hiç umursamıyor beni, hiç sevmiyormuş gibi

275 30 12
                                    


hiç umursamıyor beni, hiç sevmiyormuş gibi







"Taehyung beklesene!" Jung Hoseok'un siyah Land Rover'ının kapısını hızla açtığımda, hem Jung Hoseok hem de Kim Seokjin gereksiz bir şekilde tedirgin olmuşlardı. Benim kendi başıma inmeye çalışacağımı falan düşünmüşlerdi herhalde ama ben yorgundum, üzgündüm. Birinin yardımı olmadan atelli ayağım ile yürüyemezdim şu an. Hoseok, tam önümde durup ellerimden tutarak beni kaldırdığında Seokjin de bagajdan koltuk değneklerimi almıştı. Her ne kadar itiraz edip, gerek olmadığını söylesem de Jung Hoseok'un kolları arasında girmiştim evimize.

Henüz kimse yoktu, belli ki Jeon Jungkook ve takımı maçı kazanmışlardı ve kutlamaya falan gitmişlerdi. Onların yanında olmayı isterdim. Onların yanına Jungkook'un sevgilisi olarak katılmayı isterdim ama gelin görün ki Jung Hoseok'un nişanlısı olarak ayağı buruk bir şekilde yorganımı kaldırıyordum yatabilmek için.

"Ben bir şeyler hazırlayayım." Seokjin, arkama yastıklarımı yerleştirdikten sonra çantasından gözlüğünü çıkartıp odadan ayrıldı. Jung Hoseok, yatağımın ucuna oturmuş sanki benden utanıyormuş gibi yerdeki peluş halımı izliyordu. Jeon Jungkook ile binlerce kez yattığım yatağımda, nişanlım oturuyordu. Derin bir nefes verip bakışlarımı kapısı kapalı balkonuma çevirdim.

"Ağrın var mı Taehyung?" dediğinde ona bakmadan onayladım onu.

"Biraz sızlıyor sanki, uyumak istiyorum." dediğimde ayağa kalkıp, yardımcı olmuştu uzanmama. Atelli ayağımın altına birkaç yastığı bırakıp, yerleştirdikten sonra da yalnız bıraktı beni.

İçim içimi yiyordu. Jeon Jungkook eğer yanında birini götürecekse bu Jimin olurdu ve ben gidemeyeceğim için felaket üzülüyordum. Üzüntüm bir çığ gibi ezip geçiyordu beni, ayak bileğim değilde duygularım burkulmuştu sanki. Karmakarışıktım, hissizdim. Tek istediğim şey Jeon Jungkook'un bir an önce eve gelip bana sarılmasıydı. Hareketlerim kısıtlı olduğu için rahat bir pozisyonda yatamıyordum, uykumda yoktu ayrıca sadece yalnız kalmak istediğimden ve Jung Hoseok'un bu odada fazla bulunmasını istemediğimden çıkmasını istemiştim.

Yan komodinde titreyen telefonuma uzandım, şarjı bitmek üzereydi fakat Taevin'den on iki cevapsız arama otuz dört mesaj görmemle ona cevap olarak sadece 'kazanamadım' yazıp gönderdim. Ayağımın burkulduğunu falan bilseler büyük ihtimal yanıma gelmek isteyeceklerdi ama benim ihtiyacım olan tek kişi Jeon Jungkook'tu. Ondan başka kimseye ihtiyaç duymuyordum.

Ben odamda öylece tavanımı izlerken, dışarıdaki gürültüden Jungkook'un sonunda geldiğini anlayabilmiştim. İçimde büyük bir heyecan oluşmuştu sanki onu uzun bir aradan sonra görüyormuşum gibi. Kendimi toparladım ve sırtımı başlığa yaslayıp, içeriye girmesini bekledim hevesle. Ortam sessizleştiğinde kapım açılmıştı. Ben Jeon Jungkook'un gelmesini beklerken, Seokjin elinde tepsiyle girmişti odaya.

"Kim geldi?" diye sordum merakla. Jimin'in sesine benzer bir şey duymuştum sanki fakat başka biri de gelmiş olabilirdi. Seokjin yanıma oturup, tepsiyi kucağıma yerleştirdi.

"Jungkook, Jimin. Bir de biri daha var yanlarında tanımıyorum." dedikten sonra çorbayı hafifçe karıştırdı.

"Jungkook çok mu yorgun? Niye gelmedi yanıma? Söylemedin mi yoksa?" İçimde bir anda beliren kızgınlık sonucu çatılı kaşlarımla Seokjin'e baktım.

"Jungkook sakatlanmış Taehyung. Burnu çatlamış, pek kendinde değil. Odasına götürdüler direkt." dediğinde benim şarteller kopmuştu. Benim sevgilimin şu an canı acıyordu ve ben yanında değildim. Tepsiyi üzerimden kaldırmaya çalıştım, Seokjin çorba dökülmesin diye refleks olarak almıştı kucağımdan.

"Benim onu görmem gerek." dedim yorganı da kaldırırken fakat Seokjin engel olmuştu. "Hoseok burada Taehyung, kendine gel." dediğinde kalkmaya çalışmayı bıraktım. "Zaten yüzü gözü şişmiş, çok çirkin görünüyor."

Bu dedikleri içime daha çok kurt düşürmüştü. Onu iyileştireceğimden değildi ama yanında olmak istiyordum, yanında olup elini tutmak, alnına öpücük kondurmak istiyordum.

İlerleyen saatlerde canım fena halde sıkkındı. Seokjin'in çorbasını içip karnımı doyurmuş, biraz ağrı hissettiğim için ağrı kesicimi içmiştim. Sonra Seokjin ayrılmıştı evimizden. Ben yan odadaki Jungkook'u deli gibi merak ederken, Jung Hoseok elinde laptop ile odama girmiş, bizim için seçtiği filmi oynatmıştı. Başımı omzuna koyup, filmi izliyormuş gibi yapıyordum. Sonrasında duyduğum birkaç burun çekme sesi ile başımı hafiften kaldırıp Hoseok'a baktım. Ağlıyordu.

"Niye ağlıyorsun?" dedim, gözyaşlarını parmaklarımla silerken.

"Film çok duygusaldı, çocuk annesini bulunca nasıl ağladı görmedin mi?" dediğinde siyah ekran üzerinde isimlerin geçtiği bilgisayara baktım. Film bitmişti ve ben izlememiştim.

"Haklısın." dedim ve başımı kaldırdım omzundan. "Ama ağlama sen." dediğimde hafifçe gülmüştü gözyaşlarını silerken.

"Tamam geçti zaten, uyumak ister misin?" diye sorduğunda onayladım onu. Yorulmuştum artık ve uyumaya ihtiyacım vardı.

"Ben içerideyim, kaç olursa olsun bana seslen tamam mı?" diyerek ayağa kalktığında yorganı iyice üzerime çektim.

"Sadece uyu Hoseok." dedim ve gözlerimi kapadım. Birkaç saniye sonra alnımda hissettiğim dudakların yerini soğukluk bırakmış, ışık sönmüş, kapım kapanmıştı.

Gecenin bilmem kaçında aniden uyanmıştım. Gözlerim acıyordu, bileğim sızlıyordu ama en çok kalbimin sesi rahatsız ediyordu. Ortam iyice karardığı için büyük ihtimalle herkes uyuyordu, koltuk değneklerini yatağın kenarından alıp kalktım yavaşça.

Jeon Jungkook'un aralık kapısından içeriyi süzdüğümde, yatakta yüzüne gece lambası vurmuş Jungkook dışında kimseyi görememiştim. Odaya girip, kapıyı iyice araladım. Sonra oturdum yanına. Burnu sargılıydı, nefes alabilmek için dudakları açılmıştı, Seokjin'in dediği gibi gözlerinin şişliği ve morluğu çok kötü görünüyordu. Onu böyle bulmak içimi yakmıştı, müthiş bir şekilde ağlama isteği ile dolmuştum. Yavaşça sevdim saçlarını, sonra alnını öptüm.

"Jimin." dediği zaman hızla geri çekildim.

"Benim, Taehyung." dedim onun gibi kısık sesle konuşarak. Hafifçe aralamıştı gözlerini, bana bakıyordu. Göğsüne koyduğu elini, avuçlarım arasına alıp öptüm.

"Çok ağrıyor Taehyung." dediğinde olumlu anlamda başımı salladım.

"Ağrıyacak Jungkook ama sonra iyileşeceksin." Gözleri iyice açılmıştı, alnına düşen saçlarını boştaki elimle geriye ittirdim. "Benim de ayağım burkuldu, tamamlayamadım gösterimi."

"Cezalandırılıyoruz sanki." diyip yutkundu.

"Neden böyle bir şey olsun? Sana aşığım ben, aşık olduğum için neden cezalandırılalım?" Bir şey demedi Jungkook, yüzüme baktı sadece. Ben de avucum arasındaki eli tekrardan göğsüne koydum. "Ağrım başladı yine, uyumaya gidiyorum." diyerek koltuk değneklerim sayesinde ayağa kalktım.

"Taehyung, Jimin'i çağırır mısın? Yanıma gelsin." diye saçma bir istekte bulunmuştu. Bazı zamanlar ciddi ciddi Jeon Jungkook'un beni hiç umursamadığını düşünüyordum.

"Uyumaya gidiyorum Jungkook." diyerek arkamı döndüm ve çıktım odadan. Zamanlamama hayran bırakacak bir şekilde ben odadan çıktıktan sonra Jimin'in geldiğini görmüştüm.

"Ağrısı varmış herhalde, bakayım dedim ama anlamadım ilaçları." dediğimde olumlu anlamda başını salladı, kendi odama gireceğim vakit seslenmişti bana.

"Yarışmayı kazanamadığın için çok üzüldüm, çok çok hem de." demişti gülerek, sonra odaya girip kapattı kapıyı. Ben de onun ardından kendi odama girip, uzandım yatağa ve sinirlerim bozulduğu için, yarışmayı kazanamadığım için, Jeon Jungkook beni değilde Jimin'i yanında istediği için ve bileğim çok çok acıdığı için günün verdiği birikmişlikle ağlamıştım.

𝑻𝒐𝒍𝒅 𝒀𝒐𝒖 𝑺𝒐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin