BÖLÜM 8

104 12 3
                                    

Merhabalaar. Uzun bir yeni bölümle karşınızdayım. Beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar dilerim <3

-----

Gözlerim dört katlı apartmanda gezinirken derin bir nefes aldım. Telefonum çalar da, biri çağırır ya da başka bir işim olur diye umutla bekler gibiydim. Ayaklarım yürüme yetilerini kaybetmiş gibi donmuş kalmıştı. Donan aslında zihnimdi, yürümek için komut veremiyordu. Düşüncelere ve korkulara boğulmuş, bir nefes alabilmek umuduyla çıkartmaya çalışıyordu burnunu.

Yerine getirmediği için Sıla'ya bas bas bağırdığım sorumluluğu, ben de yerine getirememiştim. Beyza'nın isimliği, kutulanmak ve kargolanmak üzere haftalarca beklemişti masamda. Bazen dakikalarca gözlerim dalmış, bazen de odada bakmaktan kaçındığım tek şey olmuştu. Sıla'nın elinden çekip aldığım isimliğe bir daha elim gitmemişti uzun süre. Şimdi ise artık daha fazla kaçmamam gerektiği ve sahibine ulaşmakta daha da gecikmemesi için kendi ellerimle getirmek üzere gelmiştim Beyza'nın ailesinin evine. Hemen önümde, üçüncü katta, onuncu dairede oturuyordu ailesi. Yaklaşık bir ay önce çalınmıştı bu evin kapısı polisler tarafından. Yaklaşık bir ay önce bir ailenin yakarışlarıyla dolmuştu şimdi sakin duran bu sokak. Başka evlerin de aynı acı ile kavrulmamasını istememdendi, bu paranoyak hallerim. Pek görüşmesem de bir ablam vardı. Bir gün kapımı polislere açmak istemiyordum. Özellikle de ablama açmaktan kaçındığım kapımı, bir daha istesem de açamayacağımın haberini veren polislere... Peşi sıra gelen kötü haberler, beni göz yumduğum hislerime yakınlaştırırken ablam da, Kıvanç da aklımdan çıkmaz olmuştu. Senelerdir kendi hırslarım ve kinlerim ile geri plana attığım hislerim, şimdi günlerimi dolduruyordu. İstediğim konumda iken, asıl istediğimin bu olmadığını görmek, bunun için çabalayarak geçen son yıllarımı adeta çöpe çeviriyordu.

"Birine mi bakmıştın kızım?"

Vücudum titreyerek, zihnimin karanlığından günün aydınlığına geri dönerken dolu gözlerim, hemen önümde, elinde poşetleri ve hafifçe bükülmüş sırtı bile duran ve meraklı gözleri yüzümde gezen yaşlı kadını buldu. "Efendim?"

Titrek çıkan sesim ve nasıl göründüğünü tahmin bile edemediğim yüzüm,  yaşlı kadını endişelendirirken biraz önce önümden geçerken duraksayan vücudunu, şimdi tümüyle bana çevirdi ve pazar poşetlerini bir eline topladıktan sonra ağırlık dolayısıyla beli de daha da bükülürken boşalan elini koluma getirdi. "İyi misin evladım?"

"Şey, evet." derken elimin tersiyle akmak üzere olan gözyaşlarımı silip "Yardımcı olmama izin verin." diyerek bir elinde topladığı pazar poşetlerine yöneldim. Yaşlı kadının eli kolumdan sırtıma yönelirken burukça gülümseyip "Hiç gerek yok kızım, evime geldim zaten." dedikten sonra çenesinin ucuyla karşımızda duran apartmanı gösterdi. Gözlerim tekrar bir süredir karşısında, girmek için geldiğim eve girmemem için bir sebep çıkmasını ister gibi beklediğim apartmana döndükten sonra birkaç saniyeliğine duraksayan ellerimin donukluğunu çözmek ister gibi bir hızla doğrulduktan sonra endişe ile gözlerimi yaşlı kadına çevirdim. "Burada mı oturuyorsunuz?"

Kadın başını onaylar şekilde salladıktan sonra elini tekrar diğer eliyle tuttuğu poşetlere götürdü ve poşetleri tekrar iki eline bölüştürüp "Evet, kızım. Sen kime bakmıştın? Seni apartmana bakar halde görünce sormak istedim." dedi. Dört katlı apartmanda her katta dört daire vardı. Hal böyle olunca, fazla daire seçeneği yoktu ve bu yaşlı teyzenin Beyza'nın annesi çıkması ihtimali kalbimin yerinden çıkacakmış gibi çarpmasına neden oluyordu. Apartmana bile giremeyecek kadar hazır değilken hemen burada annesiyle karşılaşmak istemezdim ama bir yandan da Beyza'nın ailesinin uzun zaman çocuk sahibi olamadığını, neredeyse vazgeçecek kadar zaman geçmişken Beyza'nın olduğunu, tek çocuk olarak el bebek, gül bebek büyütüldüğünü, geç olduğu için de ailesinin yaşça daha büyük olduğun biliyordum, Beyza anlatmıştı. Şimdi ise karşımda duran kadının yaşı, Beyza'nın annesinin yaşıyla denk olmalıydı. Eğer gerçekten Beyza'nın annesiyse, yüzünde gördüğüm çizgiler ve saçındaki beyazların birçoğu son bir ayda oluşmuş bile olabilirdi. Yaşadıkları kolay olmamalıydı. Yılları bir çocuk hayaliyle sürdürüp, sonunda sahip olabildiğinde genç yaşında kaybetmek. Evlatlar, ailelerinden önce ölmemeli, denirdi hep. Hak verebiliyordum, bundan daha büyük bir acı olmamalıydı. Yani en azından, evlatlarını önemseyen aileler için olmamalıydı. Benim babam için aynı sözün geçerli olacağını sanmıyordum. Annem ise, evladının evladı olanlardandı, sonsuza kadar gidene dek. Yük gibi taşınan, kendi hayatını yaşamana engel olanlardan...

SEÇ VE YAŞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin