Ufuk, Raşit Hocasını bıraktıktan sonra kendi evine gitti. Saat epey geç olmuştu. Serap'ın uyuyabileceğini düşünerek içeriye sessizce girdi. Tahmin ettiği gibi Serap salonda, televizyonun karşısındaki koltukta uyuyordu. Onu böyle görünce kalbindeki yara tekrar sızladı. Uykusunda bile azap içinde görünüyordu. Ah, Serap, diye geçirdi içinden. Neyin var senin? Ne oldu sana böyle birden bire?... Koltuğun yanındaki kullanılmış peçetelerden ağladığı anlaşılıyordu. Ağlaya ağlaya uyumuştu yine güzel karısı. Elinden bir şey gelmiyor olması, çaresizliği onu mahvediyordu. Karısını gördükçe her şeyi yoluna koyacağına dair içinden sözler veriyordu. Ama nasıl? Nasıl olacağını kendisi de bilmiyordu işte. Belki Raşit hocasının anlattıklarından bir sonuç çıkar, bir umut doğar diye sabırsızlıkla bekliyordu. Üstü açık uyumuştu Serap. Ufuk içeriden ince bir battaniye getirip yavaşça üzerine örttü. Uyanmasını istemiyordu. Uyandığında gözlerinin kendisine yabancı yabancı bakacağını biliyor, bu bakışları görmekten ödü kopuyordu. Son günlerde durumu iyice kötüye gitmeye başlamıştı. 25 yıldan fazladır tanıdığı, 10 yıldır aynı yastığa baş koyduğu karısı şimdi onunla aynı evde bile kalmak istemiyordu. Kendisinin hiç evlenmediğini, Ufuk'u tanımadığını söylüyordu. Hatta bu sebeple polise kadar gitmişti. Ufuk bir de kapısına gelen polislere durumu izah etmek, evlilik cüzdanları, fotoğraflar ve psikiyatri kayıtlarını göstermek durumunda kalmıştı. Belgeleri gören Serap ikna olmasa da durum çözülene kadar sessizce beklemeye razı olmuştu. Ama bir şartı vardı, yataklarını ayıracaklardı. Serap Ufuk'la beraber kalmak istemiyordu. O günden sonra da salonda yatmaya başladı. Ufuk defalarca, sen yatakta uyu, ben salonda yatarım dese de kâr etmedi. Yatak odasında yatmayı Serap'ın içi kaldırmıyordu. Yabancı birilerinin evine zorla getirilmiş, yabancı birilerinin yatağında yatmaya zorlanıyormuş gibi hissettiğini söylüyordu. Psikologların tavsiyesiyle Ufuk bu konuda zorlamadı onu. İsteklerine saygı duydu.
Şimdi de ister istemez kendini suçluyordu. En başta, mesela evin yolunu kaybettiği zaman şımarıklık ettiğini düşünmek yerine psikoloğa götürse bu kadar ilerlemesini engelleyebilir miydi acaba? İki ay önce en fazla arada bir tartışan ama çok mutlu olan bir çiftken şimdi birbirlerini tanımayan iki yabancıya dönüşmüşlerdi. İki ay... İnsanın hayatı iki ayda nasıl bu denli değişebilirdi? Aklı almıyordu.
Midesinin kazınmasıyla düşüncelerini de yanına alıp mutfağa gitti. Dolaptan bulduğu birkaç yiyeceği çıkardı. Ekmek alıp bunları yemeğe başladı. Normalde yemeğe çok düşkündü Ufuk. Gurme gibi iyi yemeğin peşine düşer, yediği her lokmadan zevk alırdı. Şimdiyse bir görevmişçesine yiyordu yemeğini. Midesindeki acı hissinin gitmesi için yerine getirmesi gereken bir görev...
Yemeğini yerken o gün Raşit hocayla konuştuklarını düşündü. Nasıl hatıralardı bunlar böyle? Bir yandan da bunların hiçbirini bugüne dek anlatmadığı için azıcık gönül koymuştu hocasına. Neredeyse yedikleri içtikleri ayrı gitmeyecek kadar bağlıydılar birbirlerine. Evleri de yakındı. Serap'la Ufuk ne zaman şöyle bir büyük ziyareti yapmak, el öpmek isteseler Raşit Hoca'nın kapısını çalar, eşi Semra teyzeyle birlikte oturur muhabbet ederlerdi. Semra teyze de çok tatlı bir kadındı. Her seferinde mis gibi yemekler, börekler, tatlılar yapar öyle ağırlardı onları. Yemekten sonra beraber çay, kahve içer; kâğıt oyunu oynarlardı. Semra teyze pek anlamazdı bu oyunlardan ya, dördüncü olsun diye elinden geldiğince eşlik eder, çoğu kez de kaybederdi. Kendi çocukları olmamıştı hiç. Serap'la Ufuk'u evlatları yerine koymuşlardı bu yüzden. Kahkahalarla, neşeyle geçen o akşamların böyle uzakta kalması, eksik hatırlanan bir rüya gibi hissettirmesi canını acıtıyordu.
Serap'ı düşündü tekrar. Geçen bu iki ayda günden güne değişen davranışlarını... Kendi Serap'ıyla bu beden arasında bir temassızlık var gibi hissediyordu Ufuk. Başlarda bağlantı azıcık kopar gibi olup düzeliyorken gitgide temassızlık artmıştı. Serap bazen kendisini hatırlıyor bazen hatırlamıyordu. Sonra bu durum iyice artmaya, hatırlamama hâlleri uzamaya başladı. Şimdiyse karşısında bambaşka bir Serap vardı sanki. O bağlantı tamamen kopmuştu.
Kaybolduğu günden bir hafta kadar sonraydı. Ufuk akşam işten gelip eve girdiğinde Serap bir çığlık atıp balkona doğru koştu. Ufuk da paniğe kapılmıştı, korkunç bir şey olduğunu düşündü. "Ne oldu Serap, niye bağırıyorsun?" diyerek o da peşinden balkona yöneldi. "Gelme, gelme aşağı atlarım!" diye bağırıyordu şimdi Serap. Ufuk şaşkınlıktan donup kaldı. Serap bağırmaya devam ediyordu: "Sen kimsin? Sen kimsin diyorum?! Evime nasıl girdin? Ne işin var burada? Yaklaşma!" Bu şekilde bağırmaya devam ederken birden nefesi kesildi, düşüp bayıldı. Ufuk hemen koşup onu kucağına aldı, salona getirdi. Bileklerini ovarak, yüzüne su vurarak kendine getirmeye çalıştı. Kısa süre sonra ayıldı Serap. Anlamsız anlamsız kocasına bakıyordu şimdi. "Sevgilim, sen ne zaman geldin? Yine burada uyuyakaldım değil mi? O yüzden duymadım girdiğini..." Yavaşça doğrulurken dengesini yitirecek gibi oldu, hemen toparladı. "İyi sızmışım he, baksana ayağa kalkamayacağım neredeyse." diyerek gülümsedi. Şimdi anlamlandıramayan gözlerle Serap'ı izleme sırası Ufuk'a geçmişti. Burada ne oluyordu? Az önce ne yaşamışlardı? Kocasının şaşkınlıkla baktığını gören Serap, "Ne oldu Ufuk? Hasta mısın yoksa?" diyerek yanına yaklaşıp alnına dokundu. Vücut ısısı normal görünüyordu ama büyümüş gözlerini hiç kırpmadan salise salise Serap'ı izlemesi korkunçtu. "Ufuk, bir şey söylesene. Korkutuyorsun beni, bir şey mi oldu?" Karısını endişelendirmek istemeyen Ufuk sessizce, "Yok bir şey Serap. İyiyim ben. Şey, asıl sen iyi misin? Uyurken kâbus görmüş olabilir misin acaba?" diye sordu. "Kâbus mu," dedi Serap, "bilmem ki, hatırlamıyorum. Neden?". "Hiç, yok bir şey. Sanki biraz huzursuzdun da uyurken, merak ettim o kadar. Şimdi iyisin ama değil mi?". "Gayet iyiyim sevgilim. Belki de kâbus görmüşümdür. Ama artık hatırlamadığıma göre önemli değil. Hadi elini yüzünü yıka da gel. Yemekler soğumadan yiyelim. Kurt gibi acıktım." Ufuk karısının sözünü dinlemiş, hazırlanıp yemeğe gelmişti. Akşamın geri kalanında da herhangi bir anormallik olmamıştı. Yine de gönlü rahat etmeyen Ufuk psikolog bir arkadaşına mesaj atıp fikrini sormuştu. Arkadaşı, eğer tek seferlik bir durumsa sorun etmemesini, tekrarlaması hâlinde Serap'ı alıp muayenehanesine gelmesini söylemişti. Birkaç gün her şey yolunda ilerleyince Ufuk rahatlamış, Serap'ın bir çeşit kâbus gördüğünü, önemli olmadığını düşünmüştü. Ta ki o sabaha kadar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yoros Yetimhanesi
Sci-fiÇocuklukları aynı yetimhanede geçmiş ve burada tanışıp evlenmiş bir çift... Bir gün eski yetimhanelerine yakın bir ormanda çocukluk arkadaşlarıyla piknik yaparlar. O günden sonra hayatları tümüyle değişir. Eşi Serap'ın hafızasındaki sorunun ne olduğ...