soobin eve varmıştı. yine odasındaki soğuk duvarlara bırakmıştı kendini. annesi ve babası eve geç gelir, o sürede de kedisiyle ilgilenirdi. fakat şimdi kendini odanın ortasına bırakmış, soğuk mermer kemiklerini acıtmasına rağmen boş gözlerle tavanı izliyordu.
telefonundan kısık sesle müzik doluyordu küçük odaya. led ışıklar açıktı ve ara sokağa bakan penceresinden sıcak yaz esintisi giriyordu içeri.
hava bugün bulutluydu ve yağmur sıcağı vardı. soobin terleyen bedenine karşı tişörtünü çıkarıp bir kenara fırlatmıştı. duşa girmeye ihtiyacı vardı, rahatlamak ve unutmak istiyordu.
zar zor yattığı yerden kalkıp banyoya girdi ve arkasından kapıyı kilitledi. daha fazla yalnız kalmak istemiyordu, yapayalnızdı ama.
altındaki fazlalıktan da kurtulup suyun sıcaklığını ayarlamaya koyuldu. telefonu da yanında getirmişti. biraz müzik ve su sesi, zihnindeki sesleri bastırmaya yetecekti, en azından öyle düşünüyordu.
aynadan kendine baktı, yüzünde gezindi gözleri. elini çökmüş yanaklarına, kurumuş dudaklarına, morarmış göz altlarına, dağınık saçlarına ve ağrıyan boynuna çıkardı yavaş hareketlerle. yorgundu.
kabinden buharlar çıkmaya başlayınca adımlarını oraya yönlendirdi. sıcak suyla duş almak onu soğuk sudan daha çok rahatlatıyordu. duş başlığının altına geçip ellerini saçlarına götürdü. rahatladığını hissetti baştan aşağıya. vücuduna değen sıcak damlaların verdiği hissiyatla mırıldandı biraz.
geçen gece, nehirde yalnız başıma yürüyordum.
ağrıyan boynuna elini götürdü ve sıcak suyun altında ovalamaya başladı. bir yandan zihninden şarkıya eşlik ediyordu ve unutmak, bu şartlarda gerçekten zordu.
ve onu genç bir kızla beraber gördüm,
önüne düşen saçlarını arkaya yatırıp derince nefes aldı, hava yetersizdi ve akciğerleri sızlıyordu.
ve o kıza attığı bakış beni parçaladı.
bedenindeki yetersiz güçle kendini yere bıraktı. su yüksekten, nazikçe bedenine temas ediyordu.
çünkü o bana da hep böyle bakardı.
gözleri tekrar dolmaya başlarken elini yanağına koydu. kendi elindeki sıcaklık bile iyi geliyordu. bulunduğu yeri okşadı yavaşça, ardından gözlerini kapattı. zihninde canlanan güzel çocuk okşuyordu yanağını. sabah güneşi birlikte uzandıkları yatağa vuruyor ve beyaz tenini daha da aydınlatıyordu.
ve sonra düşündüm ki belki de o kıza doğru yürüyüp şöyle demeliyim:
ellerini yanağından boynuna indi. işaret parmağı bulunduğu yerde dolanırken gözlere hâlâ kapalıydı.
"bu onun oynamayı sevdiği bir oyundan ibaret."
kapalı gözlerinden akan yaşlar su damlalarıyla karışıp yere damlarken aklındaki tek şey eski anılardan kalan birkaç kırıntıydı.
şarkıya eşlik etmeye başladı titreyen sesiyle. "şu melek gözlerine bak, tek bakışında hipnotize oldun." dudaklarında burkuk bir gülmseme belirdi. "kalbini alacak ve sen borçlu kalacaksın."
lavabonun üzerindeki ışık yerde desenli bir görüntü oluştururken aralardan geçen su buharları şampuan kokusu yaymıştı bütün odaya. soobin'in sesi ise yalnızca kendisinin duyacağı kadar alçak, ancak bağırabileceği kadar da yüksekti.
"şu melek gözlerine bak, cennette olduğunu sanacaksın. ve bir gün kılık değiştirdiğini anlayacaksın."
gözlerini açıp bedeninde gezinen elini yere dayadı ve hışımla kalktı. kabinin perdesini açıp yandaki havluyu vücuduna sarındı. elleri telefona varmadan önce şarkıda son bir söz yankılandı dört duvar arasında: " bu yüzden onun melek gözlerine çok bakma."
dolabın kapaklarını açıp bir şort geçirdi altına. ıslak saçlarını havluyla biraz kurulamıştı fakat damlalar hala boynundan bel kıvrımına yol almaya devam ediyordu.
çalışma masasının üzerindeki sigara paketini aldı ve içinden çakmakla bir tane sigara çıkardı. dudaklarının arasına yerleştirirken pencerenin perdesini kenara itti.
pencerenin kenarına oturdu ve sırtını yasladı. yere yakındı, ikinci katta oturuyorlardı. hava çoktan kararmıştı ve sokak lambaları çizmeye değer bir görüntü oluşturmuştu.
yaktığı sigarasından bir nefes alıp kafasını arkaya attı. telefonundan gelen bildirim seslerini umursamadı, her zaman olduğu gibi. sadece biraz burada durup, hiçbir şey yapmadan durmak istiyordu. o istese de istemese de altından akıp gidecek zaman için çaba göstermedi, kalkıp masa başına oturmadı. bu sefer yalnızdı, kafasındaki sesle.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.