beni yak, kendini yak, her şeyi yak

216 27 1
                                    


beni yak, kendini yak, her şeyi yak









Hissizdim. Daha birkaç ay öncesine kadar Jeon Jungkook'un sevgisiyle dolu içim şimdi terk edilmiş kasaba gibiydi. Bunca zamanımı düzeleceğini umarak, bir avuç sevgisini dileyerek geçirmiştim ve sonucunda elimde hiçbir şeyin olmaması aksine onu tamamen kaybedişim beni yıkmıştı. içimde çok şey dönüyordu yüzüne karşı bağırmak, beni bu hale nasıl getirdiği anlatmak istiyordum. Anlatırdım anlatmasına ama anlamazdı, benim yerimde olmadığı sürece, en az benim kadar bu işin dibini görmediği sürece beni anlamazdı.

Arkasında bıraktığı enkazın üzerine basa basa sevgilisinin yanına gidiyordu. Bazı geceler hiç uğramıyordu bile, o eksikti ama eve getirdiği boş kutular çoğalmıştı. Ne yaptığını bilmiyordum çünkü eve geliyorsa eğer büyük ihtimalle ben uyuyor oluyordum. Bir zamanlar bir saniye bile görmesem öleceğimi sanırdım şimdi ise suratını bile görmek istemiyordum.

"İyi günler arkadaşlar." Profesör imza kağıdını da alıp çıktıktan sonra masanın üzerindeki telefonumu çıkartıp okulun sitesine, oradan da notlarıma girdim. Açıklanmayan son sınavımdan da kaldığımı gördüğümde oflayarak kalktım ayağa. Dört dersten kalmıştım ve finalde de kurtarabilir miydim hiç emin değildim.

Elimi yüzümü yıkayıp kendime gelebilmek adına adımlarımı tuvalete yönlendirdiğimde bir kol tarafından engellenmiştim ve kolumu tutan kişinin Jimin olduğunu gördüğümde, başkalarına garip görünecek şekilde hızla çektim. Bana dokunmasını istemiyordum çünkü ondan nefret ediyorum.

"Ne var?" dedim gayet sert ve kaşlarım çatılı bir şekilde. O ise bu halimi umursamıyormuş gibi gülümsedi.

"Anahtarını ödünç alabilir miyim?" dediğinde omuzlarımın çöktüğünü hissedebiliyordum. "Jungkook şimdi telafi sınavında ve eve gidip eşya toplamam gerekiyor." dediğinde az önce sinirden çatılı kaşlarım bu sefer şaşkınlıkla havalanmıştı.

"Ne eşyası toplayacaksın?"

"Senin haberin yok mu?" dedi beni oldukça rahatsız eden bir yüz ifadesiyle. "Jungkook ile eve çıkıyoruz."

Derin ve titrek bir nefes aldım, kaç gündür bir şey hissedemiyorum diye yakınırken bu itiraf tüm bedenime acı yaymıştı. Hepsinin üstesinden gelebilirdim ama kalbim bu denli acırken nefes almam bile zorlaşıyordu.

"Veremem sana anahtar falan." dedikten sonra arkamdan dediklerini umursamayarak yürümeye başladım. Sadece yürüyordum ve ayaklarım beni Seokjin'in fakültesine getirdiğinde acı gerçek bir kez daha yüzüme çarpmıştı. Orada beni bekleyen, acımı paylaşacağım bir Seokjin yoktu ve ben tek başımaydım.

Görüşüm kararmaya başladığında kendime bir yer bulup oturdum hemen. Başım dönüyor, midem bulanıyordu. Bu mide bulantısının asıl sebebinin Jeon Jungkook olması çok olasıydı.

Ben böyle birini nasıl sevebilmiştim? Bunca yıl kendime bunu nasıl yapabilmiştim? Düşünceleri bir bir aklımdan geçerken bir uçurumun başında buldum kendimi, atlarsam her şeyin geçeceğini biliyordum ama atlamayı da istemiyordum.

Baş dönmem geçtiğinde tekrardan ayağa kalkıp eve doğru yürüdüm. Ev denilen yer insanın güvende hissetmesine neden olurdu bana ise aksine korku veriyordu. Hele ki akşamları tek başıma kaldığımdan kendimden çok korkuyordum.

Eve girdiğimde yaptığım ilk şey Jeon Jungkook'un odasına girmek oldu, kapıda onun kokusuyla karşılanmıştım ve bu tanıdık şey gözlerimi kapatıp kendisine teslim olmama neden olmuştu. Uzun sürmedi ama, kalbim her ne kadar acıyla sızlasa da kendisine yapılan ihaneti öyle kolay affedemiyordu, zira kırılmadık parçası kalmamıştı.

𝑻𝒐𝒍𝒅 𝒀𝒐𝒖 𝑺𝒐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin