bir

448 41 9
                                    

eskiz defterinin üzerinde kalem oynatıyordu soobin, yaklaşık bir saattir. odasındaki led ışıkları açmıştı ve bu da hafif loş bir güneş ışığı yayıyordu içeriye.

defteri yatağının üzerine koyup ellerini yüzünde gezdirdi. uykusu vardı, yorgundu fakat günlerdir yalnızca birkaç saat uyuyabilmişti. haliyle yanakları süzülmüş, göz altları sarıdan mora çalan bir renge bürünmüş ve gözleri kızarmıştı. nedenini çok iyi bilse de sadece bu gerçekten kaçmaya çalışıyordu.

telefonundan gelen bildirim sesiyle yatağının yanındaki komodinine uzanıp telefonunu aldı ve mesaja baktı.

beom
bizim kafeye gidelim mi
ordan yeonjun'a geçeriz

çok yorgunum
gelemeyebilirim

beom
günlerdir böylesin soobin
gel bari kafan dağılır
hyuka ile aranda ne sorun varsa da bir an önce halledin

bir şey yok aramızda
söyleyip durmayın şunu

beom
belli oluyor soobin
bozuşmuşsunuz belli ki
(görüldü 20:45)
neyse geçiyorum kafeye
15 dakikaya orda ol
ya da kapından zorla alayım seni
(görüldü 20:48)

soobin sızlanarak sabahtan beri oturduğu yatağından kalktı ve dolabına yöneldi. altındaki yarım şortunu çıkarmadan çıplak olan üst kısmına bir tişört geçirdi.

hueningkai ile aralarında bir sorun vardı, büyük bir sorun vardı ve bir günde halledilebilecek bir şey değildi.

iki hafta öncesine kadar bir ilişkileri vardı. fakat hueningkai ondan uzaklaşmaya başlamış, daha sonra da nedenini bile söylemeden terk etmişti onu. kimsenin haberi yoktu, kai kendinden emin değildi. yönelimini yeni keşfediyordu belki. ama kaçmak hiçbir zaman kesin sonuç vermezdi, şimdi de vermeyecekti.

ailesiyle kaldığı evinin anahtarını cebine atıp ayakkabısını giydi ve apartmandan dışarı çıktı. orta gelirli bir ailenin çocuğuydu, ilk sınav senesinde mezuna kalmıştı ve şimdi tekrar hazırlanıyordu.

yokuş aşağı indiğinde hemen yanda ışığıyla sokağı aydınlatan kafeyi gördü. daha sonra da içeride oturan arkadaş grubunu.

zilli kapıyı aralayıp içeri girdi. yüzüne sahte bir gülümseme takınıp el salladı arkadaşlarına.

"beklediğimden hızlı geldin." dedi beomgyu arkadaşının omzuna vururken.

"iki dakikalık yol beomgyu, osursan evden duyuyorum."

beomgyu yukarı kayan dudaklarına hakim olup aninden ciddileşerek ellerini masanın üzerinde birleştirdi. bir haber spikeri edasıyla koltuğa yerleşince gözlerini arkadaşlarında gezdirdi.

"biliyorsunuz, haftaya benim doğum günüm." boğazını temizledi sonrasında.

"unutmak ne mümkün." dedi yeonjun sessizce. taehyun gülmemek için elini ağzına götürdüğünde beomgyu elini havaya kaldırıp sessizliği sağladı, en azından denedi.

"biliyorum sürpriz yapmayı çok istiyordunuz ama ben kendim halledeceğim." beomgyu kendini öven cümleler sıralamaya başladığında soobin'in gözleri hueningkai'yi buldu. gözlerinin içine baktığında hueningkai hemen başka bir yöne bakıp parmaklarıyla oynamaya başladı.

"doğum günümü de bu kafede yapalım diyorum, hem gece geç saate kadar açık hem de tanıdık. birkaç kişiyi daha çağıracağım."

herkes kafasıyla onayladığında beomgyu hızlıca konuştu, "sonra da bara geçeriz." yeonjun ellerini birbirine vurup kahkaha attı. "ben de ne zaman söyleyecek diyordum."

"kai ve tyun?" dedi yeonjun. yaşları tutuyordu ama yine de kulağa pek iyi bir fikir gibi gelmemişti.

"19 yaşındayım bu arada." dedi taehyun şakayla karışık.

"diğeri de sütten çıkmış ak kaşık sanki de bara gitmek sorun olacak."

soobin gülümsedi, daha sonra kendini tutamayıp gülmeye başladı. kafasını kaldırdığında göz göze geldiler.

"neye gülüyorsun?" dedi hueningkai aniden. bozulmuş gibi duruyordu.

"bir şeye güldüğüm yok." dedi soobin gülmemek için kendini frenlerken.

"gülüyorsun."

"niye bu kadar bozuldun. normal değil mi birbirimize gülmemiz? arkadaşız sonuçta." dedi imali bir şekilde. diğerlerinin bu imayı anlamayacağını biliyordu fakat hueningkai'nin anladığı yüzünden belliydi.

"yeter ama artık, kaç senelik arkadaşız. yapmayın şöyle."

soobin masanın üzerine koyduğu çakmağını ve anahtarı cebine atıp ayaklandı. "yarın dershanede konuşuruz kalanını beom, gideyim ben."

daha sonra kapıyı çekip arkasına bakmadan ilerledi. hueningkai yutkunup gözlerini ayaklarına dikti, titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. onu, eskiyi özlüyordu.

iki bolum ayni anda atiyorum digerini atlamayin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

.
iki bolum ayni anda atiyorum digerini atlamayin

amnestyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin