one

13.4K 202 185
                                    

öncelikle en ufak bir siyasi kavga, tartışma isteği gütmeden yazıyorum bu kitabı, bu sebeple SADECE ikilinin arasındaki ilişkiye odaklanmanızı rica ediyorum. tabii ki fikir belirtebilirsiniz ama tadında bırakın lütfen.

dönüşlerinizi bekliyorum, keyifli okumalar 🌺

-

"Esra, bırak kızım ne olursun ya?! Gel bir kahve içelim, iki saat mıy mıy konferans mı çekeceğiz bu kafayla? Beynim eridi zaten Cem hoca sağ olsun, hadi gel boşver."

"... Hayatta olmaz. Ben o kadının neler anlatacağını çok merak ediyorum Başakcığım, o yüzden mutlaka katılmamız lazım. Ya kırma beni ne olur, yarım saat kalır çıkarız olmaz mı?"

Vazgeçmeyeceğini anlayınca bıkkınlıkla derin bir nefes alarak tamam anlamında başımı sallayıp Esra'nın koluna girdim ve birlikte fen-edebiyat fakültesine doğru yürümeye başladık. Harika bir gündü gerçekten...

Bugün okulumuza muhafazakar görüşlü bir milletvekili konuşma yapmak üzere geliyordu, iktisat fakültesindeki sevgili(!) arkadaşların davetine icabet etmek istemişti hanımefendi. Tabii sabahında okula bir sürü siyah, camları filmli araç ile giriş yapılmış, hem ana girişteki kontroller sıklaştırılmış hem de seminer vereceği fen-edebiyat fakültesinin (en geniş konferans salonu oradaydı çünkü) önüne onlarca polis ve güvenlik görevlisi konuşlanmıştı. Bir de kim bilir kaç tane sivil polis vardı okulun içinde, deyim yerindeyse kuş uçurtmuyorlardı. Öyle ki fakültelerin çatılarına keskin nişancılar yerleştirdiklerini bile düşünüyordum.

Ya madem bu kadar endişe ediyorsun can güvenliğinden, böyle bir ordu korumayla geleceğine hiç gelme daha iyi diye geçiriyordum içimden. Ne öğrencilerin canını sık (ben niye katılmayı bile düşünmediğim bir etkinlik yüzünden okuluma girerken iki kez aranıyor, sanki sütyenimde molotof kokteyli saklıyormuşum gibi şüpheli bakışlara maruz kalıyordum?), ne de kendi hayatını tehlikeye at değil mi? Ama yok, sırf "biz z kuşağının her daim yanındayız" mesajını vermek için böyle fırsatları asla kaçırmıyordu siyasiler. En sağcısından en solcusuna, her bir politikacı sadece kendi çıkarının peşindeydi.

Gelecek milletvekilinin adı Yeşim Arısancak'tı. Kendisi tahminimce otuzlu yaşlarının ortalarında, bir çocuklu bir kadındı. Tesettürlüydü, Esra'nın anlattığına göre uzun bir zaman önce eşinden ayrılmıştı. Bu hanımefendinin Esra'nın feminist radarına özellikle takılmasının ve ona karşı nefretinin üyesi olduğu partiye ek olarak daha da körüklenmesinin sebebi Yeşim hanımın bundan az bir zaman önce yaptığı bir açıklamaydı. Kendisi zaten sert mizacıyla ve yaptığı kaotik söylemlerle meşhurdu. Birkaç ay önce katıldığı bir Youtube programında kendisine kürtajla alakalı bir soru sorulunca kesinkes bir tavırla kürtaj yaptıran bütün kadınların katil olduğunu ve cinayet suçuyla yargılanmaları gerektiğini söylemişti.

Bu açıklamadan sonra ülke gündemi karışmıştı tabii. Hanımefendi en ufak bir geri adım atmamış, partisinden de aldığı desteklerle gittikçe coşmuştu. Kendisi gibi düşünmeyen kişilerden aldığı ağır eleştirilere aynı ağırlıkla cevap vermiş, nato kafa nato mermer bir şekilde hayatına devam etmişti.

Aslında bugün buraya gelmesine de pek şaşırmamıştım, nitekim bizim üniversite çoğunlukla muhafazakar öğrencilerin ve çalışanların olduğu bir okuldu. Bizim okula başka partilerden birilerini getirecek halleri yoktu, hatta asıl o zaman cidden bir can güvenliği tehlikesi çıkabilirdi. Bu kadar tedbire bile gerek yoktu, öyle ki burası Yeşim hanımın en güvende olabileceği kurumlardan biriydi ülke genelinde.

En yakın arkadaşım Esra aktif bir kadın hakları savunucusuydu, neredeyse İstanbul'daki her yürüyüşe katılan (ne yazık ki bu yüzden her ay karakola düşen) bir aktivist olarak bu kadına ve onun gibi düşünen insanlara özel bir nefreti vardı. Ona göre kürtajın yirmi birinci yüzyılda hala tartışma konusu olması bile ne kadar boktan bir dünyada yaşadığımızın göstergesiydi.

my woman × g&gHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin