Masanın üstünde son kalan eşya olan çerçeveyi elime aldıktan sonra iç çektim. "Haberi var mı?"Kerem boşalttığı dolabın kapağını kapatırken başını olduğum tarafa çevirip elimde tuttuğum çerçeveye baktı. Gül'ün oğlundan bahsettiğimi anladığında gözleri bir süre çerçevede takılı kaldı. Gözlerini ayırdığında derin bir nefes alıp ayakucunda duran kutuya doğru eğilip elindeki kitabı kutudaki kitapların üstüne koydu. Kutunun yükseklik hizasını çoktan geçmişti ve bu şekilde bantlayamayacaktı ama şimdilik bunu sorun etmiyor gibi görünüyordu.
"Babaannesindeymiş. Babası Almanya'dan gelene kadar söylemeyi düşünmüyorlar."
"Çok küçük." Diyerek fotoğraftaki yüzünü sevdim başparmağımla. "Babasının sorumsuzluğunu düşünürsek, yazık olacak." Diyen Kerem'e gülümsedikten sonra çerçeveyi ayrı bir poşete koymak üzere masaya geri koydum. "En azından bir babası var." Diye fısıldadım kendi kendime. Cevabımı duymayan Kerem ellerini beline yaslayarak kitaplarla taşmış kutuya baktı. "Sanırım bir kutu daha getirmem lazım."
Başımla onayladığımda depoya gitmek üzere kapıya yöneldi. Odadan çıkacağı sıra seslendim. Seslenmemle durup bana döndü. "Şu anonim kitapta geldiği son sayfadaki cümleler. Sence de korkunç bir tesadüf değil mi? Sanki gerçekten hayatı kitaptaki hikâyesiyle aynı zamanda bitmiş gibi."
Omuz silkti. Cümleleri ona gösterdiğimde de omuz silkmişti. Kitabı meraktan dün akşam okumaya başladığını ve devam edemeyecek kadar abartılı bulduğunu söylemişti. Söylediğine göre yazarı, kendisini ilahlaştırıp bir şeylere karar verebileceğini sanıyordu fakat hayatta sadece yazarın öngördüğü seçenekler ve alternatif yollar yoktu. Hayat çok daha çeşitliydi ve bir kitaba sığdırılamazdı. Bu sebeple kitabı bir deneme olarak görüyordu. Yine de her kitapta olduğu gibi bir kitleye hitap edebileceğini, basabileceğimizi düşünmüştü. "Hayat trajikomik rastlantılarla doludur. Üç cümleye çok da anlam yüklememek lazım."
Kerem Arge sorumlusuydu. İnternet üzerinde ya da çevrede kulağına gelen ya da özellikle araştırdığı kitapları, yazarları baş editörle paylaşır, sonrasında Poyraz Bey de uygun görürse yazarlarla anlaşılırdı. Kitabın kalitesinden ya da ilgi çekiciliğinden çok bir kitleye hitap edip edemeyeceğiyle ilgilenirdi bu sebeple okuduğu herhangi bir kitabı pek de önemsemezdi. Hatta senelerdir işi gereği sadece üstün körü bakmak dışında hiçbir kitap okuduğunu sanmıyordum.
"Bu kitapta üç cümleden fazlasının olduğunu düşünüyorum." Dediğimde gülümsedi. "Bence şu saçma kitabı boşverip Kıvanç Bey'in yeni baş editör için kimi seçeceğine odaklan. Benim aklıma senden başkası gelmiyor."
Bu fikir içimi heyecanlandırdığında bu mutluluk hissinden pişmanlık duydum. Daha dün bu odanın sahibi ölmüştü ve bugün de cenazesi kalkmıştı. Her ne kadar kendisinden haz almasam da bir hikayenin bu kadar kolay bitmesi beni korkutuyordu. Ya bir gün, 'yapacağım' dediğim hiçbir şeyi yapamadan ölürsem? Ardımda kalanlar sadece benden kalanlarla ilgilensin istemezdim. O yüzden Kerem'e yargılar şekilde baktım.
"Ne? Duygular insanlara yüktür."
"Git ve kutu getir." Diye homurdandım. Tepkime güldükten sonra odadan çıktı. Kendisini seviyor ve iyi de anlaşıyordum ama ruhsuzluğu rahatsız ediciydi. Bantlama işlerini Kerem'e kitlemeye karar verdikten sonra çantamı alıp odadan çıktım. Eşyaları toplarken Gül'ün benim kitabım için yazdığı notları da bulmuştum ama okuyamadan çantama koymuştum. Kerem'in okurken görüp yanlış anlamasından çekinmiştim. Her ne kadar sağlığında göstereceğini söylese de sonuçta artık Gül ölmüştü ve bana dair olsa da notlarına bakmaya pek de hakkım yoktu. Yine de bakacaktım çünkü çok da iyi niyetli ve sorumluluk sahibi bir insan değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇ VE YAŞA
Mistério / SuspenseBir yayınevinde editör olarak çalışan Defne Saraç, bir gün kapısının önüne bırakılan, yazarının anonim olduğu bir kitapla karşılaşır. Yayınevine gittiğinde, kitabın tüm çalışanlara bilinmeyen biri tarafından bırakıldığını öğrenir. Kitap, okuyucunun...