Akşam rüzgarının kumlara savurduğu dalgalar ve Jean'ın nazik ses tonu... Bu atmosfer güzeldi. Bu onların ilk randevularıydı. Tüm günü sakin ortamlarda geçirmişlerdi ve şimdi akşam yemeği ile güneşin batmasına eşlik ediyorlardı. Mikasa bu güne kadar sevdiği randevu tarzının bu olduğunu bilmiyordu bile. Başta Jean'ın önerdiği fikirlere sadece "fark etmez." dediği için ilgisiz ve kötü hissetmişti ancak Jean'ın kendi başına yaptığı seçimlerden hiç şikayetçi değildi. Hatta Jean'ın onun zevkleri hakkındaki bilgilere ulaşabilen bir ajan veya onun gibi bir şey olabileceği fikrini aklından geçirdi. Tabii ki bu dünyanın en aptalca fikriydi ama içinden bir ses onun analiz etmek ve uygun şeyleri bulmak için çok uğraştığını söylüyordu.
Yemekten sonra sahilin etrafında tur atmak için restoranın merdivenlerini kullanarak aşağıya indiler. Jean ile çok ortak noktaları yoktu. Aynı okullara gitmemiş ve aynı ilgi alanlarına sahip olmamışlardı ama o oldukça konuşkan biriydi. Sürekli bir şeylerden bahsediyor ve Mikasa'yı da sohbete dahil ettiğine emin oluyordu. Mikasa ona Armin ile nasıl tanıştıklarını sordu. Jean uzun uzun anlattı. Oldukça tuhaf bir tanışma hikayeleri vardı. Armin komşusunun köpeğini yürüyüş için dışarıya çıkardığında köpek, Jean'ın paçasını kapıp bırakmamış ve Armin panikleyip sürekli Jean'dan özür dilemeye başlamış. Sonrasında ise arkadaş olmuşlar. O kadar tanıdık bir şeydi ki, bir anlığına Armin'in paniklemesini duyar gibi oldu. Jean ona aynı soruyu sorduğunda ise onun gibi ilginç bir hikayeye sahip olmadığı için çocukluk arkadaşı olduklarını söyledi.
Armin konusunu hiç merak etmiyordu aslında. Bu soruyu sadece 'Annie ile nasıl tanıştınız?' sorusunun tuhaf görünmemesi için önce sormuştu. Asıl sorusunu Jean'a yönelttiğinde ise Jean birkaç saniye sessiz kalıp, ne diyeceğine karar verdi ve sadece "eczanede" dedi. Pekala. Bu tuhaftı. Jean en az on dakika bunun hakkında konuşur diye tahmin etmişti. Acaba bir şey mi yaşamışlardı? En son Annie ile iyi anlaşıyor gibiydi? Mikasa bunun hakkında başka bir zaman düşünmeye karar verdi. Şimdi aklının başka yerde olması Jean'a haksızlık olurdu.
Aradan on gün geçmişti. Jean ile birkaç kez daha buluşmuşlardı ve her şey fazlasıyla yolunda gidiyordu. Jean ona o kadar iyi davranıyordu ki, kendisini bunun karşılığını veremediği için suçlu hissediyordu. Belki de onu yeterince sevmiyordu ama henüz bu konuda bir gelişme yoktu. Hâlâ onunla tanıştığı günkü ile aynı hislere sahipti. Yine de onu daha yakından tanımak güzeldi. Eğer Jean daha fazlası olmak isterse ona nasıl hissettiğini söylemeye karar verdi. Bu şekilde onun kalbini olabilecek en az şekilde kırmış olurdu. Bugün tekrar Jean'la buluşacaktı. Bu sefer Jean onu evine çağırmıştı. Rastgele tanıştığı birisi olsa eve çağırmanın altında bir art niyet olabileceğini biliyordu ama Jean asla Mikasa'nın istemediği bir şey yapmazdı. Kısa süredir tanışıyor olsalar da ona tanıdığı birçok kişiden daha fazla güveniyordu.
Jean'a geleceğini telefonla arayarak haber verdiği için Jean kapısını açmış, onu bekliyordu. İçinden 'bu adam benden daha iyi birisini hak ediyor.' diye geçirmeden edemedi. Gülümseyerek içeriye geçti ve Jean'ın onun için hazırladığı masayı gördü. Tamam. Bu çok fazlaydı. Mumlar ve özenle hazırlanmış birsürü tabak... Karar verdi. Bugün söyleyecekti.
"Tüm bunları sen mi hazırladın?"
"Şey, evet. Beğendin mi?"
"Evet, mükemmel görünüyor ama ben sadece bir şeyler içeriz diye düşünmüştüm."
"İçecek bir şeyler de haz-"
"Jean, onu kast etmedim. Bu kadar uğraşmana gerek yoktu diyorum."
"Anladım. Benim için sorun değil. Yemek yapmayı seviyorum.""Jean, seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum."
"Tabii, dinliyorum."
O sırada Jean'ın telefonu çaldı.
"Özür dilerim, Mikasa. Bunu açmak zorundayım. Önemli."
"Tabii, hiç sorun değil."
Jean başka bir odaya geçerek telefonla konuştu. Sonrasında odadan takır tukur sesler gelmeye başladı. En son apar topar hazırlanmış Jean ufak çaplı bir panik halinde Mikasa'ya durumu anlattı.
"Annemle ilgili bir durum var. Hastaneye gitmeliyim. Tekrar özür dilerim."
Mikasa durumun Jean için önemini kavramıştı. En azından yanında olup ona destek olabilmek istedi."
"Ben de seninle geleceğim."
"Mikasa. Hayır. Buna gerek-"
"Lütfen Jean."
Jean başıyla onayladı ve arabasını hastaneye doğru sürmeye başladı.Mikasa sormadan edemedi.
"Jean, durum çok ciddi mi?"
"Pek sayılmaz. Annem uzun süredir hasta. Bu duruma alıştım ama ona bir şey olmasından korktuğum için hep böyle panikliyorum."
Mikasa Jean'ın boştaki elini okşadı. Romantik olmaktan çok uzak bir andı. Jean için ufacık destek olabilse bile mutlu olurdu.Hastaneye vardıklarında Jean'ı siyah saçlı bir doktor karşıladı. Onun üzgün ve telaşlı olduğunu görünce ellerini tuttu ve bir şeyler söyledi. Bunun üzerine Jean doktora sarılıp teşekkür etti. Mikasa buna dahil olmak istemedi. Bekleme koltuklarında oturup onları izledi. Şu doktor... Gözlerini Jean'dan ayırmıyordu. Sonra bakışlarını Jean'a doğru yöneltti. Annesiyle konuşuyor ve ona sevgi dolu gözlerle bakan doktoru fark etmiyordu. Mikasa buna dahil olmamanın iyi bir karar olduğunu anladı.
"Her şey yolunda mı Jean."
"Evet. Annemin doktoru, Marco, onun sayesinde. Çok ilgili bir doktor. Ona ne kadar teşekkür etsem azdır."
"Öyle görünüyor. Seni de oldukça seviyor gibiydi."
"Ah, evet. Annemin doktoru olduğu için onunla uzun süredir iletişim halindeyiz."
Jean'ın yüzüne bir tebessüm oturdu. Sonrasında bir şey hatırlar gibi olup konuştu.
"Sen benimle ne hakkında konuşmak istiyordun bu arada?"
"Boşver. Önemsiz bir şeydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
summer shower •mikannie•
FanfictionMikasa yıllarca kendisini soyutlamıştı. Arkadaş edinmez ve aşk yaşamazdı. Böylesi iyiydi. Drama yok, üzüntü yok, sadece alışmış olduğu şeyler var... Yağmurlu bir yaz akşamına kadar her şey bu şekilde gidiyordu. Kara bulutlardan boşalan yağmurlar, tı...