Boynuzları ne zaman boy göstermiş ve ne sıklıkla uzadığını anlamayan ama hepte taşıyabileceği ağırlıkta olan bir kız varmış. Konuşmayı bilmiyormuş. Daha doğrusu, insanlarla nasıl konuşulduğunu hiçbir zaman öğrenememiş. Fakat bilir ki ellerinin ve gerdanının muhteşem bir büyüsü varmış. Herkesin aradığı huzur, oradalarmış. Ancak ne yazık ki kız bunu da kime nasıl kullanacağını bilmezmiş. Kuşların ağaç dallarını anımsatan boynuzlarına konmasından rahatsız olmazmış. Onları başının üstünde bir yaprak misali taşırmış. Yüküne rağmen ormanın içinde salına salına yürümesi hiçbir ezilmiş çimeni üzmez, onları hep kendine hayran bırakırmış.
Kızın varlığından haberdar bir ağaç oldukça yaşlı olmasına rağmen kulakları onu çok iyi duyuyormuş. Muhbir kuşlarından birkaçını onun hakkında bilgi toplamaya göndermiş ama onlar hiçbir şey öğrenememişler çünkü kuşlar onu bir türlü duyamıyormuş. Bunun üzerine ağaç, insan olmaya karar vermiş. Kızla beraber ormanda koşmak, onunla sohbet edip hangi kuşların iyi, hangilerinin hırsız; ormandaki ayıların kıza neden saldırmadığını (çünkü bunun ağacın bir ricası olduğunu) ve daha nice bildiği şeylerden kıza bahsetmek istiyormuş ancak bir ağacın insan olabilmesi görülmüş şey değildi. Daha bir fidanken tanıştığı ve o günden beri en iyi dostu olan Rüzgar dahi bu konuda yaşlı ağaca destek verse bile derinden derine bunun olacağına inanmıyormuş.
Evlatlarından birinin böyle bir isteğinin olduğunu duyan tabiat anne oğluyla konuşmaya karar vermiş. "İstediğin şeyde... bu kadar kararlı mısın?" Diye sormuş. Ağaç yapraklarını sallamış. "Yeryüzünü saran kahverengi eteğinin tam da bu noktasında asırlarımı geçirdim anneciğim. Bu gezegende yaşayan herkes için nefes alıp vermeye devam edebilirim ama bir yandan da bacaklarımın olmasının nasıl bir duygu olduğunu merak ediyorum. Koşup nefes nefese kalmak, neşeli şeyler yapmak istiyorum."
"Peki hiç korkmuyor musun?" Diye sordu annesi, gri bir tavşan ağacın dibinde kirli bir tilki tarafından canlı canlı yenirken. Tavşan son nefesini verirken toprağa bir yaprak düşüren ağaç tavşanın gözlerine kısa bir an bakakalıp devam etti. "Korkmuyorum. Ve belki onlara bize karşı biraz daha nazik olmalarını hatırlatabilirim."
"Ne demek istediğimi anlamadın ulu ağacım. İnsan olma hayali gözünü öyle bürümüş ki, onu tadana kadar da anlamayacaksın. Peki o halde, kuşlarına söyle sana birkaç eşya bulsunlar. Yarın sabaha insan olarak uyanacaksın. Ama bir uyarıda bulunmak isterim benim çocuk ruhlu ulu oğlum."
Ağaç öyle derin bir nefes alıp vermişti ki tilkinin ve tavşanın tüyleri kuvvetle diğer tarafa yatmıştı. "Dinliyorum anne. Bilirsin, iyi duyarım."
"Sen insan olduğunda bunun bir bedeli de olacak. Sana onun ne olduğunu söylemeyeceğim ama onu fark ettiğinde, eğer geri dönmek istersen ben buradayım, biliyorsun. Ağaç olmakla birlikte insan olmakta hiç kolay değil oğlum. Onlar her şeyi yeyip bitirebilirler. Bazen kendilerini bile."
"Bunu unutmayacağım anne. Sen çok yaşa."
"Sen de çok yaşa oğlum." Tilki eşelediği tavşandan geri kalanını yavrularını beslemek adına dişleri arasına alıp oradan uzaklaşırken Tabiat Ana"Ve unutmadan," diye ekledi. Ulu ağaç tüm yapraklarını silkeleyip gürültüsünü dindirdikten sonra huşu içinde tabiatın sesini dinledi;
"İnsan olduğunda burayı unutacaksın. Yoksa tam anlamıyla insan olamazsın. Ben seni izleyeceğim ama sen beni hatırlamayacaksın."
"Peki geri dönebileceğim bir yerimin olduğunu nereden bileceğim?"
"Bileceksin." Güneş yeryüzünden saçlarını toplarken rüzgar da akşam esintisini salıvererek ona yardımcı oluyordu. Ağacın yaprakları bir kez daha sallanırken doğanın ruhu devam etti.
"İnsanlar hep gökyüzüne bakarak başka bir yerde yaşamanın hayalini kurarlar Lalebi. İşte o zaman... Geri dönmek istemiş olacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kültür Hırsızı
Teen FictionDedesinin ölümünden sonra onun evine taşınmaya karar veren Dora için artık hayat tek kişiliktir. Ancak suç oranlarının neredeyse hiç olmadığı; güvenilir bir kasaba olan Selis'te sessiz ve sakin bir yaşam sürmek çok kolaydı. Ta ki bir akşam vakti tra...