twelve

3.2K 160 197
                                    

after this one, nothing will be the same.

-

Saat yedi buçuğu gösterirken ders verdiğim öğrencinin evinden çıkmış, durağa doğru yürüyordum. Kafam çok dağınıktı bugün, sinirlerim bozuktu. Yeşim'in dün yazdıklarından sonra bir türlü uyuyamamış, gün ağarana kadar dizi izlemiştim. Sabah güç bela hazırlanıp pastaneye gitmiştim, neyse ki Rabia da bugün başladığından işim yarılanmıştı. Bütün günüm onun sorularını cevaplamakla geçmişti, iyi de olmuştu aslında. Beni bitmek bilmeyen kaygılarımla boğuşmaktan kurtarmıştı farkında bile olmadan.

Sabah Yeşim'i aramıştım iki defa, açmamıştı. Rolleri değişmiş gibiydik, normalde bu gibi durumlarda onunla muhatap olmak istemeyen ben olurdum. Bu sefer oydu iletişimi koparan, hem suçlu hem güçlüydü. Beni kuzenimle görüp çıldıran, peşime adam takan kendisiydi; günün sonunda özüne dönmüş, aklınca ayar vererek siktirip gitmişti.

Şaşırmıyordum artık, ne bekliyordum ki gerçekten? Kendi ağzıyla söylemişti birdenbire değişmeyeceğini, dediği gibi de olmuştu. Aramız iyiyken, hanımefendinin doğrularına ters düşecek bir şey yapmamışken ondan şefkatlisi, ondan düşüncelisi yoktu. Ne zaman ki sinirleneceği, aslında çok normal olan bir davranışta bulunuyordum; o zaman anında kılıçlarını kuşanıyor, göz dağı vermeye başlıyordu. O böyle bir insandı, hiçbir zaman değişmeyecekti.

Madem ki en ufak tartışmada bel altı vuruyor, gözümü korkutmaya çalışıyordu; onu kendi haline bırakacaktım. İki kez aramıştım, cevap vermemişti. Hatasını anlar, bu sefer o bana ılımlı bir tavırla gelirse ne ala, aksi takdirde ben asla bir adım daha atmayacaktım. Adım atması gereken kişi ben değildim zaten, başı her sıkıştığında tehditler savuran ben değildim.

Zaten çok yoğun bir iş temposu içindeydim, pastanede bütün gün beş karış suratla gezmiştim onun yüzünden. Yeterince yıpranmıştım, öyle ki artık etrafımdaki insanları bile yıpratmaya başladığımı düşünüyordum bitkin ruh halimle. Hayatımı bu şekilde sürdürmek istemiyordum artık, kendimden bıkmıştım.

Az sonra durağa vardığımda kenarda durup Caner'i beklemeye başladım, sinemaya gidecektik birlikte. O askerden geleli daha birkaç gün olduğu için çalışmaya başlamamıştı henüz, amcam bir süre mühlet tanımıştı ona dinlenmesi için. Bu süreyi bol bol gezerek, eve sadece yatmadan yatmaya giderek değerlendirmeyi tercih ediyordu kendisi. Ben pastanedeyken mesaj atmış, akşam bir şeyler yapalım diye tutturmuştu. Molada bakmış, Margot Robbie'nin başrolünde olduğu "Babylon" filminin vizyonda olduğunu görmüştüm. Sekiz buçuk seansına girecektik.

Onu durakta beklerken birden Yeşim'in iki gün önce bahsettiği video geldi aklıma, acaba bugün paylaşılmış olabilir miydi? Kontrol etmek için Youtube'a girip Yeşim'in adını arattım, üç saat önce yüklenmiş olan "Bu Hafta Birebir'de Yeşim Arısancak: Hadlerini Bilsinler!" isimli video ilk sırada çıkmıştı. Videonun başlığı bile o kadar rahatsız ediciydi ki, henüz izlemememe rağmen neler duyacağımı tahmin edebiliyordum. Anlaşılan Yeşim yapmıştı yine yapacağını.

Kapak fotoğrafına gri eşarplı, siyah bir yelek ve aynı renkte bol bir gömlek giymiş olan Yeşim'in program moderatörü olan kadınla yan yana çekilmiş bir fotoğrafı konmuştu. Video yirmi beş dakika uzunluğundaydı, şimdi izlemeye başlasam muhtemelen Caner geleceği için yarım kalacaktı. Hiçbir detayını kaçırmadan, gerekirse notlar alarak, Yeşim'in verdiği tepkileri ve cevapları sindire sindire izlemek istiyordum bu videoyu; o yüzden telefonumu kilitleyip cebime koydum.

Birkaç saat daha beklemeli, eve dönene kadar sabretmeliydim. Neler söylediğini az çok kestirsem de Yeşim'di bu, sağı solu belli olmuyordu. Daha fazla  çirkinleşemez, abartamaz diye düşündüğüm her seferinde beni şaşırtıyor, çıtayı her seferinde biraz daha düşürüyordu.

my woman × g&gHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin