"Küçük Şeytan; hayatta herkesin olduğu gibi senin de bir yerin var ve senin olduğu gibi herkesin kendi hayalleri var. Bir insanı sevdiği ya da hayalini kurduğu şeyler için yaralamak yalnızca ileride sana daha büyük yaralar açar."
***
"Annen dün yine kavga ettiğini söyledi."
"Evet, çünkü zorbalık yapıyorlardı."
"Ve sen de kavga çıkarttın?"
"Evet, çocuğun bacağını kırdım."
"Sana şiddetin doğru olduğunu düşündüren şey ne?"
"Dinle Gege; güçlü olursan seninle dalga geçemezler ama zayıfsan günah keçisi olursun ve yalnızca bir grup çocuğun gülmesi için bir malzeme haline gelirsin. Xie Ge, bilmiyor olabilirsin ama korkutucu olmak hatta sorunlu gibi görünmek bile çoğunlukla pasif ve ezik olmaktan ya da öyle sanılmaktan iyidir."
***
"Çok güzel ------ Gege bir şeye odaklandığında çok güzel.""Hm, teşekkür ederim Küçük Şeytan."
***
"Onu öperken aklından ne geçiyordu Heyu!"
"Sadece öpmek istedim."
"İşte, gördün mü? Senden iğrendi ve kaçtı. Senin yüzünden gitti, şimdi mutlu musun? İstediğin bu muydu?"
- senden iğrendi ve kaçtı -
***
Heyu uykusundan nefes nefese uyandığında yıllar boyunca hiç durmadan zihnini yoklayan rüya ile sersemlemişti. Üzerinden yıllar geçmesine hatta Xie Qingcheng'in nasıl göründüğünü unutmasına rağmen bu rüyaların peşini bırakmamasına anlam veremiyordu. Xie Qingcheng şimdilerde 30'lu yaşlarının başlarındaydı ve onu bir daha görmeyeli neredeyse on sene olmuştu ama Heyu bu adamın varlığını hayatından çıkarıp atamıyordu.
Heyu bu rüyalar sayesinde nefretin bir ölüyü bile kanlı canlı ayakta tuttabildiğini öğrenmişti. Xie Qingcheng hayatındaki en büyük pişmanlığı, en büyük düşmanı ve en büyük hayal kırıklığıydı. O, bunu hiç bilmiyor Heyu ise hiç unutmuyordu. Hayatına girip yapboz gibi etrafa saçılan düşüncelerini bir araya topladığını ve çıkarken topladığı tüm parçaları etrafa birer yağmur damlası gibi dağıttığını, Heyu hâlâ dün gibi hatırlıyordu. Gidişinden hâlâ dün gibi nefret ediyordu.
Saçları dağınıktı, üzerindeki beyaz tişört terden dolayı vücuduna yapışmış ve biçimli kaslarını mükemmel bir şekilde sarmıştı. Odanın içi hâlâ karanlıktı, perdenin altından ay ışığı bile sızmıyordu. Heyu nefes nefese uzandı ve yatağının diğer kenarına bıraktığı telefona ulaştı. Gözleri telefonun parlak ışığı yüzünden kısılırken saatin henüz üçe ulaşmakta olduğunu görmüştü. Uzun ve ince parmakları saçlarının arasında yerleşip gelişigüzel bir şekilde zaten dağınık olan saçlarını etrafa biraz daha savurdu. Derin bir nefes verdi ve titreyen kirpikleri eşliğinde gözlerini sıkıca kapattı. On yıldır durmadan kaçtığı cümleleri beyninin içinde boğmak ve yok etmek için muhteşem bir çaba sarf ediyordu. Durmadan yankılanan aynı ses, durmadan kanatan aynı cümleleri haykırıyordu.
Senden iğrendi. Şimdi mutlu musun?
Senin yüzünden kaçtı.Gözlerini tavana dikerken Xie Qingcheng'in sanki söz vermiş gibi hayatını her gün mahvetmek için itinayla çalıştığını düşünmekten kendini alamıyordu. On sene çok uzun bir zamandı. İnsanlar on sene içinde aşık olur, evlenir, çocuk sahibi olabilirlerdi. Belki de akademik kariyer yapar ve mesleğinde uzmanlık alabilirlerdi. On sene herkesin hayatına bakması için muhteşem bir zamandı ama Heyu tüm bu zaman boyunca bir kez olsun önüne bakamamıştı. Çok genç yaşta aldığı yıkıcı darbeden sonra Xie Qingcheng ile beraber inşaa ettiği o güvenli dünyanın içinde tek başına kaldı. Sonra o güvenli dünya çöktü ve enkazı yalnızca Heyu'yü yuttu. Heyu on sene geçmesine rağmen hâlâ o enkazın içinde debelenip duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ode on a grecian urn
General FictionMutluluk kadehini boşaltıp da kırmadan Yüzü buruşturmadan hep içmeyi beklemek Ne tadına doyulmaz ne vazgeçilmez emek! Var öpme o dudağı; kapanmasın gülüşün. Kalb böyle çarparsa, Biter ömür bir günde, düşün, Duracaksın hep böyle, alımlı, zorlu, sıca...