Annem ve babam uçak saatini gece on bire ayarlamışlardı, bu nedenle saat dokuz gibi havaalanına doğru yol almaya karar verdiler. Ares eşyalarını alacağını söyleyip evine gitmişti, bense bavulunu hazırlayan annemi izliyordum. "Fazla ani oldu."
Başında beklediğime şaşırmış bir şekilde bavula bakan kafasını kaldırdı ve gülümseyerek bana baktı. "Kesinlikle, hayatım."
Onaylarcasına başımı bir aşağı bir yukarı salladım ve yanına yaklaşıp kıyafetleri katlamasına yardım ettim. "Keşke ben de gelebilseydim."
Tekrar gülümsedi. "Burada kalman daha iyi, Tia. Yanında Ares de olacak."
Kafamı iki yana sallayıp gözlerimi kapattım. "Ares'i tanımıyoruz bile."
Cevap vermedi. Kıyafetleri katlamaya devam etti ve kendi kendine gülümseyerek eşyaları yerine koydu.
İşimiz bittiğinde salona indik ve oturup babamın da bavulunu hazırlamasını bekledik. Saat sekiz buçuğa yaklaşıyordu, hava çoktan kararmıştı.
Babamın da işi bittiğinde bavulları kapının önüne koyduk ve dikilip birbirimize baktık. Gözlerim dolmuştu, bunu engelleyemiyordum. "Siz olmadan burada ne yapacağım ben?"
Babam gülümsedi. İki kolunu da açıp bir yanına beni, bir yanına da annemi alıp başlarımızdan öptü. "Unutma, Tia," dedi. "Başımıza gelen her şeyin bir sebebi var."
Kafamı onun göğüs kafesine yumdum ve gözlerimi sımsıkı kapatıp bunu düşündüm. Başımıza gelen her şeyin bir sebebi var.
İkisine de sarılıp biraz gözyaşı döktükten sonra kapıyı açtık. O sırada Ares de kapının önünde, küçük bir bavulla elini kaldırmış, kapıyı çalmak üzere bir şekilde bize bakıyordu. Gözlerimden küçük bir yaşın aktığını görünce gülümsedi ve sessizce içeri geçti. Halâ annemlerin nasıl bu duruma sessiz kaldıklarını anlamıyordum, ancak kalmışlardı işte. Daha fazla sorgulamayacaktım.
"Büyükannemi iyileştirin," dedim gülümseyerek. O sırada arkamda duran Ares'in hareketlendiğini hissettim. Mutfağa gidiyordu. Aldırış etmeyip tekrar önüme döndüm ve annemin yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. "Üç gün," diye fısıldadı kulağıma. "İyi değerlendir."
Kafamı iki yana salladım ve sırıtıp gözlerimi devirdim. Ben gitmelerine üzülürken, annem halâ Ares'ten hoşlanıyor olmamı düşünüyordu.
O sırada Ares yanıma geldi, elinde de bir bardak su vardı. Anlam veremeyip gözlerine baktığımı görünce, "Adetler böyle," dedi. "Gidenin arkasından su dökülür."
Yine anlamamıştım ancak omuz silkip Ares'in bavullarıyla yürüyen anne ve babamın arkasından giriş kapısının önüne su döküşünü izledim. Havalı bir olaydı. Türk usulü şeylerin hepsi havalıydı gerçi, ancak bunu ilk defa görüyordum.
Arabaya bindiklerinde ikisi de el salladılar ve ben de öpücükler yolladım. Arkamda duran Ares'in de tanımadığı anne ve babama gülümseyerek el sallaması garip geldi, ancak aldırış etmedim.
Kapıyı kapatıp içeri girdiğimizde kendimi kapıya yasladım ve iç çektim. Ares çoktan eşofmanlarıyla salona geçmiş, büyük koltuğa oturmuştu. Şok içindeydim, bu gerçek olamazdı. Sanki ailemden biriymiş, ya da doğduğumdan beri beni tanıyormuş gibi davranıyordu. Tamam, Ares utangaç biri değildi ve bu yüzden de annemlerin karşısında utanmamasına şaşırmıyordum, ancak evime rahatça girebilmesi ve tam da şu anda yaptığı gibi salon koltuklarından birine yayılması? Çok tersti.
Çok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gök
Teen FictionHayatı boyunca en büyük hayali özgürlük olan Hestia Mor, ailesinin evlerini özlemesi üzerine küçüklüğünden beri içinde yaşadığı Michigan'dan ayrılır ve yeni bir hayata başlayacak olmanın sevinciyle Türkiye'ye gelir. En büyük hayalini ya tek başına...