Ölümsüzlüğün ilk gecesi her zaman biraz yıpratıcı geçerdi, ama bu kadar olabileceğini tahmin edememiştim. Eşimin ölümsüz kurdu tüm enerjisini atmak için durmadan koşuyor, her kayadan, dereden, çalıdan atlıyordu.
Arada onu yakaladığım zamanda benimle uğraşıyor, beni baştan çıkartıp elimden kaçıyordu. Onun enerjisi bana da yansımış sanki onunla birlikte bende enerjimi fullemiştim. Bu kez elimden kaçmaması için onu boynundan yakaladım, hafifçe ısırmamla durulmaya başladı. Isırdığım yeri fazla sıkmıyor ama bırakmıyordum da.
Dilimi boynunda gezdirip eşimi zapteder gibi altıma aldım. Mührümün belli olduğu koyu renk kürkü hafif hafif yalayınca, boynunu açıp yalamama izin verdi. Kokusu daha belirgindi artık, benim kokum değişimin etkisiyle silikleşmişti. Tekrar kokumun üstüne sinmesini sağlamam lazımdı, daha aşağılara indim yalayarak. Yaymaya başladığı feromonlar o kadar güçlenmişti ki kendimi vücuduna istemsizce sürterken yakalıyordum.
Vücudumuz birleşirken yüzümü ve boynumu yalıyordu, kulaklarım çevredeki seslere dikkat kesilmiş olsada eşimin ufak ufak inleyen sesi resmen beynimi bulandırıyordu. Kurdumu tutmayı bırakıp, artık ölümsüz olan eşimi bir yandan mühür yerinden tekrar ısırırken içinde sertçe gidip gelmeye başladım. Yeniden yayılan kokumuz beni ve kurdumu mest etmişti. Kendimi eşimin en derinine itip ruhumuzu bağlayıp içine boşaldım.
Bedenlerimiz ayrılınca geri çekilip eşime baktım. Yere kıvrılıp insan bedenine kavuşurken gözlerimi boynuna diktim. Diş izlerim hızla iyileşiyordu, kendimi serbest bırakıp bende dönüştüm. Bedenini kollarımın arasına alıp sararken etraftan uluma sesleri duyuldu, sürü dağılıyordu.
Burnumu saçlarına dayadığım eşimin kokusu benim kokumla o kadar güzel harmanlanmıştı ki, onu koklamadan duramıyordum. Birlikte eve doğru yola çıktık ama bu sefer ailemin değil bizim kendi evimize gidecektik. Bu gecenin hiç bitmesini istemesem de güneşin doğacağını belli eden kızıllık göğe yansımaya başlamıştı bile. Ormanda çırılçıplak yürüyerek, hiç konuşmadan yeni evimize geldik. Sakladığım yerden anahtarı alıp eşime uzattım.
"Burası artık bizim evimiz Deniz'im, yuvamız, kendi ailemizi oluşturacağımız kendimize ait kozamız. Senin olduğun her yer bana yuva ama özel anlarımızı yaşarken, kendine ait bir yerin olsun istedim. Senin olduğun, bir ev istedim, kokunun sindiği." Cümlemi tamamlar tamamlamaz boynuma sarılan kollarla derin bir nefes aldım.
İçinde eşinin olduğu bir yuvan olması, insana kendini umutlu ve huzurlu hissettiriyordu. Kalbim huzurla doluydu, eşim kollarımda, sadece ikimize ait olan yuvamızda, yatağımızdaydı. Yüzünün her santimine öpücükler konduruyordum, artık o kadar çok öpmüştüm ki sakallarımın sürttüğü yerler pespembe olmuştu.
"Yeşil gözleri benim içinde kaybolmayı en sevdiğim ormanım, elleri, güzel uzun parmakları saçlarımın arasında dolaşmasına doyamadığım eşim..."
"Hayatıma girişiyle heyecan getirenim, umudu hatırlatanım, beni tamamlayanım, kalbimi huzur ve mutlulukla dolduran eşim.."
Yatağımızda uyuyan eşime bakıp, içimden geçenleri sesli olarak ifade edebilmenin rahatlığıyla çıplak sırtına bir öpücük kondurdum. Mırıl mırıl söylenmeye başladı yine derin uykusunda. Sesini dinlerken gülümsemem tüm yüzümü kaplıyordu. Elimi sahiplenircesine beline atıp, sırtını da göğsüme yasladım. Dudaklarımı ensesine bastırırken gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Sabah kollarım boş bir şekilde uyansam da mutfakta pişen yumurtanın kokusuyla oraya ilerledim. Deniz'im soframızı hazırlamış, evin içinde bazı eşyaların yerini değiştirmişti. Mutfaktaki ikili koltuk kış bahçesine bakıyordu mesela.
Ocaktaki yumurtayı tabaklara koyarken kollarımı beline dolayıp boynundan öptüm. Gülümseyerek dudaklarımdan da öpüp kahvaltı masasına çekti beni.
"Evimizdeki ilk günümüzün şerefine bizim için güzel bir kahvaltı hazırladım hayatım. Bakalım elimin lezzetini beğenecek misin?" Dudaklarını öptüm sertçe.
"Senin hazırlamış olman yeterli benim için, önüme çiğ bile koysan yerim herşeyi." Söylediklerime gülerken kafasını da iki yana sallıyordu. Bana uzattığı tabağa baktım, ben onu izlerken Deniz'im benim tabağımı doldurmuştu bile.
Kahvaltı şahane ötesiydi, keyfim yerinde eşim kucağımdayken ana giriş kapısı çalındı. Açtığımızda karşımda kardeşim duruyordu, muhtemelen bilgi vermek için gelmişti.
"Kızıl kurdun kim olduğunu bulduk, komşu klandan, eşini daha ölümsüzlüğe erişmeden avcılar öldürmüş. İntikam yemini ederek delirmiş ve kendi klanından bile birçok eşi katletmiş." Gözleri her cümlede rengi atan eşime dönünce gözleri parladı. Eğilip elini öpünce saygı gösterdiği için yaptığını bilsem de sinirlenmiştim.
Kafamı salladım ve bu saçma düşünceleri kafamdan attım. Klan reisi olan kardeşim, abisinin eşine saygısını sunuyordu sadece.
Kurdumu dizginleyip konuya geri döndüm.
"Cezası verildi mi peki?""Klanına haber yolladım, bu onların hakkı. Bizden birinin kanını dökmedi." Söyledikleri doğruydu, eşleri öldüğü için oğullarını kaybeden ailelere kan borcu vardı. Bu cezasını onların vereceği anlamına geliyordu.
Olumlu anlamda kafamı sallayarak kararını onayladığımı belirttim. Bana aniden sarılıp sırtımı patpatladı. Nadiren sevgi gösterisinde bulunduğu için şaşırsam da kulağıma fısıldadığı şey yüzünden kanım buz kesmişti.
"Senin aynısını yaşamamana sevindim, çünkü avcılar ormanımızı tespit ettiler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Eş
WerewolfKlanın son bekar kurdu Ceyhan, Erkek gibi görünse de kadınlığını sonuna kadar yaşamak isteyen Deniz, Aniden gelişen, açıklanamaz bir kader bağı, Klanın kader bağına karşı su götürmez güveni, Ceyhan'ın yeşeren umutları...