432 33 228
                                    

"Aç kapıyı!" dedin elindeki uzun ve kalın odun parçasıyla. Eğer kapıyı açmazsa kapıyı kırıp onu gebertmeyi düşünüyordun.

"Sakin olur musun, böyle anlaşamayı-" demeye çalıştı kapının arkasından. Sesi tedirgin çıkıyordu.

"Günlüğümü mü karıştırdın!?"

"Günlüğün olduğunu bile bilmiyordum! Sadece kitaplarına baktım-"

"Onlar da günlük sayılır! İçinde önemli notlarım vardı!"

"Ben nereden bileyim-!"

"BAĞIRMA BANA!" diye daha çok bağırdın. "Gece odana da girmişsin zaten!"

"Neden art niyetli olmadan yaptığım hataları sürekli yüzüme vuruyors-"

"Çünkü yapmaman gerekiyordu!" Sinirden kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordun çünkü yüzün yanıyordu.

"Bak, sürekli lafımı kesersen anlaşamayız S/A-"

"Bana S/A deme seni küçük o-"

Küfür etmek üzereyken kendini son anda frenledin. O bir ülkeydi, ve sen de sıradan bir insandın. O emirler yağdırıp seni 6 farklı şekilde öldürtebilirdi.

Sen ne yapacaktın, odunla kafasını mı yaracaktın?

Belki, ama bundan zararlı çıkan ikiniz de olurdunuz.

"Ben niye nefesimi tüketeyim ki, olan olmuş." dedin ve kapının önünden çekilip odun parçasını ikiye kırdın ve şömineye attın.

Tam merdivenlere giderken mutfak kapısının açıldığını duydun. Dönüp baksan yine sinirlenecektin. Tam merdivenlerden çıkarken birinin bileğinden tuttuğunu hissettin.

"Tamam, özür dilerim. Kendimi nasıl affettirebilirim?" dedi Fransız en yumuşak sesiyle. Az önceki tedirgin ses kaybolmuştu.

Aklına birden onca şeytani istek geldi. Acaba bütün evi elleriyle temizlemesini mi isteseydin yoksa bütün kitaplığını boşaltıp yeniden dizmesini mi -ki kitaplığında 1500'den fazla kitap vardı, 2 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindeydi.-?

"Bir kahveye ne dersin mesela?" dedi sanki aklındaki şeyleri tahmin edebiliyormuş gibi. Ucuza kaçmaya çalışıyordu.

Güldün ve onu kolundan çekerek ikinci kata, çalışma odanın yanındaki odaya getirdin.

"Madem bu kadar kitaplara düşkünsün," dedin sinsi bir sesle ve kocaman, ağzına kadar kitap dolu ve tozlu kitaplığı gösterdin. "...bu kitaplığı temizlemeni istiyorum- benim gözetimimde."

Fransız'ın ağzının açık kaldığını fark edince tekrar fark edince tekrar güldün ve odadan çıktın. Hem ona bir toz bezi getirdin hem de kendine bir bardak kahve aldın.

Odaya geri döndüğünde kitapları boşaltmaya başlamıştı bile. Toz bezini ona verdin ve keyifle koltuğa oturdun.

"Saat şu an 11:30 falan olmalı. Temizliği saat 3'e kadar bitirdin, bitirdin. Bitiremedin-"

"İyi ama bu kitaplığı temizlemek 6 saat sürer! Bana da acı..." dedi sana yalvararak bakıp.

"Bana ne, eğer sabırlı olsaydın ben sana adımı söyleyecektim zaten. Şimdi," dedin ve kahvenden büyük bir yudum aldın. "...çalış bakalım köle."

Önce kitapları teker teker boşalttı- senin boyunun yetişmediği kitapları bile. Sonra tek tek rafları sildi. Ardından da kitapların tozunu alarak bir bir yerleştirdi. Arada sana da laf atıyordu ama omuz silkip geçiştiriyordun.

En sonunda son kitabın da tozunu alıp yerine koydu. Yorgunlukla kendini koltuğa, senin yanına attı. Cep saatini çıkardın ve saate baktın. Üçe on vardı.

"Ellerine sağlık," dedin ve üçüncü bardağından son kahve yudumunu içtin. "...beklediğimden daha erken bitti."

Fransız'ın verebildiği tek cevap yorgunluktan inlemek oldu. Birkaç dakika sonra, kafası omzuna düştü ve uyuyakaldığını anladın.

Gidip ona yastık ve battaniye getirdin. Onu düzgünce koltuğa yatırdın ve başının altına yastık koydun. Üstüne de battaniye örttün. Odanın perdelerini kapattın ve odadan çıktın.

Aşağı indin. Onu izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştın bile. Oturma odasına geçtin. Kahvaltı masası toplanmıştı. Büyük ihtimalle sen onu evde ararken o masayı toplamakla meşguldü.

"Yalnız o kitaplığı nasıl temizledi, hâlâ şaşırıyorum." dedin kendi kendine ve sen de yukarı çıkıp odanda vakit geçirmeye karar verdin.

Uyandığında da zaten -hep yaptığı gibi- odana gelirdi.

'Acaba fazla mı üstüne gidiyorum?' diye bir düşünce kapladı seni. 'Sırf adımı öğrendi diye bir öldürmediğim kaldı. Neden böyle davranıyorum ki, ben misafirperver bir insanın.'

Yatağına uzandın ve gözlerini tavana diktin. Son iki günde hayatının ne kadar değiştiğini düşündün.

Eğer burada değil, başka bir evde kalıyor olsaydı ne olurdu? Muhtemelen mutsuz ve sıradan hayatına devam ederdin.

Yine de karşılaşır mıydınız? Pek sanmıyordun.

"Ben niye durup dururken bu herifi düşünüyorum ki? Saçmalık..."

Gerçekten, onu neden bu kadar düşünmeye başlamıştın? O daha 2 gün önce gelmiş bir yabancıydı. Yani nesnel olarak düşününce öyleydi.

Peki senin için öyle miydi?





7. Bölüm Sonu

ғʀᴀɴsɪᴢ İᴍᴘᴀʀᴀᴛᴏʀʟᴜğᴜ x ʀᴇᴀᴅᴇʀHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin