Bölüm şarkısı: Bruno Mars | It Will Rain
''Bir zamanlar sahip olduklarımızı
ve artık olmadıklarımızı anlamak,
bir sürü ilaç gerektirirdi.''Bir kitapta, "Sevmeyi kendine bile öğretemezsin ama bilirsin" diyordu. Zihnim, ayrılan dudaklarımızın ardından başımı göğsüne yasladığımdan beri bununla doluydu. Dakikalar akıp giderken, aramızdaki sessizlik sadece nefes alış-verişlerimizle bozuluyordu. Düzene giren kalp atışlarını dinledim. Sevmek neydi? Bunun adı mıydı sevmek?
''Beni çok beklettin'' diye fısıldadım gözlerim kapalı şekilde. Saçlarımın arasındaki eli duraksadı. Kokusuyla mest olduğum anlardan birisinde derin bir nefes aldı ve güldüğünü işittim. ''Söz verdiğim zamanda, geldim.''
''Geç kaldın. Bir kaç saat kadar.''
''Geç kalmadım, zaten yanındaydım.'' Başımı göğsünden kaldırdım ve çatık kaşlarla baktım ona. ''Anlamadım?''
''Diyorum ki, zaten yanındaydım. Tüm gün boyunca.'' Başımı tekrar göğsüne koydum. Konu burada bitmişti sanırım. Yeni konu aç o zaman?
''Sinemaya mı gitsek?'' Saçma önerimle güldüğünde yanına yattım. ''Bu saatte? Açık sinema salonu yok ki güzellik.''
''Olsun'' dedim omuz silkerek. ''O zaman bir şeyler yapalım. Ama konuşmayalım. Yani konuşmayalım derken öyle hiç zaman geç-'' Dudakları dudaklarımla mühürlendiğinde tüm kelimelerim eskimişti. Bu his, fazlasıyla garipti. ''Hazırlan, sinemaya gidelim.'' Heyecanla ve nasıl olacağını bilemez şekilde yataktan kalktım. Ve dakikalar sonra evden çıkmış, kendimizi sokağa atmıştık. Nara, elindeki telefondan hızla bir şeyler yazdı ve hemen ardından elimi tuttu. Hoplaya zıplaya, kahkahalar atarak dolandık Ankara sokaklarında.
En son pek büyük olmayan bir sinema salonunun önünde durduğumuzda nefes nefeseydik. ''Kapalı'' dedim üzgün ve yorgun bir şekilde. Başını iki yana salladı. Sinema salonunun neredeyse yanındaki bir evin kapısına vurdu bir kaç kez. Ve hemen ardından açılan kapıya merakla baktım.
İçeriden çıkan esmer çocuğu tanıyordum. Alenen olmasa da, tanıyordum. Bu beni takip eden ve beni Nara'ya götüren çocuktu. İkisi gülümseyerek sarıldıklarında bense sadece şaşkınca bakıyordum. ''Sağ ol'' dedi Nara, çocuk kulağına fısıldadığında. Ne çocuğu Levlâ, sensin çocuk. Bu bildiğin deve. Boyu kaç bunun ya?
''Bu Gökay. Hatırlamıyorsun gerçi'' dedi Nara beni yanına çektiğinde. ''Bu kız hiç uzamamış'' dedi Gökay samimi bir şekilde bana sarıldığında. Bense kim olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. ''Yazlıktan, kaç sene oldu gerçi. Ya neden ben unutulan oldum?'' Kafama dank eden hatıralarla gülümsedim. ''Yok yok, hatırladım.''
''Neyse işte'' dedi Nara, konuşmamızı bölerken. ''Biz film izleyeceğiz, umarım bir sıkıntı olmaz. Yap bu kıyağı.''
''Bu kaçıncı?'' Demek başkalarını da getirmiş...
Gökay içeri gittiğinde Nara göz devirmiş ve benimle birlikte onu takip etmişti. ''Özel bir film tercihin var mı? Yani izlemek istediğin bir şey yoksa, ben bir şey seçtim bile.'' Sorusuyla etrafı inceledim. Duvar boyunca bir ekranla ve karşısındaki koltuklarla bir sinema salonunu andırıyordu. Orijinaline parası yetmemiş Gökay'ın, baksana. ''Öyle mi? Hadi izleyelim o zaman'' dedim gülerek. Tek kaşı havada bana baktığında şirince sırıttım.
Kendimi kırmızı koltuğa attığımda göründüğünden daha rahat olduğuna emin olmuştum. Nara ise elinde bir kasetle geldi. Gökay'a uzattığında Gökay sırıttı. ''O zaman ben takıp tüyüyorum. İşin bitince anahtarı yerine koyarsın, kilitle kapıyı giderken. İyi eğlenceler.'' Nara yanıma oturduğunda Gökay çıkmıştı bile. Bir kaç takırtının ardından ekran cızırdarken kapının kapanma sesi gelmişti. Ben Nara'nın göğsüne başımı yaslayıp koltukta yayıldığım sırada ekranda Nara belirdi. ''Merhaba'' dedi ekrandaki Nara. Kamerayla uygun bir açı bulduktan sonra gülümseyerek sabitledi.
''Bugün 16 Temmuz 2018.'' Derin bir nefes aldıktan sonra gülümsedi. ''Bugünün bitmesine son 17 dakika var ve ben bugünü ölümsüzleştirmek istedim.'' Kalp atışlarım hızlandığında Nara'nın elleri saçlarımda dolanıyordu.
''Sen, Levlâ Çelik. Bugün sana bir söz verdim.'' Gülümsedi. ''Büyük bir söz. Ve bunun yanında senden bir şey çaldım, hem ilkin hem sonun olmak istedim. Aptal kader konuşmamız olmasa da, yaşayacağım bir şeydi bu. Ama madem böyle bir konuşma geçti, fırsattan istifade değerlendireyim dedim işte. Ne diyor bu deme, kamera karşısında konuşmak çok zor.'' Gülümsedim. ''15 yaşında bile değilken, 18. yaşımızın pazarlığını yaptık.'' Ekrandaki Nara ufak bir kahkaha attığında ona eşlik ettim. Gerçek Nara'da katılmıştı.
''Umarım bunu yüzüne de söyleyebilirim çünkü eğer 18. yaşın, senin inandığın kaderi getirirse boku yedik. Gerçi sadece ben boku yemiş olurum çünkü Levlâ...'' Duraksadığında kaşlarım çatılmıştı. ''Bu hisleri en basit şekilde, aşk olarak tanımlayabiliyorum ama emin ol; bunlardan öte. Lütfen gülme, ciddiyim. Bu yaşta ne aşkı falan de deme, oluyor işte. Ben de çok memnun değilim hızlanan kalbimden.''
Masum bir itiraftı bu, kalbimi tamamen zincirleyen. Artık her şey onun elindeydi, artık ben ve o yoktu da biz vardık. Gerçekten tüm ipler onun eline geçmişi, kuklalar gibi bekliyordum sadece.
''Şuna bak, son 8 dakika. Bugün bittiğinde ayrılmış olacağız ve çok fazla zaman gerekecek. 1567 gün kadar. Yani 4 yıl, 3 ay, 4 gün sonra ancak görebileceğim seni. Çok uzun, keşke seneye deseydim ya.'' İfadesi üzgün bir hâle büründüğünde burukça tebessüm etmeden edemedim.
''Her neyse. İlk kayıt bu kadar. Güzelce konuşmayı öğrenip hepsini sana vereceğim.'' Güldüğünde içim gitmişti. ''Bu son ayrılığımız olsun. Beni bul güzelim, başkasını değil. Seni seviyorum.''
Ve kayıt kapandı.
***
Nara'nın yatağında onun kıyafetleriyleydim. Bana diğer kayıtları dinlettirmedi. Kısa bir filmin ardından ise eve gelmiştik. Ve şimdi boyumdan kaynaklı iki katım gibi duran kıyafetleriyle yatakta, onun göğsünde yatıyordum. Uyku oldukça bastırırken sabah olmak üzereydi. ''Uyu hadi'' diye fısıldadı kulağıma. Sesi uzak gibi gelmişti çünkü artık zihnimi açık tutamıyordum. Uyuyun o zaman Levlâ. Sevişmemiz lazımdı ama. E, yuh!
Kendimce bir şeyler mırıldanarak yüz üstü döndüm. Çok rahattı burası, ellese miydim? Sapıklık yapma, abartma Levlâ. Aman be!
''Seni seviyorum'' diye fısıldadığında ağzımı açıp bir şey söyleyemiyordum. ''İyi geceler Levlâ'm.''
***
Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey grafitilerle kaplı tavandı. Fazlasıyla rahat olan yatakta diğer tarafıma döndüğümde boş olmasıyla kaşlarım çatılmıştı. Yatakta doğrulup çıplak ayaklarımla odadan çıktım. Tüm evi dolandığım sırada Nara'yı arıyordum ama yoktu. İstemsizce hissettiğim korkuyla geri odaya çıktım. O an dikkatsizliğimden göremediğim ayrıntı, duvarda dün yarım kalan yazıydı.
Tamamlanmıştı.
Levlâ Çelik yazıyordu, tam Nara Adal'ın yanında. Aralarındaki geçişlere ve yazılara baktığımda gözlerim dolmuştu. 16 Temmuz 2018 ile 19 Ekim 2022 arasında kırık bir bağlantı, 4 yıl, 2 ay, 4 gün ile tamamlanmıştı.
Dolan gözlerimle masanın üzerindeki kutuyu aldım daha sonra. Üzerindeki not kağıdında ''Aç.'' yazarken heyecanlanmıştım. Kutuyu açtığımda, numaralanmış kasetlerle karşılaşmıştım. 5 farklı renkte, her yıl tutulmuş kasetler vardı ve 5.'si bugün tutulmuştu. Kutunun kapağında, köşeye sıkıştırılmış bir kağıt daha çarptı o sırada gözüme. Kutuyu masaya koyup kağıdı açarken yatağa oturmuştum.
''Bu hayatımda yaptığım en büyük şeylerden 2 ya da 3.'sü Levlâ. ilki seni öpmemdi, sanırım ikincisi de sana verdiğim sözdü ve üçüncüsü; senden beklediğim bu şey. Ne mi yapıyorum? Seni görmek istiyorum.
Kader olmadığını sana kanıtladıktan hemen sonra, hislerini görmek istiyorum. Seni tekrar bulmam, sana ulaşmam demek değil.
Kalbine ulaşmak istiyorum.Bana kalbini açar mısın?
Seni seviyorum.
Nara...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER TANRIÇASI | gxg (+18)
Random18 yaş altı bireyler için rahatsız edici olabilecek içerik barındırmaktadır. ''Çünkü bu kaderi biz yazdık.'' Kaç yaşında olursan ol, nerede, ne şekilde yaşarsan yaşa kader her an işlemekte. Bir gün, tüm bu düzen içinde geriye doğru adımlayıp baktığ...