wild women don't get the blues

94 10 26
                                    

Refleks olarak başını, ona bakan kişiye doğru çevirdi. Renkli ışıkların yansıtıldığı karanlık bir ortamdaydı. Bu yüzden insanları net bir şekilde görmek zordu. Ona bakan kısa boylu yabancı bakışlarını Mikasa'nın üzerinden çekmiş ve birkaç saniye içinde görüş alanından kaybolmuştu. Mikasa aldırmadı. Konser git gide daha keyifsiz bir hale bürünüyordu. Bir tür rock müzik çalıyorlardı. Müziğin başlarda katlanılabilir olduğunu düşünmüştü ama ilerleyen dakikalarda fikrini değiştirdi.

Anlaşılan bugün onun günü değildi. Kendini konfor alanından çıkmak için daha fazla zorlamayacaktı. Eren ve Armin'in fazla uzakta olmadıklarını gördü. Onların grubundan birkaç kişi içmeye başlamıştı bile. Evet planları bu olmalıydı. Hiçbir zaman alkol almayan Mikasa'nın onları evlerine bırakması... Şimdi ayrılmak için anormal derecede erken bir zamandı ve Mikasa ayrıldığında bu planları suya düşecekti.

"Ben eve gidiyorum."
Evet. Bariz bir şekilde planları bozulmuştu. Mikasa bunu der demez oradaki herkes birbirine bakmıştı. Kahverengi saçlı kız ona her şeyin yolunda olup olmadığını ve yalnız gidip gidemeyeceğini sordu. Ona sorun olmadığını söyleyip yola koyuldu. Eren ve Armin, Mikasa'nın evinin zaten yakın olduğunu bildikleri için bir şey dememişlerdi.

Kısa mesafe de olsa yürümek istemiyordu. Bir an önce eve gitmek istediği tek şeydi. Ayrıca yağmur başlamıştı. Bir taksi çağırmak için telefonuna uzandı ancak bu saatte metro olduğunu hatırladı. Dört dakika içinde kalkacaktı. Kolaylıkla yetişebilir ve taksinin gelmesini beklemek zorunda kalmazdı. Saat dokuz buçuğa geliyordu. Metroya vardığında çok kalabalık olmadığını gördü. Akşam saati olduğu için bu oldukça normaldi. Boş koltukların olduğu bir yere, telefonuyla ilgilenen bir kadının karşısına oturdu.Kadın Mikasa'nın aksine sırılsıklam olmuştu.

Bir süre sonra karşısındaki kadının ağlama sesini fark etti. Kadın kendisini tutmaya çalışıyordu ama Mikasa çok sessiz de olsa duymuştu. Konu, telefonunda mesajlaştığı kişiyle alakalı olmalıydı. Kapüşonlu hırkasına gömülen kadın telefonunu bıraktı. Bir şey demek muhtemelen Mikasa'nın haddine değildi ama birkaç kelime de olsa duymak istedi. Ayrıca metroda gördüğü bir yabancıdan ibaret olan kadın onu bir daha hatırlamazdı bile.

"Hanımefendi, iyi misiniz acaba?"
Kadın donakaldı.Sonunda başını kaldırmıştı. Mikasa o an fark etti. Bu kişi, ıslanmış sarı saçları ve her zamanki donuk bakışlarıyla Annie Leonhart'tı. Bu sefer de donakalma sırası Mikasa'daydı. Annie cevap verdi:
"Evet. Sorun yok."
Mikasa bu ucuz yalana ikna olmuş gibi yaptı. Annie düşünceli duruyordu. Her şeyi bir kenara bırakıp Mikasa hakkında bir şeyleri kafasında tartıyordu sanki. Bu sırada Mikasa ineceği durağı kaçırmıştı. Öyle olmasını istemişti çünkü...

Mikasa, Annie ile aynı durakta indi. Eve biraz yürümesi gerekecekti. On dakika öncesinde eve daha erken ulaşmak için elinden geleni yapıyordu oysa ki. Olur da Annie'yi görmek isterse onu hangi çevrede bulabileceğini öğrenmek için bunu yapmıştı. Adımlarını hiç beklemeden Annie'nin gittiği yönün tersine çevirdi. Onu durduran ise genç kızın sesi oldu.
"Evime gelip bir şeyler içmek ister misin?"
Mikasa'nın gözleri kocaman açıldı. Kendine verdiği sözleri düşündü. Sonra da bu sözlerin aptalca olduğunu ve değişmeye çalışırken, tekrar kurallara bağlanmaması gerektiğini... Ne isterse onu yapacaktı.
"Olur. Tabii."

Yağmurun şiddeti artmıştı. Beş - on saniye sırılsıklam olmasına yetmişti. Bu saatte yağmurdan ıslanarak eski kız arkadaşının evine gidiyordu. Hiçbir sebep olmaksızın. Aptalcaydı, mantıksızdı ama iyi hissettiriyordu. Tenine değen her bir yağmur damlası daha canlı hissettiriyor, kalp atışlarının tüm vucuduna yayılmasına sebep oluyordu. Hayır. Belki de ona bunu hissettiren yağmur değil de yanında yürüyen genç kızdı. Bu hisler kolayca geçecekti belki de. Eskiden kalma olması muhtemeldi. Deja vu yaşarcasına eski, alışık olduğu hisler onu ele geçirmişti. Bir anlığına okuldan bazı parçalar zihninde canlandı ama şimdi soyut şeylere kapılmak için duyuları fazla keskindi.

Annie anahtarını bularak kapıyı açtı, ardından eliyle birkaç kez düğmelerin yerini bulmayı deneyerek karanlık evi aydınlattı. Mikasa, Annie'nin arkasından gelerek annesini takip eden bir civciv gibi onu takip ediyordu. Sonunda Annie eliyle bir yeri göstererek konuştu :
"Bu odaya geçebilirsin. Birazdan ben de geleceğim."
Mikasa odaya girip bekledi. Üzeri ıslak olduğu için oturmak istememişti. Çok geçmeden Annie de geldi. Elinde eşofman - pijama takımı arası bir şey vardı. Mikasa'ya uzattı.
"Sen de çok ıslanmışsın. Umarım üzerine olur."
Mikasa hayır demedi. Tek sorun giyinmek için bir yer istemeli miydi? Yoksa üzerini orada değiştirmek tuhaf olur muydu? Yorgun olduğu için fazla uğraşmadan üzerindeki kıyafetleri çıkardı. Annie'ye arkası dönüktü ama ne tepki verdiğini merak etti.

Nihayet sıcak kıyafetler içinde oturup, şarap kadehlerini ellerine aldıklarında Mikasa konuyu açtı:
"Seni üzen bir şey mi oldu?"
Annie'nin yüzü bir heykel kadar ifadesizdi.
"Birisi ile kavga ettim. O kişi değer verdiğim birisiydi."
"Anladım. Barışabilme şansınız var mı peki?"
"Onunla barışmak istemiyorum."
Mikasa'nın diyecekleri tükenmişti. İlişkiler konusunda tecrübesiz ve berbattı. Ayrıca Annie'nin başka birisiyle olan sorununu dinlemek tuhaf hissettiriyordu. Sessizlik oldu.

Mikasa cesaret edip sordu:
"Kavga ettiğin kişi sevgilin miydi?"
Annie bu soru karşısında şaşırmıştı.
"Hayır... Çok yakın bir arkadaşımdı."
Annie birden devam etti :
"Onun bir sevgilisi var. Beni onunla hiç tanıştırmamıştı ancak bugün bir şekilde sevgilisinin kim olduğunu öğrendim."
Bir iç çekti.
"Uzun süre önce ayrıldığım birisiydi ama onların ilişkileri bundan daha uzundu. Sonuç olarak bir dönem ikimizi birden idare etmişti. Gerçekler gün yüzüne çıktığında ise arkadaşıma yalanlar söyledi. Onu uyarmaya çalıştım ama bana inanmadı. Günün sonunda onun gözünde ikiyüzlü bir yalancı olmuştum. "
Mikasa dikkatle dinliyordu. Kızın anlatırken anı tekrar yaşadığını ve kelimelerini ne kadar yüzeysel seçmeye çalıştığını görebiliyordu. Elinden geleni yapmasına rağmen hak etmediği bir duruma düşmenin siniriyle, hırsıyla savaşıyordu.

Mikasa, Annie'nin eline uzandı ve yavaşça elini üzerine koydu.
"Senin hiçbir suçun yok."
Bunun zaten farkındadır aptal.
"Yapman gereken her şeyi yapmışsın ve burada çaba göstermesi gereken kişi kesinlikle arkadaşın."
Ne diyorum ben? Bana sinir olacak. Yakın arkadaşını hiç haddim olmamasına rağmen böyle yargılıyorum.
"O hatasını anladığında senden özür dileyecektir. Eğer bunu yapmaz ve sana bu kadar kolay sırt çevirmeye devam ederse senden çoktan vaz geçmiş demektir."
Of hayır. Neden susmadın sanki? Ağzına gelen her şeyi söylememelisin.
"Teşekkürler, Mikasa."

Annie ve Mikasa uzun süredir ellerini çekmiyorlardı. Bir ima yoktu. Sadece ikisi de diğerinin çekmesi için bekliyordu. Annie sonunda elini çekmiş ve Mikasa'nın omzuna yaslanmıştı. Mikasa onun saçındaki kokuyu fark etti:
"Saçların çilek kokuyor?"
"Ah, evet. Metroya bindiğimde sadece yağmur yüzünden o kadar ıslak değildim. Arkadaşım gitmeden önce bana çilekli soda ikram etmeyi ihmal etmedi. Başımdan aşağıya doğru dökerek..."

summer shower •mikannie•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin