Saatler süren yolculuktan sonra nihayet Antalya'ya varmıştık. Şehir, parlayan güneşin altında huzur veren bahar kokularıyla capcanlı görünüyordu. Tam turist mevsimi olduğu için Antalya epey kalabalıktı.
İnsanlar etrafta küme küme bölünmüştü. Kimileri raflarda dizili hediyelik eşya dükkânlarında geziniyor ya da kendilerine plaj için birtakım aksesuvarlar bakıyor, kimileri de çoktan bu güneşli günün tadını çıkarmak için sahile inip şezlonglarda güneşlenip denize giriyordu. İkisini de tercih etmeyen daha orta yaşlı insanlar ise sahil boyunca uzanan kafe ve restoranlarda günün tadını çıkarıyorlardı.
Uzunca bir molalın ikimize de iyi geleceğini düşünerek Hakan'a, "Biraz durabilir miyiz?" diye sordum. "Dinlenelim azıcık, ne dersin?"
"Hayır!" dedi aksice.
Diretmeye devam ettim. "Lütfen Hakan. Duralım.
"Hayır dedim sana."
"Ama her yolculukta mola verilir, biraz ara vermek herkese iyi gelir."
Beni geçiştirdi. "Bana iyi gelmez."
Şaşkınlıkla kaşlarımı yukarı kaldırdım. "Çok ilginç. Nedenini söyler misin?"
"Nedeni yok," dedi kısaca.
Şaşkınlıkla sözlerime devam ettim. "Ama niye ki, her şeyin bir sebebi yok mudur?"
Öfkeyle soluğunu bıraktı. "Çok soru soruyorsun, neden her şeyi öğrenmekte bu kadar ısrarcısın?"
Neşeyle omuz silktim. "Çünkü ben meraklı bir kızım," dedim gülerek.
Sertçe karşılık verdi. "Ben de sinirli bir adamım, anlıyor musun beni?"
"Sinirlenecek ne var ki?"
"Yine başladın," dedi dişlerinin arasından konuşarak.
"Neye?"
"Şu sürekli soru sorma saçmalığına." Ses tonu bıkkınlıkla çıkmıştı. "Ciddiyim tek istediğim şey konuşmayı bırakman."
"Tamam, haklısın, özür dilerim. Susmayı deneyeceğim." Dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım. Bir süre sonra dayanamadım ve dudaklarımdan bir kıkırtı döküldü. "Yok yapamıyorum," dedim kıkırtılarımın arasından. "Aklıma konuşacak bir sürü konu geliyor, susmamın imkânı yok."
Sabırsızca, "Düşüncelerini kendine sakla o halde," diyerek homurdandı.
"Olmaz, bunları seninle paylaşmazsam yol arkadaşlığının ne anlamı kalır?"
"Yol arkadaşı değiliz," dedi. "Biz hiçbir şey değiliz"
Aldırmazca kıkır kıkır gülmeye devam ettim. "Elbette öyleyiz. Birlikte yolculuk yapıyoruz, görmüyor musun, bu bizi yol arkadaşı yapar." Başımı yana doğru eğerek yüzünü görmeye çalıştım ve şeker şeker gülümsedim. "Hiçbir şey bunu değiştiremez. Sen benim yol arkadaşımsın."
Bana göz ucuyla kızgın, buz gibi bir bakış fırlattı. Sanırım beni motordan atma planları yapıyordu.
Eski konumuza geri dönerek isteğimi yineledim. "Lütfen artık durabilir miyiz, gerçekten molaya ihtiyacım var."
Yüz hatlarına yansıyan bezginliği gördüm. Hiç durmak istemiyordu ama yoğun ısrarlarım sonrasında usanmışçasına nefesini bıraktığında kısa bir mola vermeye onu ikna edebildiğimi anlamıştım.
Motoru denize nazır bir yerde durdurduğu an hiç beklemeden hızla indim. "Bu harikaydı, umduğumdan da güzeldi!" Hâlâ heyecanım geçmemişti. "Bütün arkadaşlarıma anlatmak için sabırsızlanıyorum!" Gözlerimi büyüttüm. "Hatta aileme anlatmamak için kendimi zor tutacağım kesin! Çünkü annemle babam motor ile Antalya'ya gittiğimi öğrenirlerse ikisi de kalp krizi geçirebilir. Aslında şikayet etmemem gerektiğini biliyorum ama ailem bazen aşırı korumacı davranıyor, bu da ister istemez beni boğuyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ACI AŞK
ChickLitHakan ve Gazel'in, Zifiri karanlık ile gökkuşağının hikayesi. Küçük bir dokunuşla kalbi yakıp kül eden AŞK, mutlu hissettirdiği kadar acı verebiliyordu. Zira AŞK, acı çektirdiği sürece gerçekti. (Gülüşün kafamdaki karanlığı dağıtıyor. Kontrolümü ka...