Bölüm 6

56 44 7
                                    

Serap'ın kâbus gördüğü akşamdan sonraki birkaç günü mutlu geçirmişlerdi. Ufuk, belki Serap'ın içine attığı şeyler vardır, mutsuz ediyordur diye düşünüp o günlerde karısını sevindirmek için elinden geleni yapmıştı. Akşam yemekleri için güzel yerlere götürmüş, eve elinde çiçeklerle gelmişti. İş güç derken fırsat bulamayıp uzun zamandır gidemedikleri filmlere, tiyatrolara gitmişlerdi. Bu günler Ufuk'a da iyi gelmişti aslında. Epeydir eşiyle böyle aktiviteler yapmadıklarını, evliliklerinin monotonlaşmaya başladığını fark etmişti. Her şerde bir hayır vardır diye düşünüp bu yaşadıklarının küçük yuvalarına mutluluk getireceğine inanmıştı. 

Birkaç gün süren bu saadet zamanında bir pazar günü beraber kahvaltıya gittiler. Kahvaltılarını ettikten sonra Serap lavaboya gideceğini söyleyip masadan kalktı. Aradan dakikalar geçmesine rağmen Serap dönmeyince Ufuk endişelendi. Hesabı ödeyip kalktı. Girişteki görevlilere kestane rengi saçları omuzlarında, çiçekli elbisesi olan, orta boylarda bir kadın görüp görmediklerini sordu. Görevlilerden kadın olan böyle birinin yaklaşık on dakika önce ayrıldığını söyleyince Ufuk teşekkür bile edemeden hızla restorandan çıktı. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Belki hava almak istemiştir diyerek restorana ait park alanına gitti. Hızlıca etrafı taradı, yoktu. Ne yapacaktı, ne yapacaktı?

Polise gitmeye karar verip çaresizce otoparkta arabasını park ettiği yere yöneldi. Bu sırada karısını arabanın yanında çömelmiş, eliyle yüzünü kapamış ağlarken buldu. Delicesine ağlıyor, etrafını görmüyordu bile. Ufuk hemen karısının yanına koştu, sarıldı. Arabaya bindirip su içirdi. Serap kendine gelmeye başlayınca ne olduğunu, neden burada tek başına oturup ağladığını sordu. Serap ağlamaktan kızarmış gözleriyle Ufuk'a bakıyordu şimdi. "Ufuk," dedi... "Bana bir şeyler oluyor. Ne oluyor anlamıyorum. İki hafta önce kaybolduğumda da böyle olmuştu. Kendimi en son hatırladığımda evdeydim. Sonra telefonum çaldı, baktım, arayan sendin. Bense bir sokağın ortasında duruyordum. Oraya nasıl, ne zaman, niye geldiğimi bilmiyordum. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Delirdiğimi sanma diye sakladım senden, utandım, söyleyemedim. Kayboldum dedim. Şimdi de, benzer bir şey oldu. En son hatırladığımda lavaboya gidiyordum. Sonra kendimi burada, otoparkta buldum. Ne oluyor bana Ufuk? Deliriyor muyum gerçekten? Çok korkuyorum, lütfen bırakma beni. Çok korkuyorum..."

Ufuk karısının anlattıklarını korkuyla dinlemiş, ona sımsıkı sarılıp "Saçmalama Serap, ben seni bırakır mıyım hiç?" demişti. "Gideriz doktorlarla görüşürüz, neyse problemin çözülür. Ama bir daha benden bir şey saklama sakın. Bak seni kaybettim diye yüreğim ağzıma geldi. Sen benim hem dünyalar güzeli hem dünyalar akıllısı karımsın. Okulda hep sınıf birincisi olmuyor muydun kız? Hı? Herkes kıskanıyordu seni. Sen delireceksen dünyada akıllı adam kalmamış demektir." diyerek gülümsedi. Tatlı tatlı konuşarak Serap'ı biraz kendine getirmeye çalışıyordu. İşe de yaramıştı. Şimdi Serap rahatlamış, kocasına sımsıkı sarılmıştı. Eve geçip biraz dinlendikten sonra Ufuk'un psikolog arkadaşını arayıp durumu anlattılar. Arkadaşı Serap'ın hem fiziksel hem psikolojik testlerden geçmesi gerektiğini, pazartesi çalıştığı hastaneye gelmelerini söyledi. Bitmek tükenmek bilmeyen psikolog, psikiyatr, terapist günleri de böyle başladı zaten. Serap tedavisine yoğunlaştığı için çalıştığı işten ayrıldı. Doktorlar ne derse yapıyor, derdine çare olması umuduyla her işin peşinden koşuyordu. Hatta durumdan haberdar olan Semra teyze, Raşit Hoca'dan ve Ufuk'tan gizlice eve hoca getirtip kurşun döktürmüştü. Duysalar çok kızarlar, şarlatanlara prim veriyorsunuz diye demediklerini bırakmazlardı. Normalde Serap da böyle düşünüyordu. Ama o kadar çaresizdi ki, akla gelen gelmeyen her yolu denemeye hazırdı. Gösterdikleri tüm bu çabaya rağmen hiçbir şey değişmiyordu. Görüştükleri psikologlardan biri Serap'ın çocuk isteğinin karşılanmıyor oluşunun travmaya sebep olabileceğini söyledi. Belki çocuk sahibi olsalar Serap'taki bilinç kayıpları düzelebilirdi. Ama bunun garantisi yoktu ve eğer iyileşemezse psikolojisi bozuk bir annenin çocuk büyütmesi sakıncalı olurdu. Bu sebeple iyice düşünüp karar vermelerini tavsiye etti.

Günler geçiyor,Serap'taki bilinç kayıpları büyüyordu. Başka bir psikolog da Serap'a günlüktutmasını salık vermiş, bunun rahatlamasını ve kayıp anları hatırlamasınıkolaylaştırabileceğini söylemişti. Yapılan testlerde fiziksel hiçbir sorunçıkmıyordu. Sapasağlamdı Serap. Ama zihninin içinde bir oyuk burkula burkuladerinleşiyor, bilincindeki karanlık giderek artıyordu...

Yoros YetimhanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin