bozmadılar. "Peki, bir dahaki sefere o zaman"
**
Akşam Draco, Pansy ve Blasie ile bahçeye çıktık. Artık Hogwarts da günler sıkıcı geçiyordu, bu bir ilk olmalı. "Nansy deden kızı gördünüz mü?" onların konuşmalarına odaklanamıyordum. Baş ağrım tekrar başladı. Onlar sohbetti derinleştirirken ben kenarda yere bakarak oturuyordum. Aklım dağılmıştı, kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Birkaç yıldız görünüyordu, Gökyüzünün içinde kayboldum.
"Şşhh bakın kimler var orda" gözlerimi kapattım ve ağaca yaslandım. "Gelin bir uğrayalım yanlarına" iğrenç bir gülüş. "Diasy geliyor musun?" gözlerimi açmadan kafamı olumsuzca salladım. Nereye gittiklerini bile bilmiyordum. Sonsuza kadar böyle kalmak istiyordum, arkamdan zayıf bir ses duyunca hızlıca arkamı döndüm, hiçbir şey yoktu. Ama ses tekrar duyuldu, "Diasy" hızlıca ayağa kalktım, Draco ve diğerleri biraz ilerde yanlış görmediysem Potter'lar ile uğraşıyorlardı. "Orda biri mi var?" diye seslendim karanlığa, ses gelemdi. Yanlış duymadığıma emindim oradan biri bana seslenmişti. Karanlığın içinden biri yaklaştı, kalp atışlarım hızlanıyordu, ne olur ne olamaz asamı hızlıca çıkardım. Gittikçe yaklaştı, yüzüne karanlık vuruyordu, "Kimsin?" birkaç adım daha yaklaştı ve o anda yüzünü gördüm. Cedric Diggory.
**
"Eğlenmeniz bitti ise artık gidebilirsiniz!" dedi Ron artık bıkmış bir vazıyette. Harry gözlerini birkaç metre ileride olan Diasy'e dikmişti. Artık Draco'nun söylediklerini duysa da anlamıyordu tek yaptığı kızın ne yapmaya çalıştığını anlamaktı. Harry kızın titremeye başladığını gördü, boşluğa bakıyordu sanki transa girmiş gibiydi.
"Harry ne oldu?" diye soran Hermione'ye cevap vermedi. Diasy gözleri bir noktaya sabitlemiş şekilde geri gidiyordu, harry bu sefer gerçekten endişelendi. Didişmekte olan Draco ve Ron'a dönüp "Diasy'e bir şeyler oluyor?" dedi. "Neyden bahsediyordun sen!" Draco tam arkasını dönerken bir çığlık duyuldu ve peşine bir tane daha. Draco hızla kardeşinin yanına koştu, ve diğerleri de onun peşinden gitti. Harry ne yapması gerektiğini bilemedi içeri girip Profesörlerden birini çağırmalı mıydı? "Diasy bana bak! bana bak!" Draco sakinleştirmeye çalışsa da, kız hala boşluğa bakıyordu. Draco'nun beti benzi atmıştı daha doğrusu herkes korkudan bembeyaz kesilmişti. Profesör Mcgonagall ve Profesör Snape yanımıza hızla gelirken, Diasy kendine gelmeye başladı, şaşkın ve korkmuş halde Draco'ya baktı.
**
Kendime geldiğimde iki çift yüz gördüm, görüntü netleşince onların Draco ve Profesör Snape olduğunu anladım. Uyandığımı fark etmeden madam pomfrey ile konuşuyorlardı.
"Dediğim gibi şimdilik bir şey söyleyemem ama muhtemel olarak bu olayın Psikoloji ile alakası var. Diasy hala yas tutmaya devam ediyor ve bu halüsinasyonlar yas sürecini atlatmasına yardımcı olabilir."
"Bunun nasıl bir yardımı olabilir!" dedi Draco sesini yükselterek.
Snape Draco'ya aldırmadı "Draco babana haber vere-" kolunu hafifçe tuttum "Hayır" tüm gözler bana çevrildi. "Daha iyi misin?" dedi Madam Pomfrey. Kafamı olumlu bir şekilde salladım. Bir de zaten bu eksikti, rüyalar yetmiyordu sanki. Ama hala inanılmaz geliyordu, onu görmüştüm gerçekten karşımdaydı.
Imm bölüm içime sindi ama sinmedi de umarım sevmişsinizdir.
Yorum yapmayı unutmayın.
Sihirli günler dilerim. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝓣𝓱𝓮𝓻𝓮 𝓲𝓼 𝓪𝓵𝔀𝓪𝔂𝓼 𝓱𝓸𝓹𝓮 / Malfoy İkizleri
FanfictionDış görünüşleri her ne kadar birbirlerine benzese de ruhları apayrıydı. "Benden bir şey saklamayacağına söz ver" küçük kız kardeşine şaşkınca baktı, "Neden saklayım ki" dedi, tatlı sesiyle "Söz ver işte" küçük kız gülümsedi, "Peki söz veriyorum ama...