Arabasına bindiğimde şaşırmadan edemedim. Meraklı bir insandım ve buna rağmen sormamak için yeltendim, ancak hoşlandığınız on altı yaşındaki çocuğun siyah, kocaman bir Range Rover'ı olduğunu görünce merak etmeden durmanız mümkün değildi. Ya da sormadan.
"Araban mı var?"
Kıkırdadığını duyunca kendi kendime gülümsedim. Sürücü kapısına doğru yürüdü ve arabaya girdi. Çekinmiş olsam da ben de kapımı açıp yolcu koltuğuna oturdum. "Evet, var."
Hemen arabanın içini süzdüm. Deri, bej renginde koltuklar vardı, onun dışında arabanın içinde Ares'in karakterini yansıtacak bir süs, bir detay göremedim. Süzecek bir şey bulamayınca ben de arabayı çalıştırırken onu izlemeye koyuldum. "O zaman okula niye servisle geliyorsun?"
Anahtarı deliğine soktuğunda arabanın çalıştığını duyunca bana baktı ve sırıttı. "İnsanlar zengin bir piç olduğumu düşünmesinler diye."
Benimle konuşurken ilk defa küfür ettiğini duydum. Bunu önemsediğini bile sanmıyordum aslında, hatta muhtemelen küfür ettiğinin bile farkında değildi ancak benim için sorun yoktu. İstesem de, istemesem de, küfür ettiği halinden de hoşlanıyordum; o kasıntı, kendini bir şey sanan pislik halinden de.
Birkaç dakika içinde siteden çıktığımızda yolu süzmeye başladım. Türkiye'ye geri taşındığımızdan beri sadece okula gitmek için siteden ayrılmıştım ve o yollar boyunca da etrafımdakilere pek dikkat etmiyordum. Yine de, Ares'in bizi okul yolundan daha farklı bir yola götürdüğünün farkındaydım. "Ee," dedim bunu görünce. Bir gece aynı evde kalmış olabilirdik, ayrıca evet, annem ve babam garip bir şekilde ona güveniyor olabilirlerdi de, ancak bu, şu anda beni öldürmeye götürmediği anlamına gelmiyordu. "Nereye gidiyoruz?"
Bana bakmadı. Dikkatinin yoldan bir saniye bile dağıldığını görmedim. Güneş, ela gözlerine vuruyor, yeşil gözükmelerini sağlıyordu. "Soru sormaktan vazgeçecek misin?"
"Her soruma soruyla mı cevap vereceksin?"
Az da olsa gülümsedi. "Sen verirsen ben de vereceğim sanırım, öyle değil mi?"
"Bilemiyorum, sana sormalı. Gerçekten nereye gittiğimizi söyleyecek misin?"
İç geçirdi. Tek elini direksiyondan çekip saçıyla oynadı ve sonra geri koydu. "Niye bu kadar meraklısın, bücür?"
"Bücürler meraklı olurmuş, belki de o yüzdendir."
Kafasını dalga geçercesine iki yana salladı. "Gidince göreceksin. Yolumuz iki saat. Bence biraz uyu."
Kafamı cama yasladım. "Ne yapacağımı sen söyleyemezsin."
"Evet," dedi ukâlâca. "Bu yüzden 'bence' dedim."
Haklı olduğunu fark edince zekâmın bir şekilde çalışmamasına içten içe lanet ettim ve ona hâlâ hak vermezmişçesine, "Pff," dedim. "Ne kadar gıcık bir herifsin be."
"Herif değilim ben," diye karşılık verdi. "Çocuğum."
Güldüm. Ne kadar dediğini yapmak istemesem de kafamı cama yasladığımda gözlerimi kırpıştırdım ve kapatmak için hazırladım. Uyumadan önce son hatırladığım şey, ilk olarak ona, "Evet," dediğimdi. "Siyah, koca bir Range Rover'ı olan küçük bir çocuksun."
Daha sonra eli radyoya gitti. Açtığında radyodan değil, kendi koyduğu CD'den bir parça çalıyordu. Yaklaşık on saniyesini dinledikten sonra parçanın bir yerlerden tanıdık geldiğini fark ettim, ancak nereden geldiğini bilmiyordum.
Don't lose hope darlin',
the stars may be falling,
I'm still coming for you,
hold on.
Gözlerimi kapattığımda anında uykum gelmediği için Ares'e hâlâ göz kapaklarım kapalıyken, "Bu şarkıyı biliyorum," dedim. "Adını unuttum. Adı neydi?"
Cevap vermeyip sürmeye devam etmesi beni rahatsız etmedi. Sanırım konuşmayı uzatıp daha fazla uykusuz kalmamı istemiyordu. Ya da pisliğin tekiydi ve onun gözünde cevap vermek için efor sarfedilecek kadar bile değerim yoktu. Bu, o anda aklıma gelmediği için aldırış etmedim ve gözlerimi de açmayıp uykuya hazırlandım. Şarkı fazla güzel ve huzur doluydu.
"Biraz daha yavaş git," dedim dalmadan önce. Camın kafama çarpış sesinden uyuyamıyordum. "Cam titriyor."
Cevap vermedi, ancak çok daha yavaş gitmeye başladığını hissettim. Dediğimi yaptığında istemsiz de olsa gülümseyip zafer elde etmişçesine sırıttım. Gıcık ve bilmişti, ayrıca isyankardı da, ancak olduğu yer huzurluydu ve kendimi rahat hissediyordum. Ayrıca, itiraf etmek gerekirse, beni öldürmeyeceğini de biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gök
Teen FictionHayatı boyunca en büyük hayali özgürlük olan Hestia Mor, ailesinin evlerini özlemesi üzerine küçüklüğünden beri içinde yaşadığı Michigan'dan ayrılır ve yeni bir hayata başlayacak olmanın sevinciyle Türkiye'ye gelir. En büyük hayalini ya tek başına...