you're the sun, you've never seen the night

63 7 15
                                    

Annie ile olan son şeyi düşünüp duruyordu. Komodininin üzerindeki buruşmuş kağıdı eline aldı. Bu kağıdı aldığı gün ne kadar da mutluydu. Kağıdı elinde top haline getirip, çöp kutusuna fırlattı. Şimdi ise Annie'yi özlüyordu ve etrafında olmak istiyordu ama ikinci kez bu duruma düşmesi ona ağır gelmişti. Tek tesellisi ise erkenden bitmesiydi. Aralarındaki her ne ise birden alev almıştı ve ardından hemen sönmüştü. Bir iç çekti. Eski hayatına dönmeye niyeti yoktu. Değişiminin nedeni Annie değildi. Sadece değişmeye karar verdiği gün, aynı zamanda Annie ile karşılaştığı gün olmuştu. Yeni birisini bulmalı ve hayatına kaldığı yerden devam etmeliydi. Armin ve Eren'in arkadaşlarından birisi olur muydu? Peki eczanedeki çocuk? Birden düşünmeyi bırakıp akışına bırakmanın daha iyi olacağına karar verdi.

Hava ılık ve güneşliydi. Yazın kavurucu sıcağı azalmış ve sonbahar yavaştan kendini göstermeye başlamıştı. Mikasa'nın başlamadan bitmiş olan ilişkisi için yas tutmasına hiç uygun bir atmosfer yoktu. Bu havada insanlar genelde pikniğe gider veya yürüyüşe çıkardı. Mikasa bu tarz bir planı olmadığı için kendisini sosyal insanların halkasının dışında hissetti. Sanki zaman sadece onlar için akıyordu ve kendisi bir boşlukta onları izliyordu. Mikasa kendisini bir asosyal olarak tanımlamazdı. Zaman zaman yalnız olmaya ihtiyaç duyardı ama genel olarak çevresinde olan o birkaç insana değer verir ve onlarla zaman geçirmekten keyif alırdı. Yazları bir şekilde kış aylarından daha üzücüydü. İnsanların yaz depresyonu dediği şey bu tarz bir şey miydi? Öyleyse kötü bir histi. Çocukluğunda okullar kapanıp yaz tatiline girdiğinde ve bu yüzden tüm arkadaşlarını kaybettiğindeki o hüzne benziyordu.

Komodininin üzerinde çalmaya başlayan telefonuna yavaş adımlarla yaklaştı ve numaraya bakmadan açtı. Onu arayabilecek kişileri aşağı yukarı tahmin edebiliyordu. Yine de duyduğu ses Eren veya Armin'den gelmediği için mutlu olmuştu.
"Merhaba Hanji. Nasıl gidiyor?"
"Oldukça iyi. Seni sormalı... Yüzünü gören cennetlik..."
"Her şey yolunda... Ufak adam nasıl peki?"
"Bilmiyorum...Bugün iyi gününde değil sanırım. Sabahtan beri bir şeyler hakkında şikayet ediyor. Artık o kadar alıştım ki ne hakkında olduğunu dinlemiyorum bile. Sadece 'evet evet' diyorum ve susmasını bekliyorum.Her neyse... bizim mekana uğramak ister misin? Levi'dan beni bir süreliğine kurtarırsın ve belki de seni sormuş olan biriyle karşılaşırsın."
"Bekle...ne?"
"Her neyse. Görüşürüz."
Telefon yüzüne kapandı. Hanji ile düzgünce iletişim kurmak bazen zor olabiliyordu.

Hanji ve Levi şehir merkezindeki en ünlü kafenin sahipleriydi. Müşterilerini tanır ve onlarla iletişim kurmayı severlerdi. Daha çok Hanji bunu yapardı tabii. Levi biraz daha soğuk bir adamdı. Özellikle onu ilk tanıdığınızda... Ama bir şekilde sevgisini gösterirdi. Duygularını gösterecek ip uçları bırakmak onun tarzıydı. Hanji ise Levi'ın tam tersi denebilecek kadar ona zıttı. Yeni insanlarla tanışmaya, ayrıca insanlara çöpçatanlık yapmaya bayılırdı. Birden aklına geldi; hakkında bir şeyler soran her kim ise merak etmiyordu. Yeni birisiyle yeni bir randevu istemiyordu. Yalnızlıktan sıkılana kadar yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Hanji ve Levi'ı yine de görmek istiyordu. Bu ikili neşesini yerine getirirdi. Üzerine bol bir pantolon geçirdi ve en hafifinden bir makyaj yaptı. Bir kısmı soyulmuş kırmızı ojeleri özensiz duruyordu ama umursamadı. En son kullandığı çantasının içindeki eşyaları başka bir çantaya döktü ve şimdi hazırdı.

Kafeye ulaştığında tartışmakta olan Levi ve Hanji'ye yöneldi. Hanji onu fark etti ve biraz bağırarak konuşmaya başladı:
"Heyy Mikasa! Seni soran kız birazdan gelir. Sanırım lavaboya gitmişti."
"Hanji, lütfen sus. Sadece sizi görmeye geldim."
Mikasa elini alnına götürdü. Bazen Hanji ile neden arkadaş olduğunu sorguluyordu. O sırada Levi geldiğini fark etmişti.
"Hoşgeldin pamuk prenses."
"Hoşbuldum Levi."
O sırada kulak misafiri olan Hanji onlara katıldı.
"Evet bu Mikasa'ya uydu. Aynı bir prenses gibi. Uzun zamandır birileri buraya gelip Mikasa'yı soruyor. Sanırım müşteri çektiğin için sana teşekkür etmeliyiz. Heyy, belki de burada çalışmaya başlamalısın."
"Ben pek... çalışmam."
"Dostum. Sen mezun olalı yıllar oluyor ve sen çalışmıyor musun? Piyango talihlisi falan mısın yoksa?"
Levi sessizliğini bozup, konuşmaya dahil oldu:
"Hanji... onun ailesinin bok gibi parası var."
Mikasa başıyla onayladı:
"Evet. Öyle."

Hanji'nin bir işi çıktığı için bir süreliğine oradan ayrılmak zorunda kalmıştı. Levi ile sürdürdükleri hafif tempolu sohbet Levi'ın bir şey fark etmesiyle sona ermişti. Ardından Levi, Mikasa'ya döndü ve kaşlarını kaldırarak oraya yaklaşmakta olan kişiyi işaret etti. Mikasa gizli hayranını bulmak için çevresine baktı ve gözüne takılan kişi onu şaşırttı. Historia? Ama neden?
"Merhaba Mikasa."
Sarışın kız hemen yanına geçmişti. Mikasa ona bakmaya devam ettiğinde tedirgin bir öksürükle sandalyesinin gerisine oturdu.
"Sana ulaşmaya çalıştım ama sanırım bana yanlış telefon numarası verdin."
Historia, telefon rehberindeki numarayı gösterdi. Gerçekten de bir tane rakamı yanlıştı.
"Ah. Evet özür dilerim. Sondaki rakam 6 yerine 8 olacak. O an dalgınlığıma gelmiş olmalı."
"Sorun değil. Sonunda buluşabildik."
"Şey... Historia, benimle konuşmak istediğin bir şey mi var?"
"Evet. Aslında hayır. Pek sayılmaz. Sadece bir süredir seni düşünüp duruyorum."

Mikasa sabah uyandığında onu pembe bir yatak örtüsü karşıladı. Onunkisi ise siyahtı? Dün ne olmuştu? Historia, içki şişesi ve vücut sıcaklığı... Bunlar dışında pek bir şey anımsayamıyordu. Burası Historia'nın odası mıydı? Muhtemelen öyleydi. Tekrar baş ağrısıyla uyanmıştı. Yastığı alıp yüzüne gömdü. Çok boktan bir sabahtı. Bunu yapmak baş ağrısını düzeltmiyordu. Yastığı  yüzünden çekti. Böylece gülümseyerek ona bakan kızla göz göze geldi. Güneşten daha parlak bir şekilde gülümsüyordu. Historia onu tam olarak örtmeyen ince örtünün altında çıplaktı ve bir öpücük için Mikasa'ya doğru uzanıyordu. Mikasa içinden bildiği tüm küfürleri saydı.

summer shower •mikannie•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin