Dedektif Max Sven Von Der Meer, sabah büyük bir baş ağrısıyla uyandı. Koltukta sızıp kaldığı için her tarafı tutulmuştu. Etrafına bakındı ve yerde duran mektubu gördü. O an zar zor da olsa gece olanları hatırladı.
Von Der Meer'in beyni yanıyor, acıyordu resmen. Şakaklarını ovalayıp duruyor ama baş ağrısı hâlâ geçmiyordu. Baş ağrısı hem fazla düşünmekten hem de gece kadeh kadeh içtiği viskiden kaynaklanıyordu.
Dedektif VDM, üzerindeki bornozu çıkardı ve kendisini bir kez daha duşun altına attı. Ilık su damlacıkları teninde gezinirken esrarengiz mektubu düşündü. O mektubun sahibini düşündü ve vakayı hatırlamaya çalıştı ama bir türlü başaramadı. Uzun bir aradan sonra duştan çıktı ve duştan sonra kahve içerken de hatırlamaya çalıştı ve yine hatırlayamadı. Ardından hatırlamaya çalışmaktan vazgeçti. Çünkü beynini fazla zorladığını, hatırlayamayacağını düşünüyordu. Kahvesini yudumlamaya başladı ve internetten haberlere göz gezdirdi. Çok yavaş hareket ediyordu zira bugün izin günüydü. Mektup vakası dışında önemli bir vaka yoktu ve bu mektup vakası da resmi bir vaka bile değildi. Hatta ne olduğu belirsizdi. Ne olacağı da öyle.
Dedektif VDM, aldığı mektubun tam olarak gerçek olduğundan bile emin değildi. Uydurulmuş ya da değiştirilmiş, abartılmış bir mektup da olabilirdi ama başkasının hakkına girmek, onun suçsuz yere hapislerde çürümesine sebep olmak Dedektif VDM'i korkutuyordu. Hem de çok...
Dedektif VDM, kahvesini bitirdi ve dışarı çıkmak için bir takım geçirdi üzerine. Siyah pantolon, bordo renkli bir gömlek ve siyah bir ceketten oluşuyordu takımı.
VDM, antreye geçti ve elini kapıya uzattı. Tam bu sırada zil çaldı. Hızla elini cebine attı ve telefonunu çıkardı. "Efendim?" dedi.
"Bir kuyumcu mağazası soyulmuş efendim."
VDM, şaşırdı ve "iyi de bundan bize ne?" diye sordu.
"Biz cinayet masasıyız. Hırsızlığa bakmayız sonuçta."
"Evet ama hırsız size bir not bırakmış efendim."
VDM, antrede bir anda eli kapıdayken çakılı kaldı. Ne kapıyı açıyordu ne de elini kapıdan çekiyordu. Mektup meselesinin daha ciddi bir şey olduğunu o an anlamıştı. Esrarengiz mektubun sahibi peşini bırakmayacaktı anlaşılan.
"Efendim, orada mısınız?"
VDM, yardımcısının seslenmesiyle "buradayım." dedi. Ardından kapıyı açarak "bana konum at!" diye ekledi. Daireden çıktı ve kapıyı kilitledikten sonra merdivenleri hızlı bir şekilde indi. Apartmandan çıktı ve dışarıda güneşin parladığını, dünkü yağmurlu havadan eser kalmadığını gördü. Mesafe kısa olduğu için yürümeye karar verdi. Sonraysa vaktinin daraldığını fark ederek bir taksi çevirdi zira mektubun sahibini bulmayı artık her şeyden çok istiyordu.
Taksi, kısa bir süre sonra bir kuyumcunun önünde durdu ve VDM'i düşüncelerinden uyandırdı.
Dedektif VDM, taksiciye ücretini ödedi ve taksiden indi. Kimliğini polis memuruna göstererek içeri girdi. Bir çift eldiven aldı ve ellerine geçirdi. Henüz geçen gün iş başı yapan yardımcısına gülümseyerek selam verdi.
Sophie Emma Potter, 170 cm boyunda ve 65 kilo, beyaz tenli bir İngiliz'di. Uzun ve dalgalı kumral saçları, ela gözleri, hafif geniş bir ağzı ve dolgun dudakları, küçük ve biçimli, deyim yerindeyse fındık gibi bir burnu vardı.
Neşeli, iyimser, cesur ve çalışkandı. İnatçılık ve hırs da vardı biraz. Yalandan hoşlanmaz, kendisinden bir şey saklanmasını istemezdi ve küçümsenmekten nefret ederdi. Çaylak olduğu için de küçümsenmekten çekinirdi biraz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esrarengiz Mektuplar ve Kanlı Kolyenin Gizemi (+18)
Gizem / GerilimGece gelen esrarengiz bir mektupla başlayan bir olay örgüsü anlatılmaktadır. Okurların dikkatine!!! Şiddet, cinsellik, küfür ve argo bulunmaktadır.