~Çarşamba günü saat 8.30~
Marinette bavullarını alıp aşağı indi. Annesi ve babasıyla vedalaştı, her fırsatta onları ziyarete geleceğine ve her gün arayacağına dair söz verdikten sonra bir taksiye bindi. Taksi Alya'nın evinin önünde durdu. Alya sadece bir sırt çantasıyla taksiye bindi ve havaalanına doğru yola çıktılar.O sırada Marinette'in aklı karmakarışıktı. Adrien'ı görecekti? Onları bilerek mi aramamıştı? Belki onu tanıyamayacaktı bile? Sonuçta Marinette onun için her zaman "sadece bir arkadaş"tı. Onu hatırlaması İÇİN bir sebep yoktu.
Marinette'in kafasında bu sorular dönüp dururken, Alya elini Marinette'in omzuna koydu "Her şey iyi olacak. Endişelenme!". Marinette kafasıyla Alya'ya onayladıktan sonra yolun keyfini çıkarmaya başladı.
Havaalanına vardıklarında Marinette'in heyecanı doruklardaydı. Kısa bir süreçten sonra uçağa bindiler. Yolculuk boyunca önceki New York yolculuğu aklından çıkmadı. Önceki sefer Adrien da yanındaydı. Birlikte gün batımını izlemişlerdi...ve o...çok...HAYIR! Bunları düşünmeyecekti. Ona kızgındı ve hisleri ona bu gerçeği unutturmamalıydı. Ayrıca burada olduğu sürece işine ve eğitimine odaklanmalıydı.
Marinette'in ilk gördüğü şey, onu uyandırmaya çalışan Alya'ydı. Neredeyse iniş yapmak üzerelerdi! Uçaktan indiklerinde Marinette gözlerine inanamadı. Yüksek New York gökdelenleri gün batımı manzarasında göz alıcı gözüküyordu. Bir kez daha o malum günü hatırladı.
Alya'ya birlikte otel odalarına yerleştiler ve bir duş aldıktan sonra Marinette iş görüşmesi için otelden ayrıldı.
Sonunda gelmişti... Hemen önünde içinde biryerlere koşturan çalışanların olduğu Agreste binası bulunuyordu. Yaklaşık 1 dakika orada öylece durduktan sonra yanına gelen bir sekreterin sürtmesiyle gerçek dünyaya döndü. Sekretere adını söyledi ve sekreter onu 12. kattaki Bay Agreste'in odasına götürdü. Marinette kadına teşekkür etti ve kapıyı çalarak içeri girdi...
İşte oradaydı. Mükemmel iç mimarisiyle göze çarpan odasının tam ortasında oturuyordu. Masasının diğer tarafındaki koltukları işaret ederek "Buyrun, oturabilirsiniz Bayan Dupain-Cheng." dedi. Marinette oturdu ve Gabriel Agreste ona eğitimi ve moda tasarımıyla ilgili birkaç soru sorarken bir yandan da Adrien'ı düşündü. Belki de onu görebilirdi! Ama şuan odaklanması gerekiyordu...
Yaklaşık yarım saat sonunda Marinette'in buradaki işi bitmişti. Yorgunlukla, odasına gidip uyumanın hayalini kurarken kafası bir şeye çarptı. Yumuşak ve sıcak bir şeye. Ve bu koku... Aklından geçen tek cümle vardı:"Lütfen Adrien olmasın! Lütfen Adrien olmasın!" buna hazır değildi...
Karşısındakinin yüzünü görmek için yavaşça kafasını kaldırdığında onu gördü... Altın sarısı saçları ve nane yeşili gözleriyle Adrien karşısında duruyordu. Hemen bir adım geriye geldi. "Ö-özür dilerim." dedi başı öne eğik bir şekilde. Onu tanımamasını umuyordu.
"Marinette! Bu gerçekten sen misin?" dedi Adrien'ın heyecanlı ve mutlu sesi. Marinette kafasını kaldırdı ve ona baktı. Bir şey söyleyemiyordu. Sanki kelimeler boğazında tıkanıyor gibiydi. Adrien hızlıca ona sarıldı. O kadar sıkı sarılıyordu ki, Marinette neredeyse nefes alamayacak duruma gelmişti. Gayretle onu itip uzaklaştırdı. "Ç-çok özür dilerim Mari. S-seni gerçekten çok özledim!" diye özür diledi Adrien. Az önce Adrien onunla konuşurken kekelemiş miydi?! "Sorun değil. Seni anlıyorum." dedi Marinette, sadece bu kadarını söyleyebildi. "Umm, yemek yemek ister misin? Yakınlarda bir Çin restoranı biliyorum. İstersen akşam yemeğini birlikte yiyebiliriz! Böylece konuşmuş oluruz, ne dersin Mari?". Marinette kulaklarına inanamadı. Adrien, onun hayatının aşkı; hala eskisi kadar centilmen ve kibardı. Ona ilk aşık olduğu gün geldi aklına. Ne demeliydi? Onu gerçekten çok özlemişti. Gözlerine baktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Company
FanfictionBu AU'da Adrien daha lise bitmemişken babasıyla New York'a taşınmak zorunda kalır. Babası onun arkadaşlarıyla iletişim kurmasını engeller, ta ki Marinette Agreste Şirketi'nde bir iş ödüllü tasarım yarışmasını kazanana kadar... •(Dipnot-1: Bu hikayed...