②⓪

434 37 160
                                    

(Hikayelerin final bölümünü yazmaktan nefret ediyorum.)

41 yıl sonra, 1940
Paris

Sokakta tek başına yürüyen bir kadın vardı akşamüstü. Etrafı kara bulutlar sardığı için karanlıktı hava. Gittiği yer ise mezarlıktı.

Kimsenin dikkat çekmemek için, siyah renk giyinmiş ve beline kadar uzanan beyazlar düşmüş saçlarını örmüştü. Kucağında koca bir buket çiçek vardı.

Parmağında parıldayan evlilik yüzüğü ve tek taş kendisi gibi yıllara meydan okumuştu. Dışarıdan biri onu görse 40'lı yaşların ortasında sanabilirdi ama 60'ı geçmişti yaşı.

Yavaş ve sessizce mezarlığa girdi. Sanki değerli bir eşyasını kaybetmiş gibi etrafı kolaçan etmeye, bir şey aramaya başladı.

En sonunda sanki aradığını bulmuş gibi tek bir mezar taşına baktı. Yine gürültü koparıp dikkat çekmemek için yavaşça yürüdü mezara doğru.

Mezarın kenarına oturdu ve mezar taşının tozunu elinin tersiyle sildi. Kocasının adını ve kendi yansımasını gördü mezar taşında.

Bu sendin. Yıllara ve acı kayıplara göğüs geren, gücünü yavaş yavaş yitiren yaşlı bir kadındın. 1. Dünya Savaşı'nı da görmüştü bu gözlerin, ikincisini de çaresizlikle izliyordu. Bu savaş kesinlikle daha yıkıcıydı.

Ama onu böyle kaybedeceğin aklının ucundan geçmezdi. Her zaman 'ben insanım, benim ömrüm daha kısa' diye düşünürdün.

"Ee? Nasılsın görüşmeyeli?" dedin mezarla konuşarak. Hiçbir zaman sana cevap vermeyecekti, ama sen usanmadan anlatacaktın her şeyi.

"Ben hiç iyi olmadım." dedin duygusuz bir sesle. "Nasıl olabilirim ki..."

Yine sustuğunda yine engin bir sessizlik kapladı mezarlığı. Elindeki çiçekleri mezara bıraktın. Sonra da mezarın yanında boylu boyunca uzandın.

Tıpkı onun koynunda uzanıyormuş gibi.

"Birkaç kişiyi daha toplama kampına götürdüler bizim sokaktan. O karşı komşumuz vardı ya- kızıl olan, evet. 2. kocası Yahudi diye o da Yahudi olmuştu yıllar önce, bugün yaka paça götürdüler. İtiraf etmeliyim ki 41 yıl sonra ilk kez ona acıdım."

Duraksadın, sanki ondan bir cevap bekliyormuş gibi. Sonra devam ettin.

"Ona düğün davetiyemizi beraber vermiştik," dedin gülümseyerek. "...nasıl da mosmor kesilmişti! 'Nikah tazeleyeceğiz tatlım, seni de bekliyoruz' dediğimde nasıl da eli ayağına dolaşmıştı!" diye bitirdiğinde ağzından küçük bir kahkaha kaçtı.

Elini dudaklarına bastırdın. Eğer biri sesini duyarsa büyük ihtimalle senin de sonun pek farklı olmazdı.

"Ama düğünümüzü hatırlıyor musun? Bir çok ülke gelmişti, gelemeyenler de birçok düğün hediyesi yollamıştı. Britanya bile gelmişti- ki düğüne gelmesine en çok şaşırdığım oydu."

Gözlerini gökyüzüne uzanan ağaçlara diktin.

"İlk kitabımı balayındayken yazmıştım- gerçi yazabilmem bir mucizeydi, o zamanlar bana hiç fırsat vermiyordun." deyip güldün.

"Sonrası çorap söküğü gibi geldi zaten. Yıllar sonra bir bakmışım ki herkesin övgüyle bahsettiği bir yazar hâline gelmişim. Zaten zengindik, daha da zenginleştik. Ama parayla değil, başarımızla. Okumak veya bir işte çalışmak için cesaret verdiğim kız kardeşlerimizle zenginleştik. Duygularını göstermenin veya ev işi yapmanın suç olmadığını öğrettiğim erkek kardeşlerimizle zenginleştik."

ғʀᴀɴsɪᴢ İᴍᴘᴀʀᴀᴛᴏʀʟᴜğᴜ x ʀᴇᴀᴅᴇʀHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin