not: ikinci paragraftan itibaren geçmişten kesitler anlatılıyor.
'Bu akşam bana gel. Seninle konuşmayı seviyorum.'
Mikasa ikinci cümleyi tekrar tekrar okudu. Bu hayatında duyduğu en güzel iltifattı. Muhtemelen ilk kez bunu duyuyordu. Konuşmak onun hep en zayıf noktası olmuştu.Ah, hayır...Bunu ilk kez duymuyordu. Daha önce bir kez daha duyduğuna emindi.Lise üçüncü sınıfın bitmesine yakın, yaz tatili için gün saydıkları bir zamanda...
"Mikasa, yaz tatilinde neler yapacaksın?"
Yanakları güneşten kızarmış, sarışın kız sormuştu.
"Değişik bir şey yapmayacağım büyük ihtimalle. Ailem yaz için güney İtalya'da bir yerdeler.Onların yanına gidip orada vakit öldürmek dışında bir planım yok."
"Ne güzel işte. Bence orada gayet güzel zaman geçirebilirsin. Tek yapman gereken kendini eve kapatmamak ve biraz sosyalleşmek..."
"Eminim o kadar kolay olmayacaktır Historia. Dilini bilmediği bir yerde ne kadar iletişim kurup, sosyalleşebilir ki?"
Annie, Historia'nın aksine durumun olumsuz tarafını değerlendirmişti.
"Sen sadece Mikasa'nın gitmesini istemiyorsun,Annie."
Ymir dalga geçercesine söylemişti ama doğruydu. Annie itiraz edemedi.Ymir, Historia'nın omzuna dokunarak beraber farklı bir yönden gitmelerini işaret etmişti. Historia gülerek onayladı.
"Kızlar, ben Ymir ile bir yere uğrayacağım. Burada ayrılalım. Yarın tekrar görüşünüz."
Hızlı bir veda ettiler. Ardından Mikasa ve Annie birbirleriyle kalmıştı. İkisi de Ymir'in bunu bilinçli olarak yaptığının farkındaydı ancak durumu tuhaf bir hale getirmemek için bir şey demediler. Yine de şikayetçi değildiler. İkili uzun zamandır baş başa kalmamıştı. Evlerinin yolunun ayrıldığı sokak lambasına kadar sessizlik olmuştu. Sonra lambanın altında durdular. İlk duran Annie olmuştu. Mikasa'ya baktı. Yorgun duruyordu ve biraz.... hüzünlü?Mikasa onun daha okul bitmemesine rağmen neden hüzünlendiğini anlamamıştı. Annie konuşmaya başladı;
"Mikasa... Geçici olarak da olsa senden ayrılmaktan nefret ediyorum. Ailen yüzünden zaman zaman buradan ayrılman gerekiyor ve bu senin elinde değil. Bunun farkındayım ama bilmelisin ki sana senin düşündüğünden çok daha fazla değer veriyorum ve yanında olduğum her saniye mutluyum..."
Mikasa afallamıştı. Sessiz ve katı bir imaj çizen arkadaşından böyle bir itiraf beklemiyordu.Peki, bu ne tür bir itiraftı? 'Sen benim için değerli bir arkadaşsın.' tipinde miydi, yoksa 'Sana arkadaşlıktan daha fazlasını hissediyorum.' gibi miydi? İkinci olanın olmasını istedi. Kafası karışık durumdaydı. Hafiften titriyor ve sağlıklı düşünemiyordu. Yanlış anlamışsa geri dönüşü olmayabilirdi ama okulun bitmesine birkaç gün kalmıştı ve artık bu yükü göğsünden atmalıydı. Bu o an için harika bir şanstı. En kötü durumda reddedilirdi ve seneye hiçbir şey olmamış gibi devam ederdi.Mikasa elini Annie'nin yanağına koydu. Annie kaçmamıştı ama kelimeler Mikasa'nın ağzından bir türlü çıkmıyordu. Cesareti onu burada yarı yolda bırakmamalıydı. Onu sevdiğini söylemenin başka bir yolu olmalıydı. Aklına gelen ilk şeyi yaparak Annie'nin dudaklarına yöneldi. Üç saniye. Evet, öpüşmeleri bu kadar sürmüştü. Mikasa korkup geri çekilmişti. Bir yandan da bunun kötü bir fikir olduğunu fark etmişti. Annie'nin yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Bir heykel kadar donuktu. Yüzü normale yakın bir ifade alana kadar sustu.
"Mikasa... Üzgünüm. Ben bunu yapamam ama lütfen senden nefret ettiğimi falan düşünme. Seninle arkadaş olmayı, seninle eve yürümeyi ve seninle konuşmayı seviyorum. Sadece bu hiç yaşanmamış gibi devam edelim olur mu?Mikasa başını salladı ama o an Annie'yi hiç samimi bulmamıştı. Eğer Mikasa harekete geçmeseydi Annie de bunu yapacaktı. Belki konuşmasına devam etmesine izin verseydi farklı olurdu. Annie'nin kendisine karşı boş olmadığını biliyordu. Hayır, buna emindi. Vücut dili ve bakışları... Bir saniye de olsa öpücüğüne karşılık vermesi... Evet, ilk çekilen kişi Mikasa'ydı ve o an Annie onunla öpüşmeyi planlamıştı. O üç saniye çok uzun hissettirmişti. Mikasa her salisesini sonuna kadar yaşamıştı. Kesinlikle Annie'yi durduran bir şey vardı. Son saniyede bu şey yüzüne tokat gibi çarpmış ve onu durdurmuştu. Mikasa reddedildiği için üzgün değildi. Sadece ihanete uğramış gibi hissediyordu. Ufak bir özürden sonra yollarını ayırıp eve gittiler.
Mikasa yaz tatilinin büyük kısmını İtalya'daki bir Katolik kilisesinde geçirmişti. Bu onun dine ilgi gösterdiği ilk zaman dilimiydi. Kimseyi tanımıyor ve ne konuştuklarını anlamıyordu ama din bir şekilde evrenseldi. Çok düşünmeden kendini bu zararsız alışkanlığın kollarına attı. Yaz tatili bittiğinde ve kuşlar güneye doğru göç etmeye başladığında Mikasa kendisini kalitesiz bir pembe dizinin içerisinde bulmuştu. Son sınıf olma stresi, mezuniyet balosu çiftleri, üniversiteye gidip birbirinden ayrılacak olan aşk böcekleri ve dahası... Silik bir tip olmasına rağmen onu bile baloya davet eden birkaç kişi olmuştu. Onları reddetti ve sene sonunda baloya gitmedi.
Okulun son zamanlarının popüler ve yepyeni çiftini duyması ise uzun sürmemişti. Anlaşılan o yazın burada değilken birbirlerini bulmuşlardı. Armin?... O böyle şeylerle ilgilenir miydi ki? Mikasa gidip onu tebrik etmemişti bile. Çıktığı kişi Annie olmasa belki de bunu yapardı. Gerçi onun bir suçu yoktu değil mi? Armin bir şey bilmiyordu. Ortada bilinmesi gereken bir şey de yoktu. Mikasa platonikti. Onu unutmak istiyordu ama aynı sınıftaydılar ve bu çok zordu. Ona fena batmıştı. Onu umursamıyor gibi yapıyor ve arkadaşlıklarını her gün biraz daha öldürüyordu. Çünkü istediği şey onun arkadaşı olmak değildi. Ona şarkılar yazmak, onu resmetmek, ona olan sevgisini ölümsüz kılmak istiyordu ama etrafındaki her şey çok ölümlüydü. Hisler, insanlar ve anılar...
Bu yüzden eski moda bir ucube olmayıp, etrafına uyum sağlamaya karar verdi. Bu hislerini öldürmeye yetmedi ama piramidin en üstündeki kızlar böyle yapıyordu. Rastgele insanlarla çıkmaya başladı. Bir veya iki haftada yenisine geçiyordu. İsimlerini hatırlamadığı bomboş insanlar... Bu çok sağlıksızdı ve bundan nefret ediyordu ama Annie'den uzaklaşmasına yardım etmişti. Sene sonuna geldiğinde ise Annie, Mikasa'nın zihnindeki tüm bu insanların arasında kaybolmuştu. Onu zihninden atamıyordu, bu yüzden kaybolmasını sağlamıştı.
Elbisesinin uçuşan etekleriyle, kilisenin yanındaki göletin orada durdu. Yerden aldığı bir taş parçasını gölete fırlattı ve oluşturduğu dairesel desenleri izledi. Armin'e kızgın değildi, Annie'ye de veya başka birine de.... Hayatın getirileriydi bunlar. Bir kez canı yanmıştı. Artık bunu kabul edebiliyordu. Bu yüzden kendi rotasını çizmişti. Hayatın onu sürükleyip, yaralamaması için... Bu güvenliydi. Bir daha canı yanmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
summer shower •mikannie•
FanfictionMikasa yıllarca kendisini soyutlamıştı. Arkadaş edinmez ve aşk yaşamazdı. Böylesi iyiydi. Drama yok, üzüntü yok, sadece alışmış olduğu şeyler var... Yağmurlu bir yaz akşamına kadar her şey bu şekilde gidiyordu. Kara bulutlardan boşalan yağmurlar, tı...