Doğuma iki üç gün kalmıştı, son kez yürüyüşe çıkmak isteyen eşimi kıramayarak, ormanın ortasındaki göle kadar yürümüştük. Göl berrak suyuyla manzara tablolarına ilham verecek güzellikte dururken, ben sadece hamileliğinden dolayı dolunay gibi karnını tutarak oturan eşimi izliyordum.
Karnında beş tane birden bebek taşırken, bu kadar dinç olması ölümsüzlüğünden kaynaklanıyordu. Onun için kayanın üstüne koyduğum geniş mindere oturan eşim hafifçe yüzünü buruşturdu. Kurt adamlar sekiz ayda doğum yaparlardı, ağrıları canımı sıksa da az kalmış olduğu gerçeği mutluluk vericiydi.
Eşim belini ve karnını tutarak tekrar yüzünü buruşturunca, göl kenarından yanına doğru adımladım hemen.
"Deniz'im iyi misin?" Sesim bana bile endişeli geliyordu. Bir anda aldığım kokuyla minderdeki ıslaklığa baktım. Deniz biraz endişelenmiş gibiydi, elini tutup telefonumu çıkarttım. Doktoru arayıp yerimizi ve doğumun başladığını söyledim. Aile grubuna da yazınca eşimi sakinleştirmek için onunla konuşmaya başladım.
Birkaç kurt sesi ormanda yankılanınca hemen kurdumu serbest bırakıp dönüştüm. Uluyup yerimizi tam olarak belli edince birçok klan reisi ve ebeleri etrafımıza toplanmıştı, ailem ve doktor varmak üzerelerdi. Sonunda kardeşim ve doktorda gelince insan halime dönüşüp giyindim.
Eşimin acı içinde olması beni çok germişti, aslında beni geren şey onun acısına engel olamamamdı. Her klandan kurtlar gelmeye devam ediyordu. Eşim insan formunu korusa da ağzından acı bir uluma yükseldi, ormanda koşan kurtların sesleri bile kesilmişti.
Çevremizde hissettiğim yüzlerce kurt tek tek ufak göle giriyordu. Sudan yükselen hafif buharla ne yaptıklarını anlayıp minnetle hepsinin gözlerine baktım. Ebeler, doktorumuz, eşim ve ben göle girdiğimizde su gayet ılıktı. Eşim rahatlamayla bir iç çekince sırtını göğsüme yasladı, ellerimiz birbirine kenetliydi.
Doğumun başlamak üzere olduğunu söyleyen doktor, eşimin alt bölgelerine bir çeşit kokulu yağ sürmeye başladı. Sudayken bile kokusu mest edici olan eşimin saçlarını öpüp ona destek olmak için onunla konuştum bol bol.
Sürü üyelerimiz doktorun arkasında sıraya geçmişlerdi, bir süre sonra ıkınmalar ve itmeler sonucu ilk bebeğimiz doğdu. Bebek elden ele geçip göl kenarındaki battaniyelerin içine yerleştirildi. Sonrası gayet hızlı geçmiş gibi gelse de her anı kutlamayla dolu, acılı olsa da mutluluk gözyaşlarının aktığı bir doğum olmuştu.
Sonunda herşey bitip gölden çıktığımızda bebekler battaniyelere sarmalanmış, minik elleri yumruk halinde uyuyorlardı. Evimize nasıl vardığımızı hayal meyal hatırlıyordum. Ama geniş ailemizle başbaşa kaldığımızda eşimi, Deniz'imi kollarımın arasına aldım.
"Ceyhan, başardık." Tek söylediği bu olurken birbirimize bakarken akan gözyaşlarımızla birlikte gülümsüyorduk. Bizi büyük bir mutlulukla izleyen ailemiz, tebriklerini sunup birer birer yanımızdan ayrıldılar. Deniz yorgunluktan kollarımda uykuya dalarken, varlığına şükrettiğim eşimin bana verdiği, bir anda büyüyen ailemi izleyip kadere şükür ediyordum.
Aile herşeydi, aile gelecek demekti. Gelecek nesillere uzanmak için ailemizi büyütmek, onları tıpkı ailemizin bizi yetiştirdiği gibi yetiştirmek, doğruyu yanlışı öğretmek büyük bir sorumluluktu. Uykusunda mırıl mırıl konuşmaya başlayan eşimle, yüzümde tatmin dolu bir gülümseme oluştu.
Bebeklerin isimleri konusunda, tüm isimleri eşime bırakmıştım. O bana bir aile vermişti, onu üzecek hiçbirşey yapmaya niyetim yoktu. Yüzünden gülümsemesini silecek olan her konuyu onun yerine ben hallederdim, yeter ki eşim mutlu ve huzurlu olsun.
.........
Haftalar birbirini kovalarken, evimize bebekleri görmeye gelen sürü üyeleri bitmek tükenmek bilmiyordu. Ama bizi en çok şaşırtan kişi, büyük büyük babamdı. Hatta babam bile şok içinde salonumuzda sakince oturan adama bakıyordu.
Bebekleri tek tek kontrol etti, bizi tebrik edip ailemle konuşmak için evimizden ayrıldı. Bebeklere konulacak isimleri kayıtlara geçirmek için fazlasıyla hevesliydi.
Oğuz, Hakan, Kağan, Öztürk ve Alper isimlerini koyduğumuz bebeklerimiz iki saat arayla emiyordu. Eşim doğumun yorgunluğunu yeni yeni atmışken bebeklerle ilgilenmek onu hala yoruyordu.
Her anlamda yanında olsam da, emzirme konusunda yapabileceğim bir şey yoktu tabi ki. Ormanda bir uluma yankılandı, eşim emmeyi bitiren Hakan'ı beşiğine yatırdı.
"Aşkım, annen doğum yapıyor. Gitmelisin." Söyledikleriyle kaşlarım çatılmıştı, nasıl anladığını sorgulamak istesem de kendimi ormana attım.
Kurdum son hız koşmayı özlemişti, kokuyu takip edip annemi buldum. Babam ve iki kardeşim yanındaydı, daha kalabalık olmalıydı. Yüksek perdeden ulumamla geri dönen sesler bir hayli çoktu.
Doktor ilk gelen kurttu, annemin yanına gidip insan formunu aldı. Gerekli şeyleri kontrol edip doğumu başlattı, bebekler sağlıkla birer birer doğarken ormanı ağlama sesleri doldurmuştu. Her sağlıklı doğan bebeğiyle annemin gözlerinden de yaşlar boşalıyordu.
Yıllar geçse de karnındayken kaybettiği bebeklerinin acısı ve yeniden kaybetme korkusu geçmiyordu. Bu sefer bir çok sürüden yüzlerce kurt tam yedi bebeği sağlıkla doğurmasına şahit olmuştu. Dişi kurtların erkeklerden daha güçlü oluşu bu yüzdendi işte.
Önümüzde bir çok doğum yaşanacaktı, bir çok aile hasretini çektikleri bebeklerine kavuşacaktı. Bunun tüm sürülerce beklenen tek şey olmadığı açıktı. Avcılar geri çekilmiş gibi duruyordu, ama gerçekten geri çekilmiş olma ihtimalleri neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Eş
WerewolfKlanın son bekar kurdu Ceyhan, Erkek gibi görünse de kadınlığını sonuna kadar yaşamak isteyen Deniz, Aniden gelişen, açıklanamaz bir kader bağı, Klanın kader bağına karşı su götürmez güveni, Ceyhan'ın yeşeren umutları...