rusça bir şeyler ve bitmeye az kalmış kavanoz, dudaklarında çilek reçeli tadı

305 29 2
                                    

*cinsel temaslar içerir*

rusça bir şeyler ve bitmeye az kalmış kavanoz, dudaklarında çilek reçeli tadı




Huzurluydum.

Başım Jeon Jungkook'un omzunda, parmaklarım çıplak göğsüne çizgiler çizerken elimin üzerini seviyordu. Diğer eli, örtü altında kalmış çıplak kalçamı okşuyordu. Sağ kolumun üzerinde yattığım için uyuşmuş olsa bile, önemsemedim. Jeon Jungkook'un beni yaptığı kadar uyuşuk değildi.

Saat dörde geliyordu ve uyumamıştık hala. Belki de uyuyamamıştık.

Başımı hafiften kaldırıp, Jeon Jungkook'un çene çizgisi izledim. Onu izlediğimi fark ettiğinde, başını hafifçe çevirip bana baktı. Gülümseyerek hafiften kendimi yükselterek dudağının üzerini öpüp geri çekildim. Eski konumuma geri dönerek bakışlarımı balkonuma çevirdim. Yine benim odamda, yine benim yatağımda, birbirimize ait olmuştuk. Gündüz güneşinin aksine gece yağmur yağıyordu şiddetli bir şekilde. Şimşekler odamı aydınlatıyordu, hafifçe doğruldum yatakta ve Jungkook'un kolları arasından çıktım. Yatağın baş ucuna astığım mor saten röpteşambırı üzerime geçirip, balkon kapısını sonuna kadar açtım.

Uzun bir süre daha fesleğenlerimi mermerin üzerine değilde, penceremin önüne koymam gerekiyordu sanırım. Kış aylarındaydık, karın aksine sürekli yağmur yağıyordu. Jeon Jungkook yağmurları severdi, bundandı herhalde.

Rüzgar sert bir şekilde esip, yağmur damlaları açıkta kalan tenime düşerken fesleğenlerimi pencerenin önüne yere bırakıp, içeri girdim.

"Hava çok kötü." dedim tül perdeyi çekerken. Benim yokluğumu fırsat bilip, sigara yakmıştı. Çıplak sırtını yatak başlığına dayamış, dudaklarına sigara yerleştirmişti.

"Kış ayında normal değil mi Taehyung?" Omuz silkerek, ayak ucuna dizlerimi bastırıp yavaşça üzerine tırmandım. Beline kadar çektiği çiçekli yorganımı sıyırıp benim tarafıma fırlattım ve bacaklarımı iki yana ayırıp üzerine oturdum. Eli otomatik olarak kalçamı buluyordu. İşaret parmağımın ucunu çıplak göğsünde gezdirdim.

"Jimin'in yanında sigara içemiyorsun ama benim yanımda içebiliyorsun. Biraz fazla mı rahatsın?" dediğimde, kalçamı hareket ettirerek içime yerleşmesini sağladım. İnledi.

"Jimin'in yanında yapamadığım birçok şeyi senin yanında yapabiliyorum Taehyung." dediğinde, göğsüne uzandım.

"Örnek ver." dedim, nefes alış verişini dinlerken.

"Şu an ki halimiz." dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Alakayı anlayamamıştım ve o da bunu fark edip, devam etti konuşmaya. "Jimin ile hiç birlikte olmadım."

Bu benim için beklenmedik bir itiraftı. Hep Jeon Jungkook'un ikimizi de düzdüğünü düşünürdüm. Sahi neydi bana bunu düşündüren?

"Öpüşmeyi seviyor ama sevişme fikri onu korkutuyor sanırım, ben de üstüne gitmiyorum pek." dediğinde bir sigara daha çekmişti içine. Gülümsedim. Gerçekten içten gülümsedim. Jeon Jungkook sadece benimle birlikte oluyordu, Jimin'den sıkılıp bana geliyordu. Bu düşünceler benim içimi ferahlatırken, dudağımı çıplak tenine bastırdım. Ardı ardına öptüm onu.

"Bana Rusça bir şeyler söyle." dedim, çenemi iki göğsünün üzerine bastırıp yüzüne bakarken. Son kez sigarayı içine çekti ve komodinin üzerinde duran kül tablasına bastırdı.

"Taehyung, bir şeyler söylesem bile anlamıyorsun."

"Evet ama Rusça konuşman hoşuma gidiyor." dedim, hafifçe doğruldum ve iki elimi de omuzlarına koyup hareket etmeye başladım. Yüzük hala parmağımdaydı, anlık olarak ikimizin bakışları oraya kaysa da hiçbir şey demedik.

"Ya lyublyu tvoye telo" dedikten sonra kalçamdan tutup, beni kendisine çekmiş ve dudaklarımı dudaklarına hapsetmişti. Acele ediyorduk biraz, nedenini bilmiyordum ama sert ve acele öpüyordu beni. Biraz modumda düşmüştü üstelik.

Jeon Jungkook böyleydi işte. Konuştuğu zaman beni mutluluktan uçurabilirken, bir daha konuştuğunda derin bir yara açabiliyordu kalbimde. Omuzlarında olan elimle hafiften itip, bitirdim öpüşmeyi.

"Ne dediğini söylemeyecek misin?" dedim. Dudaklarına hafiften bir tebessüm yerleştirdikten sonra burnumun ucunu öptü.

"Orası da bana kalsın." dedikten sonra tekrardan öpüşmemiz alevlendi.

Jeon Jungkook, 'vücudunu seviyorum' dediğini anlamayacak kadar Rusça öğrendiğimi hala bilmiyordu.

Birkaç saat sonra gözlerimi araladığımda ortalık iyice aydınlanmıştı fakat yağmur hala devam ediyordu yağmaya. Boğazıma kadar kapanmış yorganı ayağımla tekmeleyerek attım üzerimden. En son üstümde olan röpteşambır şimdi yerde öylesine saçılmış bir haldeydi. Çekmecemden kendim için mor bir baksır sonrasında da ona uyumlu olan düz lila tişörtümü giydikten sonra, telefonumu elime alıp çıktım odadan.

Hoseok'tan bana üç mesaj gelmişti, mutfağa giderken okudum hepsini.

Jung Hoseok

Sevgilim, bugün kursa gidecek misin? Eğer gideceksen haber ver, beraber gidelim.

Seni bale yaparken izlemeyeli uzun zaman oldu.

Seni seviyorum, Taehyung.

Derin bir nefes verip, kapadım gözlerimi. Bu hareketleri beni sinirlendiriyordu. Ben ona asla böyle şeyler demezdim, onunla bir yerlere gitmek için can atmazdım ama o benim aksime ben nereye gidersem benimle beraber gelmek istiyordu. Eh, bana aşık olduğu için ve nişanlı olduğumuz için normal bir şeydi bu isteği ama yine de sinirlerime engel olamıyordum. Boğuyordu beni.

Salondan geçerken telefonumu koltuğa fırlattım, o da koltuktan sekip yere düştü fakat gidip bakmaya üşeniyordum. Onu orada bıraktım öylece ve mutfağa geçtim.

Jeon Jungkook, sandalyeye oturmuş Hoseok'un kendi elleriyle hazırladığı çilek reçeli kavanozunu yarılamıştı neredeyse.

Bir şeyler söylemeden ketıla su doldurdum ve içini doldurduğum bitki çayı kutumdan ikimiz için papatya çayını çıkarttım.

"Taehyung bu reçel nereden çıktı?" dediğinde, pankek tavamı arıyordum.

"Satın aldım." dedim en sonunda bulduğumda. Hoseok'un yaptığını bilmesine gerek yoktu, gereksiz detaydı bu.

"Birkaç tane daha almalısın. Harika bir şey bu." dediğinde gülümsedim ve yavaşça yanına yaklaşıp, kavanozu ellerim arasına aldım. Dudakları hafif aralık, küçük bir çocuğun pamuk şekerini almışım gibi bakıyordu bana.

"Hiç tadına bakmadım." dedim ve işaret parmağımı içine daldırıp yeterli miktarda aldığım reçelli parmağımı emdim gözlerinin içine bakarak. Yutkunuşunu izlemek iyi gelmişti bana. Eğer Jeon Jungkook beni bin parçaya ayırabiliyorsa, ben onu on bin parçaya ayırırdım.

Daha sonra, bacaklarının üzerine oturup kucağına yerleştim iyice. Aramızda sadece kavanoz vardı.

"Gerçekten harika." dedim hala ona bakarken. Dudaklarını yaladı gülümseyerek

"Şu an hile yapıyorsun."

"Hile yapmam gereken bir iddiaya falan mı girdik?" dedim, elindeki tatlı kaşığını alıp üstünü çilek reçeli ile doldurdum ve daha sonrasında yedirdim. "Eminim ki dudaklarında daha da tatlanmıştır bu." dediğimde başını öne eğip güldü sadece. Kollarıyla beni sımsıkı sarıp, daha çok bastırıyordu.

"Tatmak ister misin?" dediğinde olumlu anlamda sallayarak öpmeye başladım dudağını. Ufak öpücüklerdi bunlar ama çilek reçelinin tadını alabiliyordum ve dediğim gibi, onun dudaklarında daha da tatlanmıştı.

*

Rusça bilgim sıfır, translateden çevirdim umarım doğrudur.../:

𝑻𝒐𝒍𝒅 𝒀𝒐𝒖 𝑺𝒐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin