kapının çalınmasıyla birlikte gözlerini araladı kai. uyuyakalmıştı galiba, ne kadar süredir bu şekilde yattığını bilmese de hava hâlâ kararıktı.
"abi?" diye seslendi kız kardeşi kapının arkasından. fısıltıyla karışık çıkan sesini yalnızca kai duymuştu. yataktan kalkıp ağrıyan başını ovuştururken kapının kilidini açtı.
kız kardeşi dudaklarındaki belli belirsiz gülümsemeyle odaya girip yatağın ucuna oturdu. hueningkai anlamsız gözlerle baktı kardeşine, "ne oldu?" dedi ardından.
genç oğlan uykulu ve yorgun bedenini yatağa doğru sürüklerken kardeşinin gözleri üzerindeydi. yatak başlığına yaslanıp saçlarını arkaya attı ve karşısındaki bedene baktı.
"onunla konuşmayı düşünüyor musun?" hueningkai kaşlarını çattı, anlamıyordu neyden bahsettiğini. yatakta doğrulduğunda uykusunun yavaş yavaş açılmaya başladığını hissediyordu.
"kiminle konuşmayı düşünüyor muyum?" tek kaşını kaldırırken soru yöneltti kardeşine. genç kız da abisine dönüp gözlerini devirdi. ağzından derin bir nefes verdiğinde dudaklarına muzip bir gülümseme yerleştirdi.
"soobin ile." hueningkai'nin gözleri açıldı aniden. hiçbir şey söylememişti, konusu bile geçmiyorken nasıl bilebilirdi ki? anlamış mıydı her şeyi?
"neden konuşayım ki?" dedi gözlerini kaçırıp odanın farklı köşelerinde gezdirirken. bilmesini istemiyordu.
"belli olmuyor mu sanıyorsun abi?" dedi biraz öne eğilirken. odayı aydınlatan sarı masa lambası atmosferi hafifletiyordu. fakat hueningkai'nin kalbi, hafiflemeyecek kadar hızlı atıyordu.
"onlar değil ama ben anlarım." gözlerini kardeşininkilerde buluşturdu abisi.
"ona nasıl baktığını, diğerlerinden gizli konuşmalarınızı, aranızdaki şeyi biliyorum." gözlerini bir an olsun ayırmamıştı kai'nin gözlerinden. fakat abisinin gözleri titremeye başlamıştı, hemen ardından da gözlerini yatak örtüsüne dikmişti zaten.
"fakat şimdi bir gariplik var. gözlerinde o mutluluğu göremiyorum. bugün sabah sebebini bir kere daha anladım." soobin'in yönelimi ile dalga geçmelerinden bahsediyordu. gülüşmeler odanın duvarlarında yankılanırken susmuştu bu sabah kardeşi, susup abisine bakmıştı. gözlerindeki hayal kırıklığını, dudaklarını zorla birbirine bastırdığı fark ediliyordu uzaktan.
"amacım seni sıkıştırmak değil, yeniden mutlu görmek." kumral kız yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirirken beklentiyle bakmıştı abisine.
"nasıl peki?" dedi kai tekrar yatak başlığına yaslanırken. kafasını tavana dikip dizlerini kendine doğru çekmişti. ellerini ise diz kapaklarına koyup karşısındaki kıza döndü. "affedecek mi beni?"
"kendini yeteri kadar açıklar ve hislerinden bahsedersen neden olmasın?" ailede birbirine en yakın olanlar hueningkai ve kardeşiydi. küçük kız, hueningkai'ye hediye gibi gelmişti. bu boğucu aileyi biraz daga çekilebilir kılıyordu.
"kolay değil." diye girdi cümleye hueningkai. "korkağım ve belki de her şeyi gözümde o kadar büyütüyorum ki kendi kafamda engeller oluşturup duruyorum." elini alnına götürdü. bulunduğu yeri ovalarken düşünceli görünüyordu. daha sonra elini ensesine götürüp devam etti. "belki de ailemin benimle gurur duyması gerekmiyordur."
"duymayacaklar." dedi kardeşi düz bir sesle. oldukça netti. "sen ne yaparsan yap, ben ne yaparsam yapayım asla abim gibi görmeyecekler bizi." kai kafasını kaldırdı. gözleri dolmuştu ve içinde tutmaya çalıştığı gözyaşları boğazını acıtıyordu.
" abim gibi olmama şansın varken, git ve bunu iyi değerlendir." hueningkai farkındalıkla kaldırdı kaşlarını. abisi duygusuz, gördüğü kadarıyla homofobik, tek yaptığı işe gidip eve dönmek olan sıradan bir adamdı. ve tanrı ona sıradan olmama şansı vermişti.
ayaklarına dolanan örtüyü çekip ayağa kalktı ani bir hareketle. etrafına bakınırken eline telefonunu aldı. kardeşi ne olduğunu anlamaya çalışarak her hareketini izlersen konuştu: "ne yapıyorsun?"
"gidiyorum." dedi hueningkai ellerini kaldırarak.
"saatin kaç olduğundan haberin var mı?" dedi telefon ekranını göstererek. üçü yirmi geçiyordu. "ayrıca o 'git' mecaziydi." gülerek odadan ayrıldığında hueningkai de aceleyle kalktığı yatağa oturdu, olabildiğince sakince. sanırım şu an uygun bir zaman değildi ve duygularını kontrol altında tutması gerekiyordu.
bunu yapabilirdi. ailesinin yıllarca bastırdığı kelimelerini bir gece daha içinde tutmak öldürmezdi.
