4 yıl sonra...
Gözlerimi yeni bir sabaha açtığımda bugün de havanın kapalı olduğunu görmüştüm. Olsun, benim için sorun değildi, alışmıştım.
4 yıldır yaşadığım bu şehirde yeni başlangıçlar yapmıştım. Öncelikle İspanya'daydım, Barcelona'da yaşıyordum.
İspanyolca'yı, başta zorlansam da, çatır çatır öğrenmiş hatta ana dilim gibi konuşmaya başlamıştım.
Türkiye'den ayrıldığımda elimde sadece mehirim olan üç bilezik parası vardı ve de birkaç kıyafet. Buraya gelmiştim. Başta tekin olmayan çok ucuz bir otelde kalmıştım. Sonra çalışmaya başladım. Aynı zamanda burada üniversite başvurusu yaptım ve kabul edildim.
Bir ay önce mezun olmuştum, artık yeni mezun bir mimardım.
Mimarlığı seçmemin sebebi ise inşa etme isteğimdi. Önce kendime yeni bir hayat inşa etmiştim, şimdi de insanlara güzel evler yapacaktım.
Bir aydır dinleniyordum. Aynı zamanda okurken bir yandan da part-time olarak çalıştığım çiçekçide çalışmaya devam ediyordum.
Melek'le bir daha konuşmamıştım. Üniversite tanıştığı Batu'yla evlendiğini duymuştum ve sonraları beni unutmuştu. Ama önemli değildi, yarı yolda bırakılmaya alışkındım.
Ve Kaan... Onu unutmamıştım, aramızda hiçbir şey geçmese de, burada onu özlemiştim. Anlamıştım ki benim için sadece anlaşmalı evlilik yaptığım birisi değildi. O bundan daha özeldi. Bunu fark etmem zaman alsa ve şimdi geç olsa da...sorun yoktu.
Ve dün...Çok garip bir olay yaşamıştım. Her zamanki gibi sabah, kiracı olduğum evde, uyanıp hazırlandıktan sonra evden çıkmıştım. Sokağın sonundaki seyyar kafeden çikolatalı bir nevi poğaça almış ve işe gitmek için metroya binmiştim.
Metrodan indiğimde yanıma ufak bir çocuk gelmişti. Elime beyaz bir nergis buketi vermiş ve daha birşey söyleyemeden yanımdan koşarak gitmişti.
Çalıştığım yer olan çiçekçiye geldiğimde, buranın sahibi olan Abigail abla, elimdeki buketi fark etmişti. "Beyaz nergis mi? Yeni bir başlangıç demektir, söyle bakalım Afra, neler oluyor?"
Yeni başlangıç... Yeni başlangıç... Ona açıkladığım sırada gülmüş ve içeriye girmişti.
Aynısı eve dönünce de başıma gelmişti. Kapımın önünde bir buket daha beyaz nergis bulmuştum ve bu sefer üstünde bir not vardı.
'Son olarak sana bıraktığım çiçeğe dikkatli bak lütfen, o bir beyaz nergis. Anlamı; yeni başlangıç. Gerçekten böyle hissediyorum.'
Bir an peşime garip bir sapığın takıldığını düşünsem de bu cümleler tanıdık geliyordu. Belki bir kitapta okumuştum veya bir filmde görmüştüm, kim bilir.
Her neyse şu anda kalkmış ve giyinmiştim. Evden çıkmadan önce mutfak masasındaki vazoya koyduğum nergislere baktım ve kapıyı kapattım.
Metrodan inip çiçekçiye girdiğimde Abigail ablanın muhasebeyle uğraştığını gördüm, gülümsedim. "Günaydın." "Günaydın Afra, gel otur."
Yanına oturdum ve çantamı sandalyenin arkasına astım. Kapı açılınca üstündeki zil çalmıştı ve Abigail abla hesapları bana bırakıp müşterinin yanına gitmişti.
Önümdeki hesap makinesine rakamları girerken tanıdık bir ses duydum, İngilizce konuşuyordu.
"Bir buket beyaz nergis alabilir miyim?"
Başımı kaldırdığımda karşımda o vardı, Kaan. Hayal mi görüyordum? Evet, rüyalarıma giriyordu. Acaba artık uyanıkken de mi rüya görmeye başlamıştım?
Bana döndü, gözleri... Hayır, hayal değildi, Kaan...o gerçekten buradaydı.
Burada olduğu gerçeğine şaşırırken ayağa kalktım ve ağzımdan ismi döküldü. "Kaan!"
Gözleri parladı, beyaz nergisi eline aldı ve konuştu. "Küçük kız..."
Ne yaptığımın bilinçsizliğiyle koştum ve boynuna atladım. Beni belimden tutarken çiçek yere düştü ama o an umrumda bile değildi.
Ayaklarımı yere bastım ve yüzüne baktım. Bana artık anladığım şekilde bakıyordu ve bu hiç tuhaf değildi. İkimiz birbirimizi çılgınlar gibi özlemiştik.
Elini tuttum ve onu dükkanın arka bahçesine sürükledim. Gülümsüyorduk ve bu sefer gerçekti.
"Geldin..." "Geldim..." "Seni özledim Kaan." "Seni özledim küçük kız."
Bana eğildi, eğildi, eğildi. Emin olmadığımdan korkuyor gibiydi. Oysa ben emindim. Parmak uçlarıma çıktım ve dudaklarımızı birleştirdim.
Ve ben, Afra Enginoğlu... özlediğim kişiye kavuşmuştum.
Ve ben, Afra Enginoğlu... bugün ilk kez mutluluktan ağlamıştım.
Ve ben, Afra Enginoğlu... aşık olmuştum.Ve biz, Afra&Kaan Enginoğlu... Neler atlatmış, neler yaşamıştık. Kaç kez gülmüş, kaç kez ağlamış; kaç kez kaçmış, kaç kez kavuşmuş; kaç kez gitmiş, kaç kez gelmiştik...
Ben, Kaan'ın küçük kızı, hayatımda ilk defa bir erkeğe güvenmiştim. Biliyordum ki güvenim boşa çıkmayacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Aşk
RomansaKorku... İnsanın içini kemiren, tüylerini diken diken eden, gözlerini dolduran, endişe dolu bir duygu... Heyecan... Sevinç ile endişe arasındaki o kalbini hızlandıran duygu... Mutluluk... İnsanın yaşamasını sağlayan duygu... Güven... Gözlerini kapa...