ellerime boyalar bulaşmış; kalbimde sızı, gözlerimde nemli damlalar var

258 27 10
                                    


ellerime boyalar bulaşmış; kalbimde sızı, gözlerimde nemli









Belki de ilk defa Jeon Jungkook'un dediği bir şeyi yapmadım. Odamda mini ağlama krizinin ardından, Hoseok'un attığı mesajı görmüştüm. Piyanoya merak salmış bu sefer, bana sürpriz yapmak istemiş ama saklayamamış bir çocuk gibi. İçi içine sığmıyormuş, yanıma gel de sana bir şeyler çalayım dedi onu aradığımda. Canım felaket sıkkın olduğu için gitmek istemedim ama eğer evde kalırsam da Jungkook'un istediği şeyi yapmak zorunda kalacağımdan kalkıp hazırlandım. Geçen kış, Jeon Jungkook üşümesin diye ördüğüm atkının farklı rengini kendime de örmüştüm. Doladım boynuma, Park Jimin Jungkook'un sarı tişörtü ile salondaki koltukta otururken, sevgilim banyodaydı. Çıktım sessizce evimizden.

Dün akşam yaptığım gibi sessiz bir şekilde, dudaklarımdan duman çıkartarak taksi durağına doğru yürüdüm karlara bata çıka. Taksiye binmeden önce, durağın karşısındaki kurabiyeciden Jung Hoseok'un sevdiği limonlu kekten aldım iki dilim, yanına da taze sıkılmış limonata.

Yol boyunca başım taksi camına yaslı, yeni atıştırmaya başlamış karların düşüşünü izledim. Jeon Jungkook'un dediği şeyler aklımda dönüp duruyordu, engel olamıyordum düşünmeye.

Jeon Jungkook'un ben bale yaparken ilk izleyişini hatırlıyorum. Tanışmamızın üzerinden geçen bir ayın sonunda bale gösterim vardı devlet tiyatrosu salonunda. Kimsen gelmeyecek mi niye beni çağırıyorsun demişti ilk başta, annem Taevin'in veli toplantısına katılacağı ve babamda hastahaneyi bırakamayacağı, dedem kendinden otuz iki yaş küçük karısı ile Miami'de tatil yaptığı için evet kimse gelmeyecekti. Sen kimseden de fazlasın, gel demiştim. Belki gelirim ama söz veremem dediğinde bile havalara uçmuştum. Gösterimin olduğu gün çok bekledim onu, salon doldu, yoktu. Ben sahnede süzülürken, tam bitiş anında gözlerimi açtığımda salonunun en uç köşesinde gözleri kısılana dek gülen bir Jungkook ile karşılaşmıştım. Bana böyle şeyler yaşatmış bir insanı düşünmekten nasıl vazgeçebilirdim ki?

"Beyefendi."

Duyduğum sesle yerimden sıçrayıp, bana bakan taksici ile göz göze geldim.

"Efendim?"

"Dediğiniz adrese geldik." dediğinde toparlanıp etrafıma bakındım. Kocaman yazılmış Kafka Sitesi yazısını görmem ile cüzdanımdan parayı çıkartıp ödedim. Güvenlik görevlisine Jung Hoseok'a geldiğimi söyleyip, 61 numaralı villanın yolunu tuttum. Kış ayında olduğumuz için Kafka heykelinden su akmıyordu. Buraya iki kez gelmiştim. İlk gelişim bir yaz ayıydı. Her yer cıvıl cıvıldı, çiçekler vardı, heykelden su akıyordu. Şimdi ise kışın soğukluğu kaplamış her yeri. Diğeri de nişanımın olduğu gün.

"Taehyung." Jung Hoseok beni karşısında görmenin verdiği mutlulukla sıkıca sarılmıştı bana. Yeni yıkandığı yoğun nane kokusundan belli oluyordu. Karşılık verdim sarılmasına ve biz kapı girişinde bir süre birbirimize sarılı vaziyette durduk.

"Seni çok özledim Taehyung."

"Ben de seni Hoseok." dedim ve ayrıldım, elimdeki kek poşetini sallayarak "Sana limonlu kekte aldım." diyerek girdim içeri.

"Her seferinde beni büyülemeyi nasıl da başarıyorsun sen." diyip poşeti elimden aldı, "Direkt odama çıkalım, sana güzel bir şeyler çalmak istiyorum. Sen geç, ben geliyorum şimdi." dediğinde kapının sağ tarafında bulunan mutfaktan içeri girdi. Ben de atkımı ve paltomu çıkartıp astıktan sonra, ahşap merdivenlere basarak çıktım yukarı.

Jung Hoseok'un annesi o daha on yedi günlükken bırakıp gitmiş onu, beş yaşına kadar babası ile birlikteymiş. Her gördüğü kadına o benim annem mi, diye sorarmış. Sonra babası şimdiki eşi ve kardeşinin annesi ile tanışmış. Kadın her ne kadar Hoseok'a karşı kibar ve sevecen olsa da, kendi evladı olmadığı için hep mesafeli durduğunu biliyordum. Jongsuk onun için öncelikliydi doğal olarak, Hoseok'ta zaten aklı başına ermeye başladığında ona anne demeyi kesmiş.

𝑻𝒐𝒍𝒅 𝒀𝒐𝒖 𝑺𝒐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin