bari yapıştırabileceğim şekilde kırsaydın Jeon Jungkook

308 32 2
                                    

bari yapıştırabileceğim şekilde kırsaydın Jeon Jungkook







Jeon Jungkook ile birlikte olmak, Jeon Jungkook ile gün boyu vakit geçirmek benim için nimetti. Onunla akşama kadar sevmiştik birbirimizi, yanımdan gitmesini hiç istemesem de sabah olduğunda gidecekti antrenman için. Bir hayat istiyordum; sadece Jeon Jungkook ve benim olduğum. Zaman bizim için akmasın istiyordum, sorumluluklarımız olmasın, bizi bekleyen sevgililerimiz olmasın, sadece biz olalım. Sevelim birbirimizi, öpelim boyunlarımızdan, okşayalım baldırlarımızı. Aslında imkansız değildi ama zordu. Bu hayatı kazanabilmek için yıkmam gereken duvarlar, yakmam gereken canlar vardı.

Jeon Jungkook ile gün boyu birliktelikler yaşadığımız için günün bitmesine bir saat kala banyoya girebilmiştim. Belimde ve başımda hafiften ağrılar vardı ama sorun etmiyordum, Jeon Jungkook yüzünden çektiğim acılar bir hiçti.

Siyah saçlarımı kuruttuktan sonra kurutucuyu yerine kaldırıp, diş fırçamı elime aldığım anda Jeon Jungkook banyo kapısında belirmişti.

"Taevin arıyor." diyerek elindeki telefonumu uzattı bana, aldığımda da ayrıldı.

"Taevin?" diyerek açtım aramayı. Öz kardeşler olmamıza rağmen pek sıkı değildi aramız. Beni sevmediğini düşünüyordum, ki haklı da sayılırdım bence. Aramızda sekiz yaş vardı ve ben onu hiç kabullenmemiştim. Küçükken kıskanırdım onu, bu yüzden canını yakmak için her şeyi yapardım. Büyüdükçe aklım başıma gelmişti de, dokunmamıştım pek.

"Ne yapıyorsun abi?" diye sorduğunda, telefonumu omzuma koyup başımı hafiften eğerek diş fırçamın üzerine macunu sıktım.

"Yatmaya gidiyordum şimdi, dişlerimi fırçalıyordum. Sen ne yapıyorsun? Bir problem mi var?"

"Seni aramam için bir problem olması gerekmiyor. Kardeşler abilerini her zaman özleyebilir." dediğinde lavaboya tükürüp ağzımı duruladım. Taevin biraz değişik sesler çıkartıyordu tabii bu duruma.

"Normal bir abi kardeşmişiz gibi konuşuyorsun."

"Normal olabiliriz. Eğer sen beni geri tepmezsen, normal olabiliriz. Annem ve babam kavga ettiler yine, sen burada olmadığın için bilmiyorsun. Sürekli bir konu yüzünden kavga ediyorlar, dayanamıyorum artık ve sana ihtiyaç duyuyorum. Bazen yanımda olmanı istiyorum." Sesi ağlamaklı gelmeye başladığında, gözlerim dolmuştu istemeden. Arkamı dönüp kalçamı lavaboya yasladım. "Beni sevmediğini biliyorum ama burada gidecek kimse yok. Bu yüzden seni yanımda istiyorum, beni koruyacakmışsın gibi geliyor." dediğinde gürültülü bir şekilde burnunu çekmişti. Ben de o sırada gözlerime birikmiş yaşları sildim.

"Taevin." dedim beni dinlemesini sağlamak adına. "Biliyorsun kısa bir süre sonra bale seçmelerim var, eğer bir aksilik çıkmazsa ona katıldıktan hemen sonra geleceğim tamam mı?" dediğimde onayladı beni ve aramayı sonlandırdık. Sevinmişti buna.

Hak etmediğim tek şey kesinlikle Taevin gibi bir kardeşe sahip olmaktı. Ben ona ne kadar kötü davranırsam davranayım o gece benim yanımda uyurdu, sabah onu yanımda gördüğümde sinirlenip yataktan aşağı atardım. Buna alınmazdı, ertesi gece yine gelirdi yanıma. Eve getirdiği arkadaşları ile beni tanıştırırdı, onlara da kötü davranırdım. Ben bu zamana kadar durup dururken 'nasılsın kardeşim?' diye sormamıştım bile. O vefalıydı, anne ve babamdan daha çok arardı beni. Belki de dediği gibi, gidecek kimsesi olmadığı için bana sığınmaya çalışıyordu.

"Taehyung." Banyoda fayanslara dalıp gittiğimi, Jungkook'un sesi sayesinde fark etmiştim. "Ben uyuyorum, iyi geceler." Onu sadece onayladım sonrasında arkasından çıkıp mutfağa ilerledim ben de. Kendime bir bardak su koyduktan sonra, Seokjin'in hediyesi çiçekli fincanlarımı nihayet küçük, beyaz, camlı dolabımın içine yerleştirebilmiştim.

Mutfakta işimi hallettikten sonra suyumu da alıp kendi odama geçtim ve karanlıkta yürüyüp, yatağımın yanındaki gece lambasını yaktığımda yatağımda yorganın altına girmiş Jeon Jungkook'u görmemle gülümsedim.

"Birlikte mi uyuyacağız?"

"İstemiyor musun?"

Omuz silkip gülerek yorganın altına girdim ve gece lambasını söndürdükten sonra, Jungkook'un karnımın üzerine yerleşmiş ellerini tutarken, boynuma gömdüğü başı sayesinde siyah saçları yanağımı okşuyordu.

...

Bugün bale seçmelerim için pratik yapmaya gidecektim. Hocamıza hazırladığım dansı son kez sergileyecek nasıl olduğum ile ilgili fikirlerini alacaktım. Bu gösteri uzun zamandır aklımdaydı ve böyle büyük bir seçmede kullanmak istiyordum, herkesin görmesini, herkesin benim hakkımda konuşmasını istiyordum. Başaracaktım da.

Eşyalarımı küçük çantama yerleştirdikten sonra, aynanın karşısına geçip kırmızı gömeliğimin ucunu siyah pantolonumun içine sokup düzelttim. Sonrasında ilk üç düğmeyi de açıp, siyah saçlarıma şekil verdiğimde hazırdım.

"Siktir ya!" Mutfaktan kırılma sesi ile birlikte, Jeon Jungkook'un küfür ettiğini duymamla elime almaya hazırlandığım parfümümü es geçip mutfağa ilerledim.

Jungkook yere çökmüş, paramparça olmuş bardağı toplamaya çalışırken öne atılmıştım parçalar parmağını keser diye. Fakat o paramparça olan bardağın, Seokjin'in hediyesi fincanlarımdan biri olduğunu fark ettiğimde kalbim hızlı bir şekilde atmıştı. Fesleğenlerime değer verdiğim kadar, çiçekli fincanlarıma da veriyordum ve aralarından biri zarar gördüğü zaman ciddi ciddi ağlayabilirdim de.

"Taehyung ben özür dilerim, sadece birki çayı yapmak istemiştim ama elimden kaydı." Jungkook panikle parçaları toplamaya çalışırken, onun gibi yere eğildim ve elini tutup, parmakları arasındaki fincan parçalarını aldım.

"Taehyung özür dilerim gerçe-"

"Sorun değil Jungkook." dedim ama sorundu. Üzülüyordum onlara bir zarar geldiğinde. Çevremdeki herkes bunun abartı bir tepki olduğunu söyleyebilirdi ama benim için idealdi. Onlara bağlanıyordum.

"Bari yapıştırabileceğim bir şekilde kırsaydın Jeon Jungkook." diyerek tamamen yere oturdum ve ağlamaya başladım. Kurduğum bu cümlenin iki şeyi temsil etmesi de kırmıştı kalbimi.

"Taehyung." diyerek bana yaklaştığında hala elimde kırık fincanım vardı. Beni yavaşça göğsüne bastırdığında ağlıyordum hala. "Özür dilerim." dediğinde sakinleşmeye çalışıyordum.

Yaklaşık bir beş dakika sonra da dinmişti ağlamam ve Jeon Jungkook'un göğsünden çıkıp elime batmasını umursamadan fincanımın kalan parçalarını topladıktan sonra ayağa kalktım. Dolabın altındaki çöp kutusuna attıktan sonra, Jungkook'a döndüm.

"Ben şimdi çıkıyorum, buraya süpürge tut olur mu? Dikkat et batmasın ayağına bir şey." sonrasında çıktım mutfaktan, odamdan eşyalarımı alıp ayrıldım evden.

Jungkook tıpkı fincanlarımı kırdığı gibi beni de kırardı. İlk başlarda üzülürdüm, sonra ağlardım hıçkıra hıçkıra. Ağlamam bitince de göz yaşlarımı silip ayağa kalkar, ortada kırık kalmayana dek süpürürdüm hayal kırıklıklarımı. Ortalık da çöpe girmiş fincanımla aynı kadere sahip olurdu, hiç kırılmamış gibi tertemiz.

𝑻𝒐𝒍𝒅 𝒀𝒐𝒖 𝑺𝒐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin