♥ ✭ • ۰ Buraya okumaya başladığınız tarihi bırakabilirsiniz ۰ • ✭ ♥
---
"Luna!"
Yatakta soluma doğru dönerken sağ elimle yüzümdeki ıslaklığı sildim. Luna vücudumun üstünden döndüğüm tarafa doğru atladıktan sonra tekrar yüzüme eğildi. "Uyan artık." Der gibiydi. Neredeyse bir saattir beni uyandırmaya çalışıyordu ama yorgun vücudum aldırış etmiyordu. Daha fazla yalamaması için ellerimle yüzümü kapattığımda tekrar havladı. Islak burnu ellerimde gezinmeye başladığında gülerek ellerimi yüzümden çektim ve yorgun gözlerimi araladım. Bir çift zeytin gözle göz göze geldiğimde ona kızgın bakmaya çalıştım ama heyecanlı vücudu yukarı aşağı sallanırken ve dili dışarıda sarkarken oldukça zordu. O da ne kadar tatlı olduğunun bilincinde olduğu için kızgın olmaya çalışan bakışlarıma aldırış etmeden üstüme atladı. Heyecanlı vücudu üstümde durmadan hareket ederken gülerek ona sarıldım. Ellerim tüylü gövdesinde gezerken bakışlarım duvardaki saate takıldığında "Hih!" diyerek Luna'yı yatakta yanıma koydum ve hızla kalktım. "Luna, niye beni kaldırmıyorsun? Geç kaldım." Dediğimde Luna başını yana eğerek "Gerçekten mi?" dercesine baktı. Zaten bir saattir beni kaldırmaya çalışıyordu. Gülümsedikten sonra ellerimle yanaklarını sıkıştırdım. "Tamam, bu seferlik affettim seni."
Hızla dolaba yönelirken arkamdan havladı. Çoğu zaman onunla sohbet edebildiğimi düşünüyordum. Konuşmayı –oldukça mantıklı olarak- bilmiyor olsa da bakışları, havlamaları, hareketleriyle bana bir şeyler anlatabiliyordu ve dediklerimi de anlayabiliyordu. Mesela şu an suçu üstüne attığım için sinirli gibiydi. Hatta siniri bazen küslüğe dönüyordu ve bazı günler bu yüzden beni uyandırmıyordu sabahları. Cezalandırmaya çalışıyor gibiydi. Küstüğü şeyler de genelde eve misafir gelmesiyle ilgiliydi. Misafir sevmiyordu. Kira ödemeden evime ortak olduğu için talep ve isteklerini her zaman yerine getirmiyordum. Fazlaca arkadaşım vardı ve eve misafir getirmemem imkânsızdı.
Arasında kaldığım iki elbiseyi askılarıyla çıkardıktan sonra Luna'ya doğru döndüm. "Sence hangisini giyeyim?"
Luna sorumu tam olarak algılayamadığı için sadece dili dışarıda bana bakmaya devam ettiğinde "Bence de mavi olan." Diye konuyu kapattım. Üstümü hızla giyindikten sonra komodinimin üstünde duran tarağı ve çantayı elime alıp odadan çıkmaya yöneldim. Bir yandan da tarakla saçımı tararken peşimden koşup bacaklarıma dolanan Luna'yı ezmemeye çalışıyordum. Dış kapıya geldiğimde tarağı portmantoya koyup kapının yanındaki aynadan yansımamama baktım. Saçlarım tülermişti, yüzüm oldukça solgundu ama bunların hepsi metroya bindiğimde halledilecek şeylerdi. Sabah hazırlanışımın yarısını metroda yapmak zorunda kalıyordum çünkü evde hazırlanmak yerine on dakika daha uyumak daha cazip geliyordu. Bana kalsa kıyafetlerimi de metroda giyinirdim ama o kadarı da olmuyordu artık.
Luna'nın kabına mama ve su ilavesi yaptıktan sonra dış kapıya yöneldim. "Luna koltuk parçalamak yok, kıyafet saçmak yok, makyaj malzemelerimi yemek yok." Derken kapıyı açtım ve ayakkabılarımı giydim. Kapıyı tekrar kapatmadan önce işaret parmağımı ona doğru uzatıp "Camdan insanlara havlamak da yok." Diye ekledim ve aklıma gelen uyarılarımı sonlandırdım. Yaptığı çok daha fazla şey vardı ama hepsi için uyarırsam işe bir saat daha geç kalırdım. Zaten yeterince geç kalmıştım. Patronum da sağ olsun hiç anlayışlı olmadığı için şu anlık başım beladaydı. Karşı duvardaki takvime kaydı gözlerim. Ah, süper! Bir de bugün toplantı vardı...
"Anlaştık mı?" dediğimde Luna birkaç kez havladı. Anlaşmadık, diyordu bence çünkü canı isterse saydığım her şeyi yapıyordu beni dinlemeden.
Kapıyı kapatıp asansöre yöneldim. Bir adım atmamla ayağıma bir şey takıldığında tökezledim ve düşmemek için elimi duvara yasladım. Bakışlarım ayağıma takılan şeye döndüğünde kaşlarımı kaldırdım. Biri kitabını düşürmüştü. Karşı komşunun çocuğu Berk olabilirdi. Kitap okumayı çok seviyordu ve diğer annelerin aksine annesi artık 'kitap okuma' diye öğüt vermeye başlamıştı çünkü oldukça yakından ve fazla okuduğu için gözleri bozulmuştu. Ben de çalıştığım yayınevinden yaşına uygun kitaplardan getiriyordum ve birkaç gün sonra çoktan bitirmiş oluyordu. Herkes Berk gibi olsaydı yayınevimiz şahlanırdı.
Ayağım takıldığında kitabın kapağının katlanmasına sebep olmuştum. Kitaplarının bir sayfasının dahi bükülmesini istemeyen Berk, bundan hiç hoşlanmayacaktı. Kitabı Berk'lerin ayakkabılığına koymak için eğilip yerden aldım. Kapağını düzeltmeye çalışırken kapağıyla ilk sayfası arasına sıkıştırılmış nota takıldı gözlerim. "Defne Saraç'a."
Gülümsedim. Berk arada bana kitap hediye ederdi. Aramızda on beş yaş falan olduğu için okuduğu kitaplar pek ilgimi çekmezdi ama sonrasında kitaba dair sorularıyla sınava tabi tuttuğu için hevesini kırmamak adına okumak zorunda kalıyordum. Aslında günün stresinin aksine çocuk kitapları okumak iyi gelmiyor da diyemezdim.
Kitabın kapağını elimden geldiğince düzelttikten sonra kapağında gezindi gözlerim. Siyah bir kapaktı sadece kitabın ismi beyaz harflerle yazılmıştı. Yazarının ismi de yoktu. Kitabın arkasını çevirdiğimde arka kapak yazısının da olmadığını gördüm. Kitabı ön tarafına doğru çevirdikten sonra tekrar ismine baktım.
"Seç ve Yaşa"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇ VE YAŞA
Mystery / ThrillerBir yayınevinde editör olarak çalışan Defne Saraç, bir gün kapısının önüne bırakılan, yazarının anonim olduğu bir kitapla karşılaşır. Yayınevine gittiğinde, kitabın tüm çalışanlara bilinmeyen biri tarafından bırakıldığını öğrenir. Kitap, okuyucunun...