vi. hassas kalbin acısı

191 19 13
                                    

"Bak Veda, bu hayat dediğimiz yolculuğun sana maruz bırakacağı hisler üzerine düşünmek seni bir yere taşımayacak. Zaman geçecek ancak sen olduğun yerde kalmış gibi hissedeceksin. Takılma bu kadar insanlara, bırak ne derlerse desinler. Sen hayatın cevherini ortaya çıkarmaya bak, ne olmuş yabancı insanlar bir şeyler diyorlarsa? Kızma bana, ben senin iyiliğin için konuşuyorum. Sonra kimse seni anlamıyor sanıp arkadaş edinmiyorsun, bunun için bile başkalarını suçluyorsun. Halbuki dünyanın merkezinde sen yoksun, hepimiz birbirimizin etrafında dönüyoruz, bırak çocukluğu artık, büyü. Ne tür insanlar olduğunu ve nasıl böyle insanlar bunlar diye sorgulama artık, ne olmuş sana aile terbiyesi görmemiş dedilerse..."

Bu sözler bana söylendiğinde on üç yaşındaydım, üzüldüğüm için azarlanıyordum yine. Yetimhane müdürümüz çerçevesiz gözlükler takan, irikıyım bir kadındı. Okulda yaşananları anlatmamdan hoşlanmamıştı, çünkü o okulu bizzat bursumla kazanmıştım ve orada kalmak istememem müdire hanıma göre şımarıklıktı. Dediğine göre yetimhanedeki birçok kız etrafı serserilerle çevrili okullarda okuyordu, kıymet bilmeliymişim.

Dediklerini kabullenmiştim, ne derlerse desin umursamamayı ve kendimi onların kelimelerine göre şekillendirmemeyi öylece kavramıştım. Üstelediklerinde dik durmayı da biliyordum, umurumda değildi kimse artık, hayat bana güzeldi!

Yanılmıştım.

Öyle kötü yanılmıştım ki, daha birkaç gün önce yaşananları kolayca hazmedip bir yenisini ağzıma atmıştım. Ancak yutamıyordum, Özgür'ün sözleri, yenilir yutulur şeyler değildi, çiğ ve gülünçtü.

"Bak..." dedim ancak gülmemi durduramıyordum. Sinirlerim bozulmuştu. "Sen kendini ne sanıyorsun bilmiyorum, aranızdaki küçük oyunla ilgilenmiyorum da. Arsen'i de tanımam etmem. Tesadüfen karşılaştık bir-iki kez, günahını alamam. Dediğin gibi benim karşıma çıkmak için çaba gösterdiğini düşünmüyorum, bence sen arkadaşını kafanda fazla büyütüyorsun. Bu kadar takıyorsan kafana git konuş, kötü çocuk tavırlarınız gülünç gelmeye başladı."

İstifini bozmadı, aynı ciddiyetle bakmayı sürdürdü. Dayanamayıp kıkırdadım. "Bana söylediğin ilk şeyin bu olduğuna inanamıyorum, bakma güldüğüme, sinirden gülüyorum şu an."

Yaşaran gözlerimi silerek sakinleşmeye çalıştım. Özgür bir sigara alıp yakmıştı bile. Sessizce içiyor ve bir şeyler düşünüyordu sanki.

"Gelmişsin," dedi arkamdan bir ses. Hülya Hanım'dı, üzerinde yeşil renkli fitil bir elbise vardı, uzun elbise fiziğini ve gözlerininin rengini ortaya çıkarmıştı. "Pilatese gidiyorum, eğer senin için de uygunsa benim çıkış saatimde biri seni bıraksın, birlikte bir şeyler yapalım, alış veriş yapmamız gerekiyor hem."

"Olabilir," dedim, "kusura bakmayın bu arada. Nefes beni davet etti, uyuyakalmışım."

"Sorun yok, Asel'le tanışmana çok sevindim. Hem Nefes'le yakınlaşman beni mutlu eder." Gülümseyerek oğlunun yanına oturdu. "Senin moralin niye bu kadar bozuk? Uzak tut şu sigarayı da öpeyim."

Özgür sigarayı söndürüp annesine döndü. Hülya Hanım yanaklarından öpüp gözlerine anlamlı bir bakış attı. "Özgür, ne yaptığını bilmediğimi sanıyorsun ancak hissediyorum, vazgeç, kendini üzüyorsun."

Özgür'ün yanıt vermesini beklemeden ayaklanıp dibimde bitti. Bana anlamlı bir bakış attı, başta aptalca gözlerine baktım, kollarını beklentiyle iki yana açtı. Utanarak ayağa kalktım ve istediği gibi ona sarıldım. Kollarından kolayca sıyrılmama izin vermedi, saçlarımı kokladı. Ardından yanaklarımı öpüp yüzümü okşadı. "Öyle güzelsin ki... Gerçek olduğuna inanasım gelmiyor, özellikle ikinizi yan yana görünce kalbim sıkışacak gibi oluyor."

yabanıl Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin