hueningkai etrafına bakındı uykulu gözlerle. etrafında alışık olduğu hava, çok sevdigi yumuşak bir koku vardı. deja vu yaşıyormuş gibi hissetti. dağılmış koyu yeşil bir çarşaf altında duruyor, çıplak üstü rüzgar vurdukça titriyordu.
arka tarafında hareketlilik hissetti, yalnız olduğunu düşünmüştü. çarşaftan daha koyu olan yastığında yan dönüp arkasına baktı. büyük bir çift göz, dağınık ve terli saçlarıyla onu izliyordu.
"uyandın mı?" dedi soobin parlayan gözleriyle. hueningkai'nin dudakları ihtiyaçla açıldı. konuşmak, bir şeyler söylemek istedi, soobin'in dediği gibi. fakat yapabildiği yalnızca kafasını sallayıp gülümsemekti.
soobin kıvrımlı dudaklarıyla kocaman gülümseyip ellerini hueningkai'nin dalgalı saçlarına uzattı. parmakları nazikçe aralarında gezinirken uzun saçlar soobin'in eline göre hareket ediyordu.
hueningkai de kendi elini soobinin yanağına koydu. sıcak ve yumuşaktı, özlem duyduğu hislerden yalnızca biriydi bu.
her bir detayını izledi. ezberlediği benlerini teker teker saydı, keskin çizgilere sahip dudaklarını inceledi, küçük burnunu, gülümseyen gözlerini tekrar tekrar inceledi. bu soobin'i ilk görüşü, ilk aşık oluşu gibi izledi onu. bedeni ne kadar yakınsa zihni de bir o kadar uzaktaydı sanki.
soobin'in eli diğerinin saçlarından aşağıya doğru kaydı, önce yanağına sonra ise ensesine indi. bedeni, soobin'in ellerinin içinde adeta kayboluyordu. her temasta kemikleri sızlıyor, içindeki sabırsızlık ve heyecan dudaklarındaki gülümsemeye yansıyordu.
soobin elinin bulunduğu her yeri okşayarak hueningkai'nin çıplak sırtında durdu. gözlerini beyaz ve pürüzsüz sırta odakladığında baş parmağı çoktan, bulunduğu yerle daireler çizmeye başlamıştı.
tüyleri ürperdi hueningkai'nin. saatlerce izleyebilirdi karşısındaki suratı. sırtında gezinen eller yetiyordu onu gerçeklikten koparmaya. fakat sadece bir anlığına boşaldı zihni, bedeninden uzaklaştı ve vücudundaki sarsıntıyı hissetti. gerçek miydi karşısındaki oğlan?
gitmesinden, kaybolmasından korkarak uzandı dudaklarına. sanki öyle durduğu sürece soobin de duracak ve gece, gecenin sabahına kadar birbirlerine bakacaklardı.
dudaklarında hissettiği sıcak nefes gülümsemesine sebep oldu. soobin'i ilk günkü heyecanıyla öperken bile açıktı gözleri. kaybetmekten korkarcasına titreyen göz kapakları, bir saniye olsun kapanmadı süre boyunca. tutmak istedi hueningkai, gitme demek istedi. ama sadece sustu, ağzını açıp tek kelime bile edemedi. öylece izledi masum simayı, kelimeler boğazında düğümlenirken.
sonrasında tekrar uzandı soobin'in dudaklarına, tekrar ve tekrar. hasret kaldığı kokusu, burnuna dolarken hiçbir şey yapamazdı ki.
fakat uykudan kapanmaya başlayan gözleri, bu güzel âna engel olmak üzereydi. engel olamadı, vücudu buz kesilmiş gibiydi. yapabildiği tek şey kendini bırakıp olacakları izlemekti. soobin'in yüzü, kapanan göz kapakları yüzünden karanlığa bürünürken sıçrayarak uyandı yataktan.
koyu yeşil yastığında yana döndü. o yoktu, gitmişti. hiç gelmiş miydi ki? hueningkai bu sefer hızlanan kalbine karşı koyamadı. yapamıyordu. o böyle kırgın, yorgun ve çaresizce bakarken gözlerine, 'korktum.' diyemiyordu.
babası çok kızardı, hueningkai'ye çok güveniyordu. çok uğraşmıştı onun gözüne girmek için. annesi ile zaten araları hiç iyi olmamıştı. onu evden uzaklaştırmak için fırsat kolluyor gibiydi. herkesin ondan uzaklaşmasını, bir anda yabancıya dönüşmek istemiyordu. kolay değildi kendini keşfetmek, ya da o gözünde büyütüyordu.
ama değecek miydi, diğerlerinin tebriğini kazanmak için gerçekten sevdiği birinden vazgeçmeye?
kalbi huzursuzluktan hızlanırken aynı zamanda dayanılmaz bir acı yayıyordu vücuduna. herkesi onun için karşısına almak kolay mıydı kitaplarda anlatıldığı kadar?
telefonu titredi yatağın köşesinden. üzerindekileri çıkarıp geldiği gibi yatağa bırakmıştı kendisini. telefon ekranına baktı, yeojin'di bu. daha önce de birkaç kere arayıp defalarca mesaj attığını gördü.
gözünden sıra sıra yaşlar dökülmeye başladığında sinirle fırlattı telefonu. bacaklarını kendine çekip elini karışık saçlarına götürdü ve sıkıca kavradı.
yapamıyordu, her gün rüyalarında bir erkeği görürken nasıl yapabilirdi ki?
xox
arkadaslar sue flop era