50

49 4 1
                                    

F İ N A L

2 ay sonra

Ben İstanbul'a geleli iki ay olmuştu. Artık bir hemşire ve öğretmen adayı olmuştuk. Tercihlerimizi yapmış okulun açılmasını beklemekten başka bir şeyimiz kalmamıştı . Kafede işe başladığım zamandan beri zaman daha da hızlı geçiyordu.

Ender'in youtuber için uğraştığı çabalar yavaş yavaş sonuç buluyordu. Elli bin aboneye ulaşmak üzereydi. Yeni dostluklar da kurmuştum. Şuanlık hayat bize gülüyordu. Ne hoş gülmese bile biz her zaman gülmek için bir sebep bulurduk.

Ender ile lunaparka gelmiştik. Hoş bir aktivite olabilirdi ama Ender lunaparkları sevmezdi. 7 yaşından sonra gitmediğini söylemişti. Bunca yıl sonra neden gelmek istemişti? Nedeni az buçuk tahmin edebiliyordum. Tahminimin doğruluk payını bilmiyordum. Yüzü ifadesizdi. Ne hissettiğini de anlayamıyordum. Eğlenmek için gelmediğimiz o kadar belliydi ki . Yine de sustum. O, insanların kafasında soru işareti bırakmayı sevmezdi. Elbette ki vakti gelince bana açıklama yapardı.

"Bugün bana bir soru bile sormadan benimle çocuk olur musun Hilal?"

Deli gibi merak ediyordum. Ne zaman konu aileye gelse Ender genelde kaçardı ya da anlattığı şeyleri alaya alırdı. Bana bir kaç ay önce anlatacağına dair söz vermişti ve ben tutacağına inanıyordum. Ama o bana hep destek olurken benim ona olamayışım kötü hissettiriyordu.

"Olurum Ender."

  Elimi kavradığında sıkıca soğuk ellerini tuttum. Her zaman eli soğuktu. Ne zaman sorsam hep aynı cevabı veriyordu.

"Sen ısıt diye"

  Aradan saatler geçti biz eğlendik ,güldük. Ve ben ilk defa Ender'in sahte gülüşlerine şahit oldum. Ama görmemiş gibi yaptım. O da anladı zaten. Rol yapmayı ikimiz de beceremiyorduk. Dönme dolaba bineceğim sırada kolumu tuttu. Arkamı döndüğümde ağlamaktan kızaran gözlerine denk geldim. İçinde tuttuğu canavarları öldürme zamanı gelmişti. Ve buna hazır görünüyordu.

"Bugün buraya neden geldik biliyor musun?" Evet biliyordum. Bana bir şeyler anlatacaktı. Ama önce hazır olması gerekiyordu.

"Seni öğrenmek için."

Gülümsedi. Onun, yüzüne kondurduğu yapmacık gülüşü silmesini istedim. Ama o kendini hep böyle korurdu. Konuşmaya başladığında titreyen sesini önemsemedim. Ağlamamam gerekiyordu. Eğer ağlarsam acıttığını düşünüp benden kaçacaktı.

" 7 yaşında babamı ararken, ben babamı burada, bu dönme dolabının önünde başka kadınla öpüştüğünü gördüğümde öldürdüm."

Gözünden akan yaşlarını öptüğümde boğazından bir hıçkırık kaçmıştı. Siz hiç ağlarken gülen bir adama rast geldiniz mi? Ben geldim. Hala ağlamamak için direniyordu. Hala gülüyordu. Hala savaşıyordu.

"Bana oğlum diyen kadının, bana konuşmayı öğreten, en az annem kadar hakkı olan kadının gözümün önünde babamla öpüştüğünü gördüğümde aşka olan inancımı kaybetmiştim."

Gökyüzüne baktı. Yağmur yemiş toprak gözleri güzel kokuyordu.

"Sonrasında gülüşümü silah yaptım. Annem öğretti bunu bana. Canın yansa bile gülümsemeyi. Hayata meydan okumayı. Sonra annem gibi bir kadına aşık oldum"

Gülümsedi

"Sana."

Ağladım. İyi bile dayanmıştım. Bence bana yarın bir ödül alması lazımdı. Kendimi bu kadar tutabilmem bile mucizeydi.

"Bizim için bir son yazılmaz Hilal. Güzel sonlar olmaz. Çünkü güzel olan hiç bir şey son olmaz. Bizim bir sonumuz yok. Biz güzeliz. Bana güven, beni sev gerisini ben halledeceğim. Babam gibi bir insan olmadım bu saatten sonra da olmam. "

"Ender bulunan..." Lafımı gülüşü böldü. Güldü, ama gerçek güldü. Gözleri kısıldı çünkü. Ve ben ona tekrardan aşık oldum. Gülüşüne ayrı, kısılan gözlerine ayrı

"Bir salaksın Ender. Ah biliyorum senin felsefik hakaretlerinden birisiydi bu. Ve benim en sevdiğim hakaretin."

"Hayır ya!" Yapmacık bir sinirle yine omzuna vurdum. Şu sahnemizde bile beni sinir etmeye çalışmaktan vazgeçmiyordu.

"Hayır ya!" Sesini inceltip taklit ettiğinde gülmüştüm. Ona biraz daha yaklaştım. Ellerini boynuna doladım. Ve kulağına usulca fısıldadım,

"Ender bulunan bir Ender'sin diyecektim."

Onu dudağından öpmek istedim. Ama yapamadım. O babası değildi, öpersem öyle olduğunu hissedebilirdi. O yüzden yanağını öptükten sonra elimi hızla atan kalbinin üstüne koydum.

"Ama salak bir Ender'sin. Diğer ismin Limo benim de Çeyrek Ay."

"Çocuklarımızın adı ne olacak peki annesi?"

"Yapınca bakarız."

Güldü ve ben o kısılan gözlerini de öptüm. Ona sarıldığımda sarılışıma karşılık verdi. Saçlarımı tekrardan öpüp, dudaklarını bir süre bekletti.

"Saçlarındaki kırık kadar kırılmış kalbini iyileştireceğim sana söz veriyorum Çeyrek Ay"

Mutlu son diye bir şey yoktur. Çünkü sonlar mutlu olmak için yapılmamıştır. Bu bir son değildi

Başka bir kurguda görüşmek üzere

Günün birinde saçınızdaki kırıklar kadar kırık kalbinizin iyileşmesi dileğiyle.

KENDINIZE IYI BAKIN.

lemonya (texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin