Felix bir kere daha hıçkırdı.
Onu dinlenmesi için eve göndermişlerdi ve Han ile beraber kendi evine gitmişti, Hyunjin'in durumuyla ilgili aldıkları haber yüzünden Felix saatlerdir ağlıyordu.
Dudakları arasından yeni yeni düzelmiş ciğerinin daha çok acımasını sağlayan hıçkırıklar kaçıyordu ve Han bunu durduramıyordu.
Felix'i böyle gördükçe gözleri dolmuştu.
"Lix, sakinleş artık lütfen." Han derin ve titrek bir nefes alıp Felix'e daha da yaklaştı ve dizlerine koyduğu ellerini tuttu, Felix'in gözleri kıpkırmızı kesilmişti ve ona bakıyordu şu an. "Eminim ki Hyunjin'e bir şey olmayacaktır." Felix derin bir nefes almaya çalıştı fakat o da aynı Han gibi bunu başaramamıştı.
"E-elimde değil Jisung, olmuyor işte. Onsuz olmuyor." Han onun ıslak yanaklarını kavrayıp nazikçe okşadı ve alnına bir öpücük bıraktı.
"Korktuğunun farkındayım, Hyunjin bunlarla baş edecek kadar güçlü Lix, eminim yakında her şey bitecektir." Felix daha çok ağlamaya başlayınca Han ona sıkıca sarılmıştı.
Felix'in şu an neye ihtiyacı olduğunu biliyordu fakat eli kolu bağlıydı, Hyunjin'i geri getiremezdi.
Han sessizce onu çekerek akldırdı ve Felix'i aynanın karşısında getirdi, anlam veremediği bu hareket üzerine Felix onun yönlendirmesine uyup aynaya dönmüştü.
"Yüzüne bak Lix, sadece bak. Haline bak." Felix zoraki aynadaki yüzüne baktı.
Ağlamaktan gözleri şişmiş, daha yeni kahverengiye boyadığı saçları dağılmış, çillerle dolu yüzü kızarmış ve kollarından gördüğü kadarıyla cildi solmuştu.
Bitik duruyordu.
Sanki her şey bitmiş gibi.
Bir an durup Hyunjin'e cidden bir şey olsaydı ne halde olacağını düşündü, bu düşünceye dalmışken resmen aynadaki görüntünün silikleştiğini görmüştü.
Felix nefes almaya devam edemezdi.
Hyunjin yoksa Felix de yoktu.
Onu kaç yıldır seviyordu, ölse yalnız bırakamazdı Felix.
Felix aynadaki yansımaya bu gözle baktı, bir daha göremeyecek gözüyle, Han bunu anlasa da anlamamıl gibi davranıyordu.
"Sana sadece şunu söylemek istiyorum Felix, Hyunjin seni bu halde görsün mü istiyorsun? Bunu düşün, cevabın evet ise otur orda ağlamaya devam et, hayır ise aşağıda ben sana yemek hazırlarken yanıma gelmek için bir saayin var." Han onu bırakıp odanın kapısına yöneldi.
Kapı kapandığı gibi, Felix dizleri üstüne çöküp sessizce aynaya yaklaşıp elini koydu.
Sanki Hyunjin arkasındaydı, sanki tam oradaydı.
Kafayı yemiş gibi hissetse de aynadan onu görüyordu, silkti ama görünüyordu işte.
"Jinnie..." aynadaki yansımanın burukça gülümsediğini görünce iç çekti.
Onun gülüşünü fazlaca özlemişti.
"Toparlanman gerekmiyor mu? Benim için?" Felix elini onun yansımasının üstüne koydu ve gözlerini kapattı.
"Burada olman gerekmiyor mu Jinnie? Benim için?" Felix gözlerini tekrar açıp yansımaya baktığında gülüşünün silinmeye başladığını gördü.
"Deniyorum, seni bırakmak istemiyorum. Ama bu hale getirmek de istemedim, gidip duş almalısın."
"Bana sarılmalısın." Felix bunu acıdan kıvranır gibi bir sesle söylemişti. "Seni tekrar hissetmeme, kokunu içime çekmeme, kolların arasında kaybolup kalbini dinlememe, güzel sesinle konuştuğunda ensemi gıdıklayan nefesinde tekrar kaybolmama izin vermelisin. Yoksa burada çürüyüp gideceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wonderland¦ HYUNLİX
FanfictionSadece merak ediyorum, Harikalar Diyarı'nda olsaydık bir şansımız olur muydu?