dört

258 39 15
                                    

sabah kalkmış, dershaneye gitmişti. gece uyumak ve en azından derse kendini verebilmek için hap içmişti. az da olsa işe yaramıştı en azından göz altları eski rengine dönmüştü.

sabah olan dersleri ve soru çözümlerini seviyordu. hava serin ve temiz olurdu, uykusunun açılmasına da çok yardımcı olurdu. şimdi dersler bitmişti ama o soru çözümüne kalacaktı, öğretmenler de yapamadıkları sorular için beklerdi zaten.

aynı paragraf sorusunun üzerinde beş dakikadır kalem oynattığını falat soruyla ilgili hiçbir fikrinin olmadığını es geçersek gayet iyi gidiyordu. aralarındaki bu olay soobin'i hiç de iyi etkilemiyordu.

çantasından parasını çıkarıp cebine attı ve kantine ilerledi. soğuk bir şeyler alıp bir an önce kendine gelmek istiyordu. kafası çok dağınıktı.

buzdolabındaki en soğuk gelen şeftalili gazozu aldı, parasını verip dershanenin koridoruna geçti. kapağını açıp duvara yaslandı. bacakları hareketsizlikten acımıştı, biraz ayakta durmak iyi gelebilirdi.

içeceğini yudumlarken kesinlikle daha iyi hissediyordu. aç karnına pek de iyi geldiği söylenmese de rahatlatmıştı.

karşıdan beomgyu'nun geldiğini görünce gülümsedi hafiften. daha sonra elindeki teneke kutuyu boynuna götürüp terinin üzerine tuttu.

"hadi gel bir şeyler yiyelim." dedi istekle. acıktığı gözlerinden, guruldayan karnından belli oluyordu. kabul edip dershanenin cam kapısını araladı ve dışarı çıktılar.

buraya oldukça yakın bir aperitifçi vardı, genelde grupça orda yerlerdi fakat bugun taehyun ve hueningkai gelmemişti. yeonjun ise aralarından ilk ayrılan kişiydi. aslında buna tam bir ayrılık denmezdi ama yaşça onlardan büyüktü ve gitmesi gereken bir üniversitesi vardı.

dışarıdaki renkli masaların birine oturup birer tost istediler.

buluşmalarının üzerinden iki gün geçmişti ve beomgyu doğum günü yaklaştıkça hevesle planlarını anlatmaya devam ediyordu. aslında bunun arkadaşları tarafından yapılan bir sürpriz doğum günü olmasını isterdi fakat bunu en son denediklerinde mumlarıyla birlikte masada unuttukları pasta neredeyse evi ateşe verecekti.

"aslında yapacağımız tek şey pasta yiyip dizi izlemek." diye özetledi beomgyu.

"üç gündür kafa patlattığın plan bu muydu? cidden soruyorum."

beom kaşlarını çatıp onaylarcasına kafasını salladığında tostları da gelmişti. buharı hâlâ üzerinde olan tostuna baktı ve iğrenircesine gözlerini kaçırdı. bir süredir düzgün beslenmiyordu ve tostun kokusu çok ağır gelmişti.

"selam!" diye bağırdı ve soobin'in arkasına doğru el salladı beomgyu. soobin ise ne olduğunu anlamak için arkasına döndüğünde taehyun, hueningkai ve bir kızı onlara doğru yaklaşırken gördü.

biraz daha yaklaştıklarında kızın simasını hatırladığını fark etti. mezun olacağı sene bi alt sınıflarında olan yeojin'di. gözleri kızın yüzünden aşağıya indi ve birbirine kenetlenmiş ellerde bir süre sabitli kaldı.

'neden el ele tutuşuyorlar', geçirdi içinden soobin. kalbi hızlanmış, içini büyük bir huzursuzluk kaplamıştı. buna rağmen hueningkai ağzı kulaklarında gülüyordu.

"naber" dedi taehyun sandalyelerden birini çekerken. diğer ikisi de sandalyelere oturdular ve gözlerini soobin ile beomgyu'ya diktiler.

"öyle işte bir şeyler yiyelim diye geldik, siz?" beomgyu'nun sorgulayan bakışları kendini yeterince belli ediyordu.

"öğleden sonra gitmedik yanınıza gelelim demiştik, burdaymışsınız." dedi hueningkai bir solukta. soobin ise masanın üzerinde birleştirdiği ellerini kaldırıp dizlerine koydu, bacakları sallanıyordu.

"arkadaş kim?" dedi beomgyu nazik olmaya çalışarak. bakışlarıyla kızı delecek kadar olsa da sesi oldukça kibar çıkmıştı.

"kız arkadaşıyım ben." diye atladı, dürüst olmak gerekirse sevimli olan kız.

soobin yere dalmış gözlerini anında kaldırdı ve hueningkai'nin gözlerine odakladı. başından kaynar sular dökülmüştü adeta.

kızaran gözlerini ve hızlanan kalbini gizlemeye çalışarak boğazını temizledi ve etrafına bakındı. taehyun'un arkasında kalan çantayı hızlıca alıp ayağa kalktı.

"ben gideyim, sorulacak sorularım var."

"ama tostun?" dedi beomgyu.

"sen yersin, midem almayacak zaten."

arkasından arkadaşları bir şeyler söylemişti ama ne duymuştu ne de duymak istemişti.

konuşmayan tek kişi, uzaklaşan bedende takılı kalmış gözleriyle hueningkai'ydi. iç sıkıntısıyla okul formasının yakasını gevşetti ve iç geçirdi seslice.

amnestyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin