"Bunu kabul ederek ne yapmaya çalışıyorsun? Aklını mı kaçırdın?"
Chen Man odanın içerisinde ileri geri yürürken öfkesini kontrol etmek için büyük bir çaba sarf ediyordu. Xie Qingcheng yıllardır kendisinin kişisel asistanıydı ve şimdi rakip şirketlerden birinin modeli olmayı kabul etmişti. Chen Man az önce Xie Qingcheng, Heyu'nün yüzüne bakıp kabul ettiğini söylediği anda hayatı boyunca yaşadığı en büyük aşağılanmanın bu olduğunu hissetmişti.
Heyu'ye karşı hiçbir iyi düşüncesi ya da hissi yoktu. Çocukluğundan beri taban tabana zıtlardı ve Heyu her ne olursa olsun ona bakarken yüzüne büyük bir özenle işlediği o "küçümseme" maskesini asla çıkarmazdı. Chen Man bunun bir yanılsama olup olmadığından emin olamadı ancak Heyu az önce Chen Man'a aynı küçümseme ile bakarken bu sefer biraz da acıdığını hissetti. Chen Man sinirden vücudundaki tüm damarların teker teker yırtılacağını düşündü.
"Xie Qingcheng, ben varken nasıl cevap verirsin? Böyle bir şeye izin vereceğimi nasıl düşünürsün?"
Xie Qingcheng, Chen Man tam önünde durup kan oturmuş gözleriyle kendisine bakarken susup sakinleşmesini beklemenin hiçbir faydası olmayacağını düşündü ve diğer herkesin aksine onu iyice yüreklendirecek saçmalıklar mırıldanmak yerine her zaman olduğu gibi mantıklı bir şekilde cevap verme gereği hissetti.
"Öncelikle bu iş birliği babanın arzusu, benim değil. Ayrıca bu sayede hem sana hem de şirkete olan borcumu ödemiş olacağım."
"Xie Qingcheng, ne borcundan bahsediyorsun?"
Chen Man bunca yıldan sonra Xie Qingcheng'e olan karmaşık hislerine rağmen ona karşı bir adım bile atmadığını hissediyordu. Geçen yılların ardından ona biraz bile yaklaşamadığını görmek Chen Man'ı daha umutsuz bir hâle getiriyordu. Öfkesi harlandıkça harlandı ve artık sesine bile hakim olamayacak hâle gelene kadar büyüdü.
"Chen Man, ne demek istediğimi biliyorsun. Bu konuları tekrardan konuşmak istemiyorum."
Xie Qingcheng oturduğu koltuktan usulca kalkıp öfke içinde sıkışıp kalmış Chen Man'ı yalnız bırakarak odadan ayrıldı. İçeride nasıl bir karmaşa bıraktığını umursamadan kendini nefes alabilmek için terasa sürüklemek zorunda kalmıştı.
Heyu katalogdan yırtılmış resimleri Chen Man'ın önüne serdiğinde Xie Qingcheng'in eli farkında olmadan bileğine gitmiş ve gömleğinin manşetleri üzerinden içeride gizlenen hazinesini usulca okşamıştı. Neredeyse aynı görünüyorlardı. Xie Qingcheng bunu fark ettiğinde göğüs kafesinde saklanan kalbinin, kemiklerini ve etini paramparça ederek dışarı çıkmak istediğini hissetmişti. On yıldır yanından ayırmadığı o bileklik Heyu'nün sevgisinden, anılarından, sıcaklığından ona kalan ve Heyu'ye dair elinde tutabildiği son şeydi. Artık sararmış bir resmin içindeymiş gibi hissettiren anıları hatırlamaya cesaret edemiyordu. Heyu'nün dokunuşlarını, varlığını, sevgisini hatırlamak ona bir cellatın kılıcının her seferinde göğsüne saplandığını hissettiriyordu ve her seferinde ilk ve son aşkı o cellatın ellerinde, kan içinde can veriyordu. Xie Qingcheng daha fazla kana bulanmak istemedi, düşünmek ve hatırlamak ruhunun uzun zaman önce parçalandığı ve etrafa savrulduğu bedeninde o savrulan parçaların bir araya getirilmesine ve beceriksizce yamanmasına neden oluyordu. Ancak Xie Qingcheng'in bir süre önce öğrendiği şey; hiç var olmayan bir şeyin yalnızca birkaç parçaya sahip bir şeyden daha az acıttığıydı ve Xie Qingcheng; parçalanmış bir ruhu ölü bir ruhla takas etmeye razıydı.
Nefesleri nihayet düzene girdiğinde ve aklı daha temiz bir hale geldiğinde kabul ettiği şeyin yalnızca bu şirketten ayrılış bileti olduğunu düşündü ve bu sayede kendini teselli etti. Bu iş birliği Chen Man'ın babası için hayal bile edemeyeceği kadar kârlı bir hamleydi ve Heyu şimdi Chen Man'a oldukça geniş bir alan vermişti. Xie Qingcheng nihayet bu şirkete olan borcunu ödeyeceğini ve istifa mektubunu Chen Man'ın masasına bıraktığında hiçbir pişmanlığı olmayacağını hissetti. Şimdi biraz daha hafif hissediyordu, şimdi göğüsünün üzerine yer etmiş kayalardan biri ufalanıp toz olmuş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ode on a grecian urn
General FictionMutluluk kadehini boşaltıp da kırmadan Yüzü buruşturmadan hep içmeyi beklemek Ne tadına doyulmaz ne vazgeçilmez emek! Var öpme o dudağı; kapanmasın gülüşün. Kalb böyle çarparsa, Biter ömür bir günde, düşün, Duracaksın hep böyle, alımlı, zorlu, sıca...