on üç

247 40 12
                                        

soobin içeri gittikten sonra biraz daha balkonda beklemişti hueningkai. gecenin kokusunu içine çekerken düşündü iyice. karar vermesi gerekiyordu. ne yapacağına, nasıl düzelteceğine ve bundan sonraki gidişatın nasıl olacağına.

balkon, hem mutfağa hem de salona bağlanıyordu. soobin yatağa uzanıp düşüncelerinden kurtulmadan önce ardında bıraktığı oğlana bakmıştı. yüzünde tek bir mimik oynamıyor, bir elini yanağına yaslamış bir eliyle de soobin'in az evvel söndürdüğü sigarasıyla oynuyordu. bir şeyler düşündüğü belliydi. ve soobin ne düşündüğünü öğrenmek için nelerini vermezdi.

soobin yataktaki oturuşunu bozup ince pikenin altına girdi ve yüzünü pencere tarafına dönerek gözlerini kapattı. yüzünü aydınlatan ay ışığı daha da uykusunu getirirken bir yandan yataktan kalkıp yanına gitmek istiyordu.

bekledi bir süre. yanına gelmesini istiyordu. yanına gelip konuşmasını, ona açıklama yapmasını istiyordu. bu gece de uyuyup, sabah aynı belirsizliğe uyanmak istemiyordu. fakat öyle olmadı. hueningkai gelmedi, soobin de kalkıp yanına gitmedi. pes edip gözlerini yumduğunda mutfak balkonunun kapısının kapandığını duydu.

hueningkai yavaş adımlarla salona ilerlerken kapı eşiğinde durdu ve adımları tekledi biraz. seyriyen göz kapaklarıyla kısa bir süre izledi içeride uyuyan oğlanı. büyük üçlü koltuğu açmış ve iki yastık atmıştı yeonjun. sorun olmayacağını düşünmüştü yatakları kurarken. sonuçta onlar arkadaştı. yalnızca arkadaş.

hueningkai salona girdi ve duvar kenarındaki yerine geçmeden önce koltuğun kenarına yerleşmiş ve elini yanağının altına koyarak uyuyan soobin'e baktı. istemsizce yüzüne çıktı parmakları. ay ışığının vurduğu yüzü daha da beyazlamıştı.

gözüne düşen birkaç tutam saçı arkasına doğru attıktan sonra yanaklarına dokundu. yumuşak ve pürüzsüzdü. rüyası geldi aklına. 'keşke' dedi içinden. keske rüyamdaki gibi sevse beni. aynı şekilde öpse dudaklarımdan ve sırtımda gezindirse ellerini yavaşça.

düşünürken belli belirsiz bir gülümseme belirdi dudaklarında. yere oturmuş ve bağdaş kurmuş, uyuyan oğlana bakıyordu. komik halde olduğunun o da farkındaydı.

gözleri dudaklarına kaydı. yanağının altındaki eli yüzünden dudağı öne doğru sarkmıştı ve olduğundan daha büyük duruyordu.

hayranlıkla onu izlerken biraz daha yaklaştı. artık yüzü karanlıktı. bedeni, yansıyan ay ışığının önünü kesiyordu.

yüzleri arasında oldukça az bir mesafe varken dudaklarına yönelmedi kai. alnını soobin'in boynuna yaslayıp gözlerini kapattı ve bir süre öylece durdu. kokusunu içine çekerken burnu, yumuşak tende gezindi.

korkmuyordu uyanmasından. verebileceği her tepkiye, belki de şiddete hazırdı. sadece burada durmaktı isteği.

burnu yanağına kadar nazik bir yol izlemiş, dudağının kenarında durmuştu. sessizce dudağını diğerinin dudağına değdirdi ve geri çekti.

"yemin ederim," dedi olabildiğince sessiz bir şekilde. "her şeyi düzelteceğim." ardından geri çekildi. acıyan gözlerini ovuşturarak ayağa kalktı ve arkasını döndü. yandaki tekli koltuğun üzerinde yeonjun'un koymuş olduğu gecelik altı duruyordu. kot pantolonunu çıkarıp rahat geceliği giydi. belindeki ipi bağlarken arkasındaki oğlanın yerinde kıpırdandığını duydu.

"söz ver." dedi arkadaki uykulu ses. ani bir refleksle arkasına döndüğünde, koltuğun ucunda oturan soobin ile karşılaşmayı beklemiyordu.

"uyanık mıydın?" dedi kai tedirgin ses tonuyla. çok utanıyordu.

"söz ver." diyerek tekrar etti az önce söylediği şeyi. fakat bu seferki sesu bir öncekinden daha netti.

" söz." hueningkai yürüdü soobin'e doğru. daha sonra dizlerinin üzerine çöktü ve soobin'in görüş açısına girdi.

"her şeyi mahvettim, biliyorum."

" sen benim ilk erkek arkadaşımsın. bu yaşıma kadar sürekli kendimi kandırıp durdum. ama seninle tanışınca, ilgimin kızlarda olmadığını kesinlikle anladım."

soobin gözlerini halıdaki motiflerde gezdirirken kai gözlerinin içine bakıyordu inatla.

" özür dilerim. bunu nasıl sürdüreceğimi bilemedim. seni kaybetmenin ne demek olduğunu oturtamamıştım kafamda. ama sen öyle baktıkça etrafına, bana sahipsiz bir mezarın başında ağlıyormuşum gibi hissettiriyorsun."

ellerini oturan oğlanın dizine çıkardı ve kafasını yana eğdi, soobin'in ondan kaçan gözlerini yakalamak için. kırgın gözler birbirini bulduğunda devam etti kai.

" bak gün doğmak üzere." dediğinde yavaşca kafasını çevirip açık pencereyi gösterdi. "birazdan yeni bir güne uyanacağız ve sana yemin ederim, yarın her şey eskisinden de güzel olacak."

" sana inanmak istiyorum." soobin ellerini diz kapaklarının üzerinde duran bir çift elin üzerine koydu.

" bana inan." dedi yerde oturan oğlan. " çünkü benim senden başka kimsem yok."

gözlerindeki yaşlar tişörtüyle buluştuğunda yanağında hissetti soobin'in ellerini. kendine doğru çekti ve dudaklarının üzerine sıcak nefesini verdi. hueningkai buna karşılık kendini yatağın boş olan sol tarafına bıraktığında bile ayırmadı dudaklarını.

öpüşlerinde kırgınlık, özlem ve aşk vardı. hueningkai dudaklarını ayırıp karşısındakinin gözyaşlarının ıslattığı yanağına kondurdu. dudaklarıyla temizledi gözyaşlarını. beyaz ve temiz bir sayfa gerekiyordu.

hiç sevilmemiş insanların yaraları da derin olurdu. kimsenin sevgisine hem inanmaz, hem de o sevgi, o yaraları kapatmaya yetmezdi. kai'nin en büyük hatası da buydu. geç fark etmişti soobin'in sevgisinin, yaralarından da derin olduğunu.

 geç fark etmişti soobin'in sevgisinin, yaralarından da derin olduğunu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


okul basladigi icin bugun atmak istedim. okunmazsa soeun yok zaten keyfi olarak yazdigim bir kurguydu, umarim okul hayatiniz guzel geciyordur💗🫶

amnestyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin