*Nara: Oradan bakınca her şeyin nasıl göründüğünü biliyorum.
*Nara: Bunu nasıl düzelteceğimi bilmiyorum.
*Nara: Benden anlatmamı bekliyorsun ama yapamam.
*Nara: Beni anlamanı beklemek bencillik.
*Nara: Beni anlaman için de bir şeyleri bilmen gerek gerçi..
*Nara: Çok saçmaladım değil mi?
*Nara: Belki de gözlerine bakmak, kolaylaştırır ve yaparım.
*Nara: Bu da saçma.
*Nara: Sanırım hepsi baştan beri kötü fikirdi.
*Nara: Sadece seni seviyorum.
(Bu mesaj silindi.)*Siz: Ben de seni seviyorum..
***
Yediğim görüldü üzerine mesajımı herkesten sil yaparak telefonumu kucağıma bıraktım sinirle.
Öküz.
Hayvan.
Pislik.
Şerefsiz-
''Üzgünüm..'' Başımı kaldırdığımda gördüğüm güzel yüzün sahibi, yine dengemi alt üst etmeyi başarmıştı. Nara'nın yanıma oturması ile kendimi şartlamaya başlamıştım.
Sakın onu affetme. Açıklama yapmalı-
''Sanırım konuşmamız gereken uzun konular var.''
''Mesela?'' dedim tekrar çimenlere uzandığımda. Umarım komik duruma düşürmezdim kendimi. Aman, ne olacak Levlâ? Bir kusurumuz da bu olsun!
''Mesela, çok fazla mesela üstüne konuşmalıyız.'' Benim gibi çimenlere uzandığında nefesimi tuttum. Kelime oyunu yapıyor da ben sayısalcıyım Levlâ, anlamıyorum. Hiç bir cevap vermediğimde bir kaç dakikalık bir sessizlik girdi aramıza.
''Bir şey söylemeyecek misin?''
''Sayı-'' Hızla değiştirdim. '' Yani, ne diyeyim?'' Çok zekisin gerçekten, sayısalcıyım diyecektin Levlâ! Ciddi misin? Kusurumuz olsun derken yerin dibine girmekten bahsetmiyorum. Ne alakaydı bilmiyorum, diyesim gelmişti o an.
''Konuşmama izin verecek misin en azından?'' Omuz silktim. ''Tamam'' dedi gülümseyerek ve bana doğru döndü. Sol kolunu başının altına alıp gülümsediğini gördüm yan profilinden ''Nasılsın?''
''Bok gibi'' dedim bir an olsun ona bakmadan. ''Ben de bok gibiyim, sağ ol'' dedi saniyeler sonra. Sanki ona sordum! Ve sonra dakikalarca sustu.
Umursamazca elime telefonumu aldım ve kulaklığımın tekini taktım hızla. Müzik çalarımdan rastgele bir şarkı oynatıp telefonu bıraktığımda boşta kalan tekine uzandı güzel elleri.
Yarım yamalak ojelerle boyalı tırnakları, pek uzun sayılmazdı. Parmaklarının kenarındaki yaralara kaydı gözüm o kulaklığımı kulağına takarken. Ve elindeki izlere. Çatılan kaşlarımla izledim kapanan gözlerini. Güzel yüzüne düşen kirpiklerine baktım iç çekerek. Üst dudağına göre daha dolgun olan, açık renk, öpülesi dudaklarına kaydı gözlerim. Yuvarlak burnuna, keskin olmayan yüz hatlarına ve yaptığı makyajla açığa çıkarttığı elmacık kemiklerine.. İç çektim.
Seksendört'ün Son Mektup şarkısı çalarken hiç kıpırdamadı, gözlerini açmadı bile. Düzensiz nefes alış verişleri boynuma değerken içim gıdıklanıyordu. Kokusu ciğerlerime dolarken gözlerini açtı yavaş yavaş. Ve gözlerimiz buluştuğunda istemsizce nefesimi tuttum.
''Ah bir bilsen sevdiğim, bu sana son mektubum...''
Seksendört'ün Hangimiz şarkısı çalmaya başladığında gülümsedi. Dudakları iki yana kıvrıldığında istemsizce gözlerim oraya kaymıştı. Fazla baktığımı fark edip bakışlarımı ondan kaçırdığımda hâlâ gülümsüyordu.
Şarkıyı kapatıp kulaklığımı çıkarttığımda kaşları çatılmış ama gülümsemesi hiç silinmemişti. ''Gitmem lazım'' dedim hızla ayağa kalktığımda. ''Görüşmeyelim.'' Neye sinirlendin Levlâ? Masum masum bakışıyordunuz.
Arkamı döndüğümde hızla üstümü çırpıyordum. Her yerim batmıştı. Zar zor bir iki adım atıp açılan bağcığıma bastığımda tökezlemiştim. O an belime dolanan kollarla dengemi sağlamamın ardından onun bedenine yaslanan sırtım ile nefes almayı dahi durdurmuştum. Belimdeki kollarına gözlerim kaydığı sırada omzumun üstünde hissettim nefesini ve hemen ardından kollarını sıkılayarak çenesini sağ omzuma koydu.
"Özür dilerim... " Kısık sesi bedenimi uyuşturduğunda kesik bir nefes aldım. "Her şeyi anlatacağım. Sadece dinle, gitme."
Açıkta kalan boynumda dudaklarını hissettiğimde, o an kor gibi yanıp söndüğüm andı. Tuhaf bir ürperti içime yayıldığında kollarından kurtuldum telaşla. Bu boşluğa düşmüşüm gibi hissettirse de kenara bırakıp "Dinliyorum" dedim ciddiyetle.
Gülümseyip elimi tuttu ve benimle birlikte az önce uzandığımız yere ilerledi. O kaldırıma oturup beni aşağıdan izlerken yutkundum. Tövbe Levlâ!
"Otursana?" Put gibi oturduğumda kafamı duvara vurmak istiyordum ama maalesef, çimenler vardı. Ve Nara. Aramıza giren sessizlikle somurtmadan edemedim.
"Evet" dedi en sonunda. Başımı hafifçe ona doğru çevirdim ve güzel gözlerine bakıp gülümsedim. Levlâ ne yapıyorsun, kızgınız!
Sen kızgın ol, ben âşık olarak devam edeceğim.
Bana yaklaşıp gülümsememe eşlik ettiğinde bakışlarından geçen ifadeler kalbimi hızlandırıyordu. Ne ara bu duruma gelmiştik bilmiyordum ama gözleri bana her şeyi unutturmuştu bile.
''Hâlâ çok güzelsin'' diye fısıldadı daha da yaklaşıp alnını alnıma yasladığında.
Dondum.
Yutkunduğumda kalbimin atışlarını duyacak diye ödüm kopuyordu. ''Ve ben'' dedi kısılan bakışları eşliğinde. Gözleri dudağıma kaydığında istemsizce dudaklarımı ıslattım. Kısılan gözlerinden geçen duygular yoğunlaştığında başını hafifçe iki yana salladı. ''Gözlerini kapat'' dedi kısık sesiyle. Kaşlarım hafifçe çatıldığında ''Kapat'' diye tekrarladı. Ona anlamsızca bakıp gözlerimi kapattığımda bir eli kalbimin üstünde durdu ve titreyen elimi sol tarafına koydu.
Kalp atışlarımı hissediyor olması o an umurumda değildi. Elimin altında hızla atan kalbi bedenimde bir ürpertiye sebep oldu.
Nefesi nefesime karışırken dudaklarımı aradım bir şeyler söylemek için.
Ama o an, tüm sözlerimi dudakları kapattı.
Nefesi kesildi, nefesi nefesim oldu. Kalbim atmayı bıraktı, kalbinin atışları hayatım oldu.
Kırgınlığım da kızgınlığım da onun dudaklarının arasında kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER TANRIÇASI | gxg (+18)
Random18 yaş altı bireyler için rahatsız edici olabilecek içerik barındırmaktadır. ''Çünkü bu kaderi biz yazdık.'' Kaç yaşında olursan ol, nerede, ne şekilde yaşarsan yaşa kader her an işlemekte. Bir gün, tüm bu düzen içinde geriye doğru adımlayıp baktığ...