içimde bir şey kırılmış, kaburgalarıma batıyor

261 28 4
                                    

içimde bir şey kırılmış, kaburgalarıma batıyor








"Bir haftada bana iki kez geldiğine inanamıyorum." Kim Seokjin, melisa çayı dolu fincanı önüme bıraktıktan sonra gözlüklerini masaya koyup yavaşça oturdu koltuğa. Hemen her yere saçılmış matematik kağıtları beni biraz boğsa bile yudum aldım çayımdan.

"Sen benim arkadaşımsın Jin."

"Bunu bilmen güzel." diyip gülümseyerek koltuğun ucuna kadar kayıp boşta kalan elimi avucu arasına aldı. "Senin için iyi bir arkadaş olmak istiyorum Taehyung ve beni de aynı şekilde görmen mutlu eder. Ne olursa olsun, senin yanındayım unutma olur mu?" dediğinde gülümsedim.

"Jeon Jungkook ile beni öpüşürken görmüştün ve bizim sevgililerimizi aldattığımızı ilk o gün öğrenmiştin. Yine de benim yanımdaydın Jin. Her şey ortaya çıktığında, herkes benden nefret ederken yine yanımda olacak mısın?"

"Sen istersen, her zaman yanında olurum Taehyung." dediğinde derin bir nefes aldım. Kim Seokjin bana güvenirdi, ben bile kendime aynı şekilde güvenemezken o fazlasıyla yapıyordu bunu. Nedenini bilmiyordum, beni neden bu kadar önemsediğini de. Belki de dostluk böyle bir şeydi, daha önce dostum olmamıştı hiç.

"Ben bunu dedim ama bir şeyi çok merak ediyorum Taehyung." dediğinde elini benden çekip dirseğini dizine, elini de avcuna bastırarak beni inceliyordu. Toparlandım ben de, ciddi bir şey soracaktı belli ki. "Olayla hiçbir alakam olmamasına rağmen Hoseok'a bunu yaptığın için büyük bir vicdan azabı duyuyorum. Jimin'i pek tanımam ve evet onun içinde. Minseok'un beni aldattığını düşündüm geçen gece, kafayı falan yerdim sanırım. Siz, o ikisine bu denli bir zarar verecek kadar büyük bir şey yaptınız. Hiç korkmuyor musun gerçekten?"

Güzel bir soruydu, cidden güzeldi ve ben bunu hiç düşünmemiştim. Her şey açığa çıktığında ne olacaktı ki? Kimse tebrikler diyip köşeye çekilmezdi, nefret edecekti Hoseok. Tiksinecekti, benimle paylaştığı her anısında aklımda ve kalbimde bir başkası olduğu için o anılar güzelliğini yitirecekti. Sevmeyecekti; fesleğenleri, fincanları, karanfilli gitarını, piyanoyu, beni götürdüğü o deniz kenarını.... hepsinden tiksinecekti ve unutmak isteyecekti. Beni silmek isteyecekti kalbinden, başaralı olmasını isterdim. Keşke hiç sevmeseydi beni ama bir hata yapmıştı, bununda bedelini ödüyordu.

Seokjin ile göz göze geldikten sonra olumsuz anlamda salladım başımı.

"İşin sonunda Jeon Jungkook'a kavuşacağım için, hayır Seokjin. Korkmuyorum." Dudaklarını büzüp, yavaşça salladı başını.

"Ya kavuşamazsan?" Fincanımdan yudum almadan önce verdim cevabını.

"Kavuşacağım."

Sonrasında, bitmiş fincanımı sehpanın üzerine koymaktan başka hiçbir ses çıkmamıştı. Seokjin matematik çözmekten kalemin kurşununa boyanmış ellerini izliyordu.

"Ee." dedim. "Sende neler var?" Derin bir nefes verip omuz silkti.

"Minseok ile iyi gidiyoruz ama okul başlayınca olacaklardan korkmuyor değilim. Jihyo diye bir kız var, Minseok'un peşinden ayrılmaz, dedikoducu ve kıskançtır." dediğinde derin bir nefes verdim.

"Genç ve yakışıklı öğretmen sorunsalı desene." dediğimde gülmüştü, ben de yerimden kalkıp kollarımı sararak onun yanına oturdum. Başımı omzuna koymuştum, onunda elleri koluma dolanmıştı.

"Ben artık gideyim." diyerek ayağa kalktım. Paltomu, atkımı giyip vedalaştıktan sonra ayrıldım evinden. Hava buz gibi olduğu için yürümek yerine taksiye bindim, kısa süre sonrada sıcak evime girmiştim. Jeon Jungkook, odasındaydı fakat bir şeyler topluyor gibi gördüğümde yavaşça tıklatıp aralık kapıdan uzattım başımı.

"Ne yapıyorsun?" dediğimde öfkeyle bana bakıp, yatağın üzerindeki mini çantaya eşyalarını doldurmaya devam etmişti. Kalbim korkudan yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. "Jungkook." Kısık sesimle iyice yanına yaklaşıp, kolundan tuttum fakat sinirle kurtarmıştı.

"Jungkook, ne yapıyorsun?"

"Gidiyorum Taehyung."

"Neden?" dediğimde durdurmuştu işini. Geniş omuzlarını oynatıp, tamamen döndü bana. Ağlayacaktım neredeyse, neden bir anda böyle bir şey yapıyordu?

"Benim sözümü dinlemedin." dediğinde dudaklarım şaşkınlıkla açılmıştı. "Hoseok'a mı gittin?" dediğinde olumlu anlamda salladım başımı.

"Özür dilerim Jungkook."

"Bu özür ile geçecek bir şey değil! Sana bir şey söyledim değil mi? Seni özledim Taehyung ama sen hiçbir şey söylemeden gitmişsin!"

İçimi kaplayan suçluluk duygusu ile birlikte başımı önüme eğmiştim, yapmamam gerekiyordu. Keşke yapmasaydım. Sanki içimde bir şeyler kırılmışta, kaburgalarıma batıyor gibi bir his vardı.

"Bir daha yapmam Jungkook." dedim bir umutla yüzüne bakarak, "Gitme lütfen." Onu kaybetme düşüncesi bir bir zihnime kazınırken gözyaşlarım çoktan düşmeye başlamıştı. Ben Jeon Jungkook olmadan nefes bile alamazdım ki birkaç saatliğine bile olsa bu evi terk etmesi beni yıkardı.

"Bir dahası yok bunun Taehyung. Benim yerime Hoseok'u seçtin-"

"Hayır yapmadım öyle bir şey! Sen her zaman öncesin Jungkook, söyleme böyle." dedim ve elini tuttum, bu sefer çekmedi sıkıca sardım. Umutla ona bakıyordum. Böyle bir şey için onu kaybetmeyi asla istemiyordum ki göze de alamazdım, itiraf etmeliyim ki saçma bir konuydu ama Jungkook buna alınmış ve üzülmüştü. Onun üzülmemesi için kendimi de harcardım.

"Pekala." dediğinde gülümsemiştim. "Gitmeyeceğim ama bu ilk ve son olsun tamam mı Taehyung?" Olumlu anlamda başımı salladım.

"Bir daha olmayacak Jungkook." dediğimde sonunda gülümsemişti ve bu benim keyfimi yerine getirmişti, ellerimi yanaklarına koyup yavaşça öptüm dudağından.

"Jimin bugün Naeun'da kalacak Taehyung." demişti ben ara ara dudaklarına öpücük kondururken. Geri çekilip, elinden tutarak kendi odama doğru sürükledim sevgilimi.

Jeon Jungkook'u kaybetmemek için her şeyi yapardım, her şeyimi verirdim. Buna değerdi.

𝑻𝒐𝒍𝒅 𝒀𝒐𝒖 𝑺𝒐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin