fifteen

3.3K 159 204
                                    

bu emoji kadar tatlı yorumlar rica ediyorum 🩷🩷🩷

-

bir hafta sonra

Üzerimdeki örtüyü atar, saatler sonra tuvalete gitmek için güç bela ayağa kalkarken dünya yansa umurumda değildi. Öyle bir uyuşukluk, öyle bir hissizlik çökmüştü ki bedenime, günlerdir bilimum ihtiyaçlarımı yerine getirmekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Gerçi o ihtiyaçları da ne kadar karşıladığım tartışılırdı ya, her hareketim yarım yamalaktı çünkü.

Olan bitenlerden en kötü şekilde etkilenen zavallı midem olmuştu, iştah hissini kaybetmiş gibiydim. Annemin sürekli ekmekle içmemi söylediği bir tabak çorbayı bile zar zor bitiriyor, çiğnemem gereken yemekleri görmek bile öğürmeme sebep oluyordu. Neyse ki bir daha ateşim çıkmamıştı ama onun yerine başka problemlerle uğraşıyordum işte. Baş ağrısı, geceleri sıçrayarak uykumdan uyanmam, keyifsizlik, on gündür bir türlü regl olamamanın verdiği şiddetli karın ağrısı, deliğimin nüksedip duran sızısı... Berbat haldeydim kısacası.

Ders verdiğim üç öğrenciye ve ehliyet kursuna bu hafta hiç gitmemiş, çalıştığım pastaneden ayrılmış, kendimi hastayım bahanesiyle tamamen eve hapsetmiştim. Annem moralimin bozuk olduğunu fark ettiği için durmadan beni neşelendirmeye çalışıyor, ne olduğunu soruyordu ancak bir şekilde geçiştiriyordum onu. İnsanlara açabileceğim bir mesele değildi benimkisi, kimseye anlatamazdım.

Şu bir hafta içinde Caner birkaç kez gelmiş, beni bir süreliğine de olsa gülümsetmeyi başarmıştı. Canımı asıl sıkan, içimdeki az buçuk yaşama sevincinin kökünü kurutan şey beni bu hale getiren kadının, Yeşim'in telefonlarını açmadığım için annemi arayıp durmasıydı. Sanki çok umrundaymışım gibi Başak nasıl, bir ihtiyacınız var mı diye soruyor, aklınca aftercare yapmaya çalışıyordu. Dün üçüncü olmuştu, bir kez daha aramaya kalkarsa anneme telefonunu açmamasını söyleyecektim.

Yeşim bize geldiği, onda kalmam için izin istediği gün annem bana babamla da görüştüğünü söylemişti. Anladığım kadarıyla bu görüşme üstünkörü olmuştu, babam bu durumdan hiç memnun olmadığını açıklamıştı çünkü dün. Ne kadar tanınır bir figür olursa olsun tanımadığımız bir insanın evinde kalmamı onaylamadığını belirtmiş, benim yatılı dadı değil öğretmen olduğumu vurgulamıştı.

Bu şekilde enine boyuna konuştuklarında annemle ortak bir karar almışlardı, bir daha gecelemeyecektim o ruh hastasının evinde. Tabii benim işime gelmişti bu, annem yeni kararlarını Yeşim'e telefonda bildirdiğinde şaşırtıcı bir şekilde hak vererek onaylamıştı. İğreniyordum ondan, adını zikretmek bile nefretimi tetikliyordu.

Az sonra tuvaletten çıktığımda salondaki annemin Yeşim'le konuştuğunu duydum, şalterim atarken hızla oraya doğru yürüdüm. Telefonu kulağından çekerek aldıktan sonra ağrıyan kasıklarımı sıvazlaya sıvazlaya odama dönüp kapıyı kapattım. Ardından onunla iletişim kurmaktan gerçekten, etimle kemiğimle tiksinerek "Duyuyor musun beni?" diye sordum.

"... Başak, sen misin? Nasılsın?"

"Hayatımda senin kadar gurursuz, senin kadar arlanmaz birini daha tanımadım biliyor musun? Suratına tükürmeme, söylediklerime rağmen hala beni arayabilecek kadar gamsızsın demek? İyi dinle beni, sana son kez, bak hakikaten bu sefer son kez söylüyorum ruh hastası. Bir daha annemi ya da beni ararsan o şantaj için kullandığın videomuzu senden önce ben yüklerim internete, bak o zaman ayakların götüne vura vura nasıl kaçıyorsun bu ülkeden? Malûm kaybedecek bir sürü şeyi olan sensin, ben batacağım kadar battım zaten bokun içine. Sülük gibi yapıştığın hayatımdan defol git artık, git! Defol!"

my woman × g&gHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin