Oturma odasına yürüdüm ve yanına oturup, "Ne yapıyoruz şimdi?" dedim. Yüzündeki muzip ifadeyi görünce kalbim hopladı. Zor bir üç gün olacaktı. "Ne yapmak istersin, bücür?"
Gözlerimi devirdim. "Bana bücür demenden vazgeçmeni isterim." dedim. "Bununla başlasak?"
Sırıttı. "Bir şeye mi başlıyoruz?"
Ah, aptal kafam.
Ayağa kalktım. "Seninle uğraşmayacağım," dedim ve mutfağa doğru yürüdüm. Arkama bakmamak için özen gösteriyordum, çünkü ayağa kalktığını ve ayak seslerinin arkamdan geldiğini hissedebiliyordum.
Karıştırıcıya birkaç meyve koyduktan sonra sağımda durduğunu ve beni izlediğini hissettim. "İster misin?" dedim. Kendimi o kadar kasmıştım ki kaslarım birbirine dolansa şaşırmazdım. Bana biraz daha yaklaştı ve kalçasının kalçama değmesini sağladı. "Bu ne?"
Zor soru. "Smoothie işte. Türkçe karşılığını bilmiyorum."
Kıkırdadı. O kadar gıcıktı ki nasıl ondan hoşlandığımı anlamıyordum. "'Meyveli içecek' olabilir mi mesela?" dedi. "Sana Türkçe öğretmeliyim, prenses."
Kafamı iki yana sallayıp karıştırıcıyı çalıştırdım. Ares'in yanından ayrılıp iki tane uzun bardak aldım ve karıştırıcının yanına koydum. "Türkçem gayet iyi benim," dedim. "Sadece bazen bazı kelimeleri unutuyorum."
"Hı hı," dedi ve sırıttı. Daha sonra aynı yakın iki kız arkadaşın birbirine yapacağı şekilde poposunun kenarıyla kalçama vurdu ve, "Çekil bakalım," dedi. Şaşırmış bir şekilde bir adım geriledim ve tezgahın önüne geçişini izledim. Meyveli içeceği karıştırıcıdan çıkarıp eşit bir şekilde bardaklara döktü ve birkaç saniye boyunca tepsilerin yerini aradıktan sonra bulup, onca tepsi arasından gümüş renkli olanı seçti. Bardakları tepsiye koyduktan sonra bir an için duraksayıp etrafa bakındı. Bir şeyler arıyordu. O sessizlik ve hareketsizlik sahnesinde, en sonunda konuşacak gücü buldum. "Ne yapıyorsun?"
"Akşam yemeğinde sadece meyveli içecekle doymam ben," dedi ve sırıttı. Vücudumu süzdü ve daha sonra, "Senin neden böyle sıska olduğun anlaşılıyor." diye söylendi. Kaşlarımı çattım ve koluna vurdum. "Öncelikle, ben çok güzel yemek yapıyorum. Yiyorum da. Fırsat verseydin yapacaktım zaten."
Gülümsedi. Ela gözlerinin içindeki siyahlığın büyüdüğünü gördüm. Kulağına kadar inen dalgalı, karmakarışık saçlarıyla oynadı ve hepsini teker teker havaya dikti. Filmlerde gecenin üçünde uykusundan kalkan yakışıklı oyunculara benziyordu. "Anlaşalım o zaman," dediğinde düşünce dünyamdan çıktım. Tezgaha yaslandı ve meraklı yüz ifademi izledi. "Bugün ben yapacağım, yarın da sen."
Birkaç saniye düşündükten sonra başımla onayladım ve, "Olur," dedim. Şakaklarımı ovdum ve mutfaktan yavaş adımlarla çıkıp salona doğru yürüdüm. "Yemeği hazırlayınca söyle o zaman, ben biraz dinleneceğim."
Alaycı bir ifadeyle beni izlediğine emindim, çünkü arkamdan, "Emriniz olur, prenses hazretleri," dediğini duydum ancak duymamış gibi yaptım ve yüzümde beliren o aptal gülümsemeyi içime atıp koltuğa yayıldım.
Biraz dinlenmek iyi gelebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gök
Teen FictionHayatı boyunca en büyük hayali özgürlük olan Hestia Mor, ailesinin evlerini özlemesi üzerine küçüklüğünden beri içinde yaşadığı Michigan'dan ayrılır ve yeni bir hayata başlayacak olmanın sevinciyle Türkiye'ye gelir. En büyük hayalini ya tek başına...