mutluluk diye bir şey varmış, kısa sürermiş

286 30 2
                                    


mutluluk diye bir şey varmış,
kısa sürermiş








Güne Jeon Jungkook'un yatağında uyanmayalı uzun zaman olmuştu. Genelde benim odamda uyanırdık sabahlara. Dün akşama kadar ayrılmamıştık balkonumdan, en sonunda acıktığımızı fark ettiğimizde yemek siparişi vermek için girmiştik içeri. Sonrasıda bir şekilde gelişmişti ve ben yine kendimi Jeon Jungkook'un altında ona yalvarırken bulmuştum. Bu hep böyleydi, bir süre daha böyle devam edecekti.

Jeon Jungkook, yüzü bana dönük bir şekilde uyurken bedenimi tamamen ona döndürdüm ve alnına düşmüş siyah saçlarını geriye doğru attım, hafiften şiş yüzü, dışarı kıvrılmış dudağı ile bir bebekten farkı yoktu. Saçlarını geriye atmamla açılmış alnına dudaklarımı bastırdım, ardından dudağını öptüm yavaşça. Uyanıyordu ama bu onu öpmeme engel değildi.

"Taehyung."

"Sabah oldu Jungkook." dedim bu sefer boynunu öperken. "Antrenmana gitmeyecek misin?"

"Saat kaç?" diyerek sırtını yatakla buluşturdu ben de arkamda kalan komodine dönüp, üzerindeki Jungkook'un telefonunu elime aldım saate bakmak için. Ekranı açmak için tuşa bastığımda, saatten çok diğerleri daha dikkatimi çekmişti. Jimin'den gelen on iki mesaj vardı ve duvar kağıdında yine onunla çekindiği bir fotoğraf. Yutkunamadım, nefes alamadım, öylece baktım elimdeki minik teknolojik eşyaya.

"Taehyung." Jungkook'un sesini duymamla ona çevirdim başımı. "Saat kaç Taehyung?"

"On buçuk." diyerek telefonunu ona verdim ve yorganı ayağımla tekmeleyip çıplak bacaklarımı açığa çıkardım. Üzerimde sadece Jungkook'un dünden kalma tişörtü vardı, yataktan destek alarak ayağa kalktım ve siyah perdeyi çekerek odaya gün ışığı girmesini sağladım. Gökyüzünden gelen minik kar tanelerini görmemle az önceki somurtganlığım yerini gülücüklere bırakmıştı.

"Kar yağıyor!" dedim heyecanla, cevap olarak kısık bir mırıldanma ile "Aman ne güzel." almıştım. Bazı zamanlar beni hiç umursamadığı oluyordu, başından savarmış gibi konuştuğunda modum aniden düşüveriyordu.

"Ben banyoya giriyorum." diyerek odasından çıktım, kendi odamdan bornozumu alarak banyoya geçtim. Suyu ayarlamaya çalışırken banyo kapısı açılmış, Jungkook belinde siyah havlusu ile girmişti.

"Beraber yapabiliriz bence." diyerek beni kenara çekmiş, ben daha ona cevap veremeden küvetin içine girmişti.

"Suyu tam ayarlamamıştım."

"Hiçbir zaman ayarlayamıyorsun Taehyung." diyerek bileğimden tutup küvete doğru çekmişti beni. Zarar görmeden girdiğim için seviniyordum aslında, bale seçmelerine az kalmışken sakatlanamazdım.

"Biz bu yüzük hakkında hiç konuşmadık." dedi, yüzük olması gereken elimi büyük avuçları arasına alırken.

"Konuşacak neyimiz var ki?" diyerek doğrulup nane kokulu şampuanı avuç içime boşalttım.

"Çok fazla şeyimiz var bence Taehyung. Neden kabul ettin? Bu çocuk oyuncağı değil, evliliğe giden yolun adımlarından en önemlisi ve sen bunu kabul ettin."

Derin bir nefes verip, hafiften ıslattığım saçlarımın arasından şampuanlı ellerimi geçirdim. Bu konu hakkında dediği gibi hiç konuşmamıştık, daha ben bile kendimle konuşmamıştım bunu bu yüzden Jungkook ile konuşmak acayip germişti.

"Neden soruyorsun Jungkook? Kıskandın mı?"

"Bu kıskançlık meselesi değil Taehyung, seni Hoseok ile evliliğe iten ne bunu merak ediyorum."

Beni Hoseok ile evliliğe iten sensin Jeon Jungkook. Senin aşkından kendimi kaybettim, zihnim çoktandır firarda, beni sadece sen ve sana olan duygularım yönetiyor uzun bir zamandır.

Bunların hiçbirini söylemedim. Benim söylemem ile olacak iş değildi bu, Jeon Jungkook merak etmeli ve beni anlamaya çalışmalıydı. Anca böyle yaparak bulursa tam olarak aramızdaki şeyin ciddiyetini kavrayabilecekti çünkü.

"Saçlarını şampuanlamamı ister misin?" dedim elimdeki şampuan kutusunu göstererek.

"Sırtın bana dönükken yapamazsın herhalde bunu." Onayımı da aldığımda yüzümde hafiften bir tebessüm ile arkamdaki bedene döndüm. Gördüğüm manzarayı nasıl anlatmam gerekirdi bilmiyordum ama Jeon Jungkook'u beni dağıtmakta haklı çıkartacak bir manzaraydı. Bir miktar şampuanı elime sıkıp; hafif nemli, siyah Jeon Jungkook saçlarının arasında gezdirmeye başladım. Ben tüm dikkatimi onun güzel saçlarına vermişken, o yüzümü inceliyordu.

"Çok güzelmişim gibi bakıyorsun bana Jeon Jungkook."

"Çok güzelsin zaten Kim Taehyung."

Zaman durması böyle anlarda anlam kazanıyordu sanırım. Mümkün bir şey değilken, bazen birinin yaptığı bir hareket, söylediği bir söz ile zaman o an akmayı kesiyordu. Şu anda da olduğu gibi. Ellerim Jeon Jungkook'un saçları arasındayken ona bakıyordum sadece. O da bana bakmayı sürdürüyordu.

"Böyle şeyler söylediğimde hep aynı yüz ifadesi oluyor sende. Kırılıyor gibisin."

"Hoseok'un evlenme teklifini senin yüzünden kabul ettim. Beni kıskanmanı istedim, belki bana olan duygularında değişim olur dedim, beni sevdiğini kendine kabullendirirsin diye düşündüm. Korktun mu Jungkook? Kaybetme korkusu yaşadın mı hiç? Ya bir sabah uyandığında yanında beni bulamazsan diye korktun mu?"

Öyle hemen cevap vermedi, onun yerine ayarlaması zor olan musluğu açıp soğuk suyu tepemizden akıttı. Sonrasında elini belime dolayıp, kendine çekti iyice ve dudaklarımı öpmeye başladı. İçimde yangınlar çıkıyor, fırtınalar kopuyor olsa da karşılık verdim. Bir süre daha öpüştük, Jungkook nefes almak adına geri çekildiğinde çok fazla bekletmedi beni. Dudaklarımın kenarına ufak buseler konduruyordu.

"Kıskandım Taehyung." dedi ve tekrardan kapandı dudaklarıma. Gülmeme engel olamayarak devam ettirdim ben de.

Banyo keyfimizden sonra artık hayatımıza devam etmemiz gerektiğini fark eden ilk kişi bendim. Jungkook'un sıcak kolları arasından çıkıp, havluyla güzelce durulanmış sonrasında tekrar girmiştim banyoya. Jeon Jungkook hala küvetin içinde, temiz suyla keyif yapıyordu.

Üzerime geçirdiğim kül rengi tişörtümün arkası ıslak saçlarımdan dolayı hafiften ıslanmıştı, çekmeceden saç kurutma makinesi alıp etrafa nane kokusu yayarak kuruttum.

"Jungkook daha ne kadar orada duracaksın?" dediğimde, eliyle 'boşver' manasında bir hareket yapmıştı. Gülümsedim ve tekrardan onu öpmek için eğileceğim sırada, kapı zilini duymamla durdum.

"Birini mi bekliyorduk?" Jungkook merakla bana sorarken olumsuz şekilde başımı salladım.

"Seokjin gelmiştir belki." dedim ve aniden dudaklarına öpücük bırakıp, kapıyı arkamdan kapayarak ısrarla zili çalan şahsın kim olduğuna bakmak için açtım.

Hiç görmemeyi dileyeceğim kişi tam karşımda duruyordu. Buradan gittiğinde siyah olan saçlarını sarıya boyamıştı. Düz sarı saçlarının üzerinde pudra pembesi ressam şapkası, yine aynı renk kenarı el işlemeli fuları ile gözlerime bakıyordu.

"Jimin?"

*

🎶"Ben her şeyimle sana güvenirim. Ve ne olursa olsun, kendimi kurban edeceğim."

𝑻𝒐𝒍𝒅 𝒀𝒐𝒖 𝑺𝒐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin