Arkadaşlar merhaba, bu haftanın bölümü, biliyorum biraz gecikti. Hafta içi yoğunluğum vardı ve yazmaya zaman bulamadım. Gerçi, bir iki kişi hariç, kimse bunun pek farkına varmadı ama ben yine de özürümü dileyeyim istedim. Keyifli okumalar...
Gelsin Yorumlar, yorumlar, yorumlar ve tabii ki oylar.❤️
16. BÖLÜM
Ateş gittikten sonra Ceyda ile salonda kahve içiyorduk. Ben sehpalara yanaşıp çerçeveleri incelerken Ceyda da açıklama yapıyordu.
Sehpalarda duran çerçevelerde ikisinin beraber çekilmiş fotoğraflarda dostluklarının izleri her pozlarından, her gülüşlerinden açıkça belli oluyordu. Bebekken bile yan yana çekilmiş şipşirin fotoğrafları vardı. Büyüdükçe, özellikle de ergenliklerinin son yıllarında, muhtemelen üniversite zamanlarında, yüzlerindeki gülüş azalmaya başlamıştı. Özellikle iki ailenin birlikte poz verdiği resimlerde ikisi de gözlerine yansımayan suni gülüşler sergiliyordu.
"Bunlar evlenmeye zorlandığımız yılların
başlangıcıydı." Elimdeki çerçeveyi alıp baktı. "Her şey farklı olsaydı keşke," dedikten sonra yerine koydu. "Ne kadar üzgün baktığımızı diğerleriyle kıyaslayan herkes görebilir. Sen de fark ettin mi?"Çok üzgün oldukları ama göstermemeye çalıştıkları her hallerinden belliydi. "Fark ettim. Altın kafese kapatılmak nasıl bir duygudur iyi biliyorum."
Yerimize geçip bir süre kahvelerimizi yudumladık. "Bunları kim çekti?"
"Lise yıllarında başlayan bir fotoğrafçılık merakımız var. Aslında fotoğrafçılığa ilk merak saran Ateş oldu. Bana da ondan bulaştı. Duvardakilerin hepsini ben çektim."
"Benim arkadaşlarımdan biri profesyonel fotoğrafçıydı. Olivia, Londra'da pek çok sergi açtı. Makro fotoğraflar çekiyordu. Defalarca büyütülmüş objelerin çıplak gözle fark etmediğimiz ayrıntıları insana çok çarpıcı ve farklı bir dünyanın kapılarını açıyor."
Ceyda gülümseyip beni başıyla onayladı. "Makro fotoğrafçılık, yeni bir akım ve çok ilgi görüyor. Ama gördüğün gibi ben doğayı seviyorum. Bu arada övünmek gibi olmasın, ben de iki sergi açtım."
"Tebrik ederim. Umarım daha nicelerini açarsın. Peki Ateş?"
"Onun tarzı benden çok farklı. O daha çok insan portrelerini seviyor. Fotoğraflarına yaşanmışlıkların izlerini yansıtmaya çalışıyor. Bu konuda çok da başarılı olduğunu söyleyebilirim."
Ateş'in böyle bir hobisinin olmasını hiç beklemiyordum. Her gün onun hakkında yeni şeyler öğrenmek nedense çok ilgimi çekmeye başlamıştı. Şimdi de onun sanatçı ruhlu olduğunu öğrenmiştim. Biraz daha bilgi almak amacıyla, "O da sergi açtı mı?" diye sordum.
"Hayır. Ateş bu yönüyle tanınmamayı, sanatını hep gölgelerde yaşamayı seviyor. Ama benim hatırımı kırmayarak, sergilerime birkaç isimsiz fotoğrafla katıldı."
"Hepsini görmek isterdim. Olivia'dan heveslenip ben de bir dönem fotoğraf makinesini boynuma asıp gezdim. Ama elbette sizler kadar ustalaşamadım." Ayağa kalkıp duvardaki çerçevelerden birine yaklaştım. "Hepsi çok güzel ama bu..." diyerek Ceyda'ya döndüm. "Bu hepsinden güzel." Tekrar fotoğrafa baktım.
Resim, yoğun ağaçların olduğu bir ormanda çekilmişti. Sanki biri yerde yatmış, göğe doğru yükselen ağaçlar öyle görüntülenmişti ki, olduklarından daha uzun ve gökyüzünde birleşiyorlarmış gibi görünüyorlardı. Ama asıl ilginç olan, ağaçların üzerindeki ışık kırılmasıydı. "Üzerlerinde gökkuşağı patlaması olmuş gibi rengarenk damlacıklar var. Muhteşem bir fotoğraf," diyerek yerime oturmak için döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asi Kız
RomanceAdı Bürge İlya Solmaz... O evin Asi Kızı'ydı ve bir gün babasına baş kaldırdı. Sonra kendi mutluluğunu bulmak için özgürlüğe kanat çırptı... Bazen hayata sıfırdan başlamak gerekir. O da öyle yaptı... ATEŞ'E DÜŞECEĞİNİ BİLMEDEN...