①①

368 34 169
                                    

Hemen silkelendin ve kendini toparlayıp cevap verdin.

"Eğer kendi kendine konuşan birisinin akıl sağlığını kontrol etmek dikizlemek sayılıyorsa evet, belki." dedin.

Aniden yüz ifadesi değişti.

"Ne kadarını duydun?" dedi sadece. Şaşırmıştın, bu kadar ani bir şekilde ruh halinin değişmesine alışık değildin.

"Ya da boşver gitsin." dedi ve sen yokmuşsun gibi dolaptan bir gömlek aldı ve giydi. Sen pek anlam verememene rağmen onu biraz yalnız bırakmanın iyi olacağını düşündün.

Odana çıktın ve biraz yabancı dil çalışmaya başladın. Rusça konuşamıyordun bile, bu yüzden kendini geliştirmeliydin.

Saat akşam 7 olduğunda bile evde ses seda yoktu. Bir terslik olduğunu düşündün ve aşağı indin. Sofra her zamanki gibi oturma odasına kurulmuştu ama masada küçük bir not vardı.

"Bu gece posta ve telgraf merkezine gidiyorum, biraz uzakta olduğu için akşam yemeğinde ve kahvaltıda sana eşlik edemeyeceğim. Yarın öğle saatlerinde görüşmek dileğiyle.
İmza, ℱ."

"Pekâlâ..." dedin ve oturup yemeğe başladın. Ama aklın hep neden Fransız'ın seninle gülerek konuştuktan bir ya da iki saniye sonra sana soğuk davrandığıydı.

Moralini bozacak bir şey mi söylemiştin? Bu kadar alaycı ve flörtöz birinin alıngan olması mümkün değildi.

Kişilik bozuklukları falan mı vardı? Hayır, bu kesinlikle imkansızdı.

"Öyleyse niye?"

Akşamın çok sıkıcı geçti. Mutfağı ve masayı toplar toplamaz hemen yattın. Sabah da büyük bir sessizlik ve boşlukla uyandın. Kahvaltı için aşağıya indin. Akşam bıraktığın gibi bomboştu.

Kendine ekmek arası bir şeyler hazırlayıp geçiştirdin.

Öğlene kadar boş boş evde dolaştın. Ne kitap okuma isteğin, ne de ders çalışma hevesi vardı içinde. Kar yağıyordu ve dışarıya çıkmak bile istemiyordun.

Ama içinde kötü bir şeyler olacağına dair hisler vardı.

Saat 12'yi geçerken kapı sertçe çalındı. Kapıyı açtın. Fransız kapıdan içeri daldı. Saçlarına düşen kar taneleri bile erimemişti. Hışımla yanından geçip gitti. Meraklandın ve peşinden gittin.

Odasına çıktı ve eşyalarını hızla toplamaya başladı.

"Hey hey hey, neler oluyor? Gidiyor musun?"

Sana doğru döndü ve sana nefretle baktı. Sanki ormanda bir avcı tarafından izleniyormuş gibi ürperdin.

"Gidiyorum, istediğin de bu değil mi?" dedi ve hızla üstüne yürüdü. O kadar hızlıydı ki geri kaçamadan seni kolundan sertçe tutup yakaladı. Elleri buz gibiydi ve hem elinin soğuğu hem de uyguladığı baskı kolunu yakıyordu.

"Bunca zaman ona çalışıyordun değil mi? Bu yüzdendi her şey! Beni kör falan mı sanıyorsun!?"

"B-ben anlamıyorum!" dedin korkuyla.

"Saf ayaklarına yat, tabii... Sen benim sinek öldürür gibi insan öldürdüğümü duymamışsın, ne bu deli cesareti? Seni de gebertemeyeceğimi mi sanıyorsun!?" diye bağırdı.

Gittikçe daha çok kolunu sıkıyordu ve daha çok korkuyordun.

"L-lütfen dur! Korkutucu görünüyorsun..."

"Bu doğru, ve o çeneni kapatmazsan daha korkutucu olabilirim."

Artık korkudan ağlamaya başlamıştın. Kolun neredeyse kırılacaktı.

"Söylesene hadi, sana ne kadar maaş ödüyor? Ya da seni nasıl ikna etti? 'Git onu kendine aşık et, sonra da onunla ilgili her şeyi bana anlat' mı dedi!?"

"B-ba-bahsettiğin kişi kim onu bile bilmiyorum! Lütfen bırak kolumu!" dedin. Ağlamanın şiddeti artıyordu ama onun öfkeden dönmüş gözleri senin göz yaşlarını görmüyordu.

"Sıradaki kim? Çarlık Rusya mı, bu yüzden mi Rusça merakın? ONU DA MI KALBİNİ KULLANACAKSIN BENİMKİ GİBİ!?"

"BIRAK KOLUMU ACIYOR!" diye bağırdın ona tıpkı sana bağırdığı gibi.

Kolunu bıraktı, iç cebinden bir mektup çıkarıp yere fırlattı ve eşyalarını toplamaya devam etti. Sen de kolunu ovuşturarak ağlamaya devam ettin.

Fransız, bütün eşyalarını toplayınca kapıya doğru yürüdü ve kapının ağzında duran sana çarpmamaya özen göstererek odadan çıktı. Aşağı indi ve kapıyı hızla çarpıp evi terk etti.

Sırtını duvara yaslayarak yere oturdun ve daha fazla ağlamaya başladın. Kolun kıpkırmızı olmuştu. Yavaşça diğer kolunu uzattın ve yerdeki mektubu buruşturup odanın diğer tarafına attın.

"HER ŞEYE LANET OLSUN!" diye bağırdın bomboş evin içinde. Kolunun acısı ve onun öfke ve hayal kırıklığı dolu gözleri aklına geldikçe daha fazla ağlayasın geliyordu.

"Her şeye lanet olsun..." diye fısıldadın tekrar.

Tıpkı 6 gün önce olduğu gibi yine yalnızdın. Yalnız, öfkeli, kalbi kırık, güveni kırık, ve büyük ihtimalle kolu da kırık bir şekilde.

Yaklaşık birkaç saat sonra, ağlama krizin ve kolunun ağrısı geçince ayağa kalktın ve odanın diğer yanına attığın mektubu açıp okumaya başladın.






11. Bölüm Sonu

ғʀᴀɴsɪᴢ İᴍᴘᴀʀᴀᴛᴏʀʟᴜğᴜ x ʀᴇᴀᴅᴇʀHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin