O günden sonra Heyu ve Xie Qingcheng arasında hiçbir şey değişmedi. Yalnızca bir geceliğine birbirlerine gerçek yüzlerini gösterip ertesi gün yine o bilindik maskelerini takmış gibiydiler. Bay He ve Bay Xie yanlış giden bir yoldan dönmek için çok geç olduğunu biliyordu, bu yüzden her ikisi de sonu ne olursa olsun yanlış giden bu yolu yürümekten vazgeçmeyi hiç düşünmedi.
İki şirket ve çalışanları o gecenin sonrasında sık sık bir araya gelip Heyu'nün Chen Man'a sözünü verdiği iş birliği için model seçmek üzere sıkı bir çalışma içindeydiler. Heyu ve Xie Qingcheng neredeyse her gün görüşmek zorundaydı ve bu her ikisi için de öncekilerden çok daha zor bir hâl almıştı. Heyu ne zaman Xie Qingcheng ile konuşmak istese aklına zorlandığı geceler gelip bundan vazgeçiyordu ve Xie Qingcheng Heyu'nün bundan sonraki hayatını da kirletmemek için Heyu ile selamlaşmaktan bile kaçınıyordu.
Xie Qingcheng o günlerin sonunda eve döndüğünde kendini, ondan başka kimsenin olmadığı o sessiz evde bile saatlerce odasına kitlemekten ve içini yakıp kavuran o pişmanlık hissiyle cezalandırmaktan vazgeçemiyordu.
Yılları, Heyu'yü unutmaya çalışmakla geçmesine rağmen bir gün olsun arkasında bıraktığı baharın ilk çiçeğini düşünmeden edemedi. Başını yastığa koyduğu her gece o çiçeği ezip geçen fırtınanın rüzgarını teninde hissetti. Öylesine soğuktu ki zaman içinde Xie Qingcheng'in kalbini tamamen bir buz kütlesi hâline getirdi.
Heyu'yü ardında bırakmanın cezasını hiçbir gülüşün ısıtamadığı bir kalbe sahip olarak çekiyordu. Ancak bu ceza yetmemiş olacak ki geçip giden yıllar Xie Qingcheng'den kendi gülüşlerini de söküp koparıyordu.
Xie Qingcheng, Heyu'yü yeniden gördüğü günden beri eski günleri daha çok hatırlıyordu.
Evden okul için ayrıldığı gün annesinin ne kadar ağladığı dün gibi gözlerinin önündeydi. Okuldaki ilk günlerinde bahar gelir gelmez dağların eteklerindeki karı eriten o sıcak ve sevimli güneş ışığına benzeyen gülüşüyle bir an bile yalnız kalmadığını hâlâ hatırlıyordu. Okul hayatındaki başarısı hem onun hem de ailesi için gurur kaynağı olmuştu. Bu, ailesi çok zor olsa bile Xie Qingcheng'in büyük bir şehirde büyük bir üniversitede okuyabilmesi için Yuanyang'ın suları arasında mücadele vermesine kolaylaştırıyordu. Ancak Xie Qingcheng o suların arasında, çeltik tarlalarının içinde yetişmiş bir çocuk olarak sorumluluk almayı çok erken yaşta öğrenmişti. Üniversite için Shanghai'ya geldiğinde bile çalışmaya devam etti. Bu sayede Heyu ile tanıştığında Shanghai'ya geleli çoktan 5 sene olmuştu.
Xie Qingcheng'in zihni Heyu'ye gelince bir bıçak gibi kesiliyor ve onu düşünmeye devam edemiyordu.
Bu on sene boyunca Heyu'yü hayal etme hakkını bili kendinde bulamamıştı. Yapabildiği tek şey gözlerini kapatıp kulağındaki uğultuya kulak vermek ve bu sayede ona oldukça geç uğrayan uykuyu beklemekti.
Haftanın son gününde kalan son kontrolü de yapmak için her iki şirket yeniden bir araya geldiğinde Xie Qingcheng Heyu'yü hiçbir yerde görememişti. Birkaç gündür aralıksız gördüğü adamın onunla konuşmasa bile oldukça boğuk çıkan sesi ve sık sık hapşırmasından dolayı hasta olmasını bekliyordu ancak bu onu endişelenmekten vazgeçiremedi. Heyu'nün o gece eve atkısız döndüğünü hatırladığında göğüsünün üzerindeki yükü hafifletmesi mümkün değildi.
"Bay He yok mu?"
"Bugün oldukça rahatsız olduğunu bildirdi efendim, bize katılamayacak."
Xie Qingcheng'in içini kemiren merakı Chen Man onun yerine dile getirme inisiyatifini aldığında gelen cevap Xie Qingcheng'i derin bir sessizliğe gömmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ode on a grecian urn
General FictionMutluluk kadehini boşaltıp da kırmadan Yüzü buruşturmadan hep içmeyi beklemek Ne tadına doyulmaz ne vazgeçilmez emek! Var öpme o dudağı; kapanmasın gülüşün. Kalb böyle çarparsa, Biter ömür bir günde, düşün, Duracaksın hep böyle, alımlı, zorlu, sıca...