5. BÖLÜM

331 31 58
                                    



Verdiğim ara için özür diliyor ve bu, yazdığım en uzun, bölümle arayı kapatacağımızı umuyorum...^^ Oy ve yorumlarınızı bekliyorum her zamanki gibi.


Spotify/ faylinn
TPİ ismiyle bu kitap için hazırladığım playliste ulaşabilirsiniz.

5.BÖLÜM

Bir Fanusun İçinde


Juliet, Cavetown

Güneş tenimi yakıyordu.

Alt kirpiğimle üst kirpiğim birbirine yapışık olduğundan, sırt üstü uzandığım çimenlerden tepedeki öğle güneşini karanlığın içindeki beyaz bir nokta olarak seçebiliyordum sadece.

Rüzgâr, diğerlerine göre daha kısa kesilmiş ön taraftaki saçlarımı yüzüme vuruyordu. Sırt üstü uzanmış olabilirdim ama dizlerimi tamamen uzatmamış, kırmıştım kendime doğru; bu pozisyon kısa okul eteğinin haddinden fazla kısalarak sıyrılmış olmasına neden olmuş olabilirdi ama bu durum beni ilgilendirmiyordu.

Okul çimlerinde boylu boyunca uzanan tek kişi değildim. Etrafımdaki bu kadar kalabalık arasından beni seçip bana ve bacaklarıma odaklanacak olursa bu onun problemiydi, benim değil.

Umursadığım tek şey güneşti. Daha Mart'ta olmamıza rağmen Temmuz sıcağını bize yaşatan güneşte...

Kapalı göz kapaklarımın ardına kadar geçmeye başlayan sıcak güneş ışınların yerini koca, karanlık bir gölge aldığında kirpiklerimi birbirinden ayırdım; tepemde kimin dikildiğini görebilmek için.

Melis'ti.

"Uyu diye mi çağırdık biz seni buraya? Biraz daha gelmesek piknikçi dayılar gibi kıçını devirip yatacaktın galiba Siya," diye homurdandı, yanımda yerini alırken.

Kumru ve Tuanay da Melis gibi ellerindekileri çimenlere bırakıp oldukları yere çöktüler.

Dirseklerimden yardım alarak kendimi yukarı kaldırdığımda kucağımdaki kitap yan tarafıma düştü. Edebiyat dersinin dönem ödevi olan Shakespeare'i anlamak yazısı için William Shakespeare'in seçtiğim o kitabını düştüğü yerden almaya uğraşmadım ve olduğu yerde bıraktım.

Bakışlarım Tuanay'ın oluşturduğumuz dairenin ortasına dizdiği yiyeceklere kaydı. Küçük plastik paketlerdeki meyveleri özenle yerleştirdiğinde ilk başta Kumru'nun hareketleri yavaşladı ve Tuanay'a dik dik bakmaya başladı.

"Ee," dedi sonunda sabırsız bir sesle. "Nerede bunların devamı?"

"Ne devamı Kumru? Bu kadar işte."

"Tuanay..." dedi kısık bir ses tonuyla burnundan derin bir nefesi sakin kalabilmek için içine çekerken. "Grupta saatlerce anlattığın piknikten kastın bu muydu? İki üç meyve?"

"Ya ne iki üçü?" dedi Tuanay, kendini savunmaya geçerken. "Dağ Çileği bile aldım bunun için. Daha ne istiyorsun?" Elini arka tarafında kalmış bir poşete uzattı. "Hem sadece meyve getirmedim tabii ki. Bak, kuruyemiş de var."

Tuanay kuruyemişleri çıkartana kadar Kumru gerçekten onu tatmin edecek bir şeyler olacağını düşünerek heyecanlanmıştı ama Tuanay, buradan bakıldığında dahi çiğ olduğu belli olan kuruyemiş poşetini ortaya bıraktığında eskisinden daha büyük bir hayal kırıklığı yüzünü kapladı Kumru'nun.

"Bu benim dişimin kavuğuna yetmez!" diye sonunda isyan ettiğinde Kumru, istemsizce gülmeye başladım. Buraya gelmeden önce aldığım soğuk kahvemle beraber Tuanay'ın getirdikleri benim için mükemmel bir ara öğündü açıkçası, bu yüzden hiç şikâyetim yoktu bu konuyla alakalı; gayet yeterliydi bence ortadakiler.

TUVALDEKİ PARMAK İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin